- 664 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
RAMAZANLI SİYASET
Ramazan ayının bolluk ve bereket ayı olduğunu biliyoruz. Herkes özellikle bu ayda kendi inandığı bildiği şekliyle yaşamaya/öğüt vermeye çalışır. Hayatınsa bakış cepheleri farklı olduğundan ramazanın anlamı kişiye göre; anladığı şekliyle değer bulur ve hayatın tanzimi içerisinde giderek standartlaşır.
Bunu şu örnekle somutlaştırmak istiyorum. Bu mübarek ayda ben bildiğim kadarıyla bazı basın yayın organları, okuyucusuna göstermelik de olsa, belki de inandığından hiç değil, okuyucu kaybetmemek için, dünyalık kaygıların ağırlaşarak derinleştiği bu ortamları fırsata döndürmenin yollarına bakarlar.
Bizim Ülkemiz de herkes de bilir ki en çok sömürü din konusunda yapılır. Ahkâm din konusunda kesilir. Ağzı olan konuşur. Konuşanlara ve konuşulanlara bakarsanız, adamlar sanki allameyi cihan. Herif dini yutmuş, mübarek zehir gibi. El atmadığı anlamadığı konu yok. Ne sorarsan fetva hazır. Hele birde anadan, babadan, atadan. Dededen, yedi sülaleden hacı /hoca olanlar yok mu? İşte bu tiplerden geçilmez.
Dünyalık kaygılar bazıları tarafından istismar konusudur. Bunlar bazı işlerine dini alet etmeye çalışırlar ve bunu da gayet rahat bir şekilde hiç çekinmeden eda ederler.
Bakarsınız kimisi bu rantın ticaretindedir, kimisi de siyasetindedir. Gündelik hallerinde dini referanslarda hassas olmayan bazı tipler ya ramazan geldiğinde ya da kendi menfaati söz konusu olduğunda birden dini temayülleri ön plana çıkartır. Gayet dindar bir hal içerisine seyrü sefer eder. Konuşmalarında hassas vurgular yapar, hatta babadan dededen yapıştırdığı hacılık hocalık yaftaları ile de ,numune bir şahsiyet olur çıkar.
Fakaaaaat, ne zaman ramazan ayı biter, işte o zaman kendini buna göre dizayn eden görüntüde biter.
Ben iyi hatırlıyorum ki bizim boyalı basın arasında olsun, kişi ve ya kurumlar nezdinde olsun, açık ara önde ramazan istismarcılığı yapanların bir benzeri bizim ülkemiz dışında bir başka dış dövlet de yoktur. Tabir caizse 11 ay, yaşantın veya yayın hayatında İslam ve Müslüman kesimlere etmedik hakareti yap, elinden gelen istirmacılığı göster, onları rencide et, ikinci üçüncü sınıf kategorisinde gör, ama ramazan gurban geldimi, birden çark et, göz boyama menfaat övgücülüğüne başla hatta daha da ileri giderek beğenmediğin adamların kurban olasıca derilerine bile göz dik. Ellerinden devlet zoruyla almaya çalış, vermeyenlere de hakareti bir bir sırala… Olacak iş mi bu yani? Nerde olur bütün bunlar diye sorarsanız, cevabının da içerisinde bulursunuz. Tabiî ki bizim memlekette. Başka bu güzellikler nerde olur ki?
Bu boyalı cilalı basın zamanında neler vermedi neler. Dindarlık yarışına girenler, dini kitaplar verenler, Kur’an dağıtanlar, kaset, CD dağıtanlar, sayfalarından bir ay boyunca “ıramad(z)an köşelerini”eksik etmeyenler, hatır için çiğ balık bile yiyenler, maalesef bizim ülkemizin değişmez demirbaş hizmetkârı/menfaat karıdırlar.
Elbette ne din ne de başka bir ritüel kimsenin tekelinde değildir. Olmamalıdır. Ancak insan inancında samimi ve ilkeli olmalıdır. Menfaat uğruna istismar ederek, kişileri kandırmak kolay da, Ya Allah’a karşı işlenilen suçlar ne olacak? O’nu da kandıramazsın ya?
Kişi her neye inanıyorsa, eğer gerçekten inancında ciddi ve samimi ise, ondan zarar gelmez. İster İslam’a dâhil bir inancı taşısın isterse tam tersi din dışı bir yaşamayı düşünsün. Eğer bu işi inanarak
yapıyor sa onunla birçok mesele oturulur ve konuşulur. Hatta bir çok konularda bile ortak paylaşımlara kadar varılır, anlaşılır, ikna yolu denenir. Fakat işi cinliğe vurup, kimine ağam kimine paşam cinsinden uygulamalarla ne göründüğü gibi ne de olduğu gibi değilse işte ondan korkulur azizim. Çünkü bu istismarcıdır. Bugün bizim Ülkemizde olduğu/uygulandığı gibi bir ay ramazan rüzgârında dolaşır ruhunu serinletir sözde, ama on bir ay yatar kalkar İslama ve Müslümanlara düşman kesilir, elinden gelse yok etmeye çalışır. Böyle bir ikilemde olan kişide mutlaka şahsiyet oluşumu problemi vardır ve bununda mutlaka tedavi olması gerekir. Üstad Cemil Meriç’in tabiriyle hem Sezar’dan yana, aynı zamanda hem de İsa’dan yana olunulmaz. İnsan ya biridir, ya da diğeridir. İkisine birden aynı anda sevgili değildir. Bu neye benzer bilirmisiniz, Camiye gir, namazını eda et, arkasından bir haram işle, mesela git bir bankaya faizle iştigal et ve ondan nemalan. Böyle bir zihniyet anlayışı insana, topluma aile anlayışına uyar mı? Kardeşlik dokusunu güçlendirir mi?
Zamanın birinde bir Cenaze gidiyormuş., Orada bulunan bir zat o cenaze hakkında şöyle bir ifade kullanmış: “Şeytana dost,Rahmana dost.Köpek siyse postuna dost.” Herhalde anlamış olmalısınız ne demek istenildiğini? Kendi gibi değil de başkası gibi olmayı menfaat temin etmeyi kar amacı sayanlar, elbet bir gün bu yaptıklarının karşılığını görecekler, amellerin karşılığını Yüce Yaratıcıdan alacaklar, Kime dost olunulması gerektiğini elbette anlayacaklardır…
Ve yine ramazan da en çok üzerinde durulması gereken bir hassas durum da,körler sağırlar birbirini ağırlar misali,kendi aralarında yapılan iftarlık paslaşmalardır.Sırf görüntü olsun,bak kimleri kimleri çağırmış herkeslerde gelmiş desinler diye(bunlardan sakınan kardeşleri tenzih ederim)şaşaalı,görkemli ve hep kendi bildik üst düzey bürokrat ve elit kesimin zevatlarını görüp,gerçek ihtiyaç sahiplerini görmeyenleri de,bura da kendi adıma:”bunların islamın istediği şeyler olmadığını”belirtmek isterim.Eğer gerçekten niyetinde bu aya hürmeten bir iyilik bir güzellik yapmak istiyorsan,ayırt etmeden onları aynı çatı altında buluşturmaya gayret et.Çünkü,cami için gelenler namaz kılmaya gelenler rütbesi ve asaleti ne olursa olsun bulduğu boş saflara oturup bekliyorsa/yerini alıyorsa bu öyle olmalıdır.
Ekran konuşmaları hep önceden belirlenmiş konuşmacılar ,islamın yasak ve haram kıldığı konulara girmez ya da geçiştirmeye çalışırlar.Suya sabuna dokunmadan sanki dünyalık yaşama sevinci gayesiyle işler bir ölçüde yürütülmeye çalışılır.Halbuki her şeyde aranılacak tek şey vardır.o da “Allah’ın rızasını kazanmaktır”…..Ne yaparsan yap sadece ve sadece yaptığın bir şeyi,Allah için yap.Kul için,gösteriş olsun diye değil.Sadece Allah için.İnsan neyse odur ve öyle olmalıdır.Hele hele sadece belli şahıslara yaranmak ve görünmek adına böyle şeylerden uzak durulmalıdır.Çünkü bu istismarı hem resmisi hem de gayrı resmisi yapmaktadır.
Bir yazarın ifadesiyle konuyu bağlayıp, bu konudan bir başka şeye geçmek istiyorum diyor ki,sayın yazar:”İstismarcılar meydandan çekilse de ,ortalık samimi Müslümanlar ile mert dinsizlere kalsa, hayat ne kadar hoş ve güzel olacak”diyor….Umarım bu iyi niyetli yorumcul ifadeler size de,bir nebze işaret vermiştir,ne demek istenildiği hakkında…..
Üstün Dökmen hocanın küçük şeyler diye ekranlarda bir programı vardı.Aslında küçük olan hiçbir şey yoktur. Kartalın gözü, karıncanın gözü,bir dağın onca azameti,vadi ve koyuklar,akarsular,insan ve diğer canlı cansız varlıklar,kısaca dünya da olan,var olan hiçbir şey küçük değildir.Onlar kendi kalıplarında ve kendi kulvarlarında bir büyük alamettir. Rabbim her şeyi ders ve ibret nazarı ile bakılması için insana akıl ve mantık ikram etmiş, varlığını tanısın diye ama,buna rağmen basireti
bozuk,temaşadan yoksun,idraki dumura uğramış,güdücülere tabi bir yığın inkarcıya da rastlamak mümkün olabiliyor.
Bizlerin küfür çağına karşı en büyük silahımız “İlahi Sevgimiz”olmalıdır.
İnsan bu dünya’da özellikle”gittiği yola, yol arkadaşına ve yol azığına” çok dikkat etmek zorundadır…
Ateşten bir gömlek giymek demek olan siyasette insan, yapama cağı bir vaatte bulunmamalıdır. Bu siyasetle meşgul olan herkes için geçerlidir. Maksat Allah için hizmet yarışıdır. Hizmet çizgisi ise, halka karşı en iyisi neyse o yapılmalıdır. Halka hizmet hakka hizmet düsturu geçerli olmalıdır. Bu çalışmalarda seven, takdir eden olacağı gibi eleştiren hiç beğenmeyen hatta buğz dahi edende çıkacaktır. Fakat bu iklimde ne yaparsan yap yinede yaranamazsın ilkesi hep kendini gösterir.
Şimdi sizlere konunun ehemmiyetine binaen önce Hz. Mevlana’dan bir hikâye zikredip daha sonra bir değerlendirme yapmak istiyorum.”Bir kervana bekçilik yapan muhafız gece uyur.Hırsız da gelir kervan da ne var ne yok ise hepsini alıp götürür.Aldığı malları toprağa gömer.Sabahleyin kervandakiler uyanırlar,mallarının develerinin yerlerinde yeller esmektedir.Muhafızın başına toplanırlar:
“Mallarımız,develerimiz ve eşyalarımız nerede?şimdi hesap ver bakalım derler.”Muhafız,çaresiz bir şekilde:
“Gece hırsızlar geldi,ne var ne yok her şeyi alıp götürdüler.”der.Kervandakiler kızarak:
“Ey, rüzgarla savrulmaya hazır kum tepesine benzeyen zayıf adam! Hırsızlar eşyayı toplarken sen ne yapıyordun, necisin sen? Bekçi değimlisin?”derler. Muhafız:
“Ben bir kişiydim. Onlarsa silahlı, gösterişli ve cesur bir sürü kişiydiler.”der. Kervandakiler bu defa:
“Madem onlar çoktu baş edemeyecektin, neden bağırıp çağırıp bizi uyandırmadın?”derler. Muhafız:
“Bağırmak istedim ama,bana kılıç göstererek” sus yoksa canından olursun,seni öldürürüz” dediler.Ben de korktum,korkumdan soluk bile almadım.Eğer isterseniz şimdi dilediğiniz kadar bağırayım,der….
Hz. Mevlana bu olayı şöyle yorumluyor:”İş işten geçtikten sonra bağırmanın çağırmanın bir manası olmaz.Mizan zor geçince,bağırıp çağırmalar çare olmaz.Önemli olan,fırsat eldeyken onu çok iyi değerlendirmektir….
Evet, Rahmetli Tahir Büyükkörükçü Hocamızın ifadesiyle aşk eri Mevlana böyle diyor…
İş işten geçtikten sonra,ahlar vahlar pişmanlıklar bir fayda vermez….
Yusuf Erdoğan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.