- 1507 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
Yaşlılık ve Huzurevi
Toplumlarda saygı gösterilen ve bir kenara atılmayan yaşlılar görüyorsa çocuklarımız yaşlanmayı doğal ve olumlu kabul edeceklerdir...
Yaşlanmak... Çoğu insan için korkunç bir kâbus gibi görülen bir şey olmakla beraber bir zamanlar yanımızda olan ve sohbetler ettiğimiz çocukken elimizden tutup bizi gezmelere götüren, doyuran, bebekken altımızı değiştiren bir anne ya da baba. Bize oyuncaklar getiren okula ilk kayıtta yanımızda olan anne ya da babamızın gözümüzün önünde tamamen farklılaşmakta olduğunu görürüz... Yaşlanıyorlardır... Ve yaşlanmak kâbus gibi çökünce insanlara birine bağımlı hale gelmek korkusu, en çok da yalnızlık korkusudur onları yıpratan ve ölüm korkusu... Ölümden kaçılmaz derler’ çünkü kaçak olan çabuk lanetlenir’ fakat yaşlılarda durum farklıdır ve dine daha eğimli hale gelmelerine sebeptir ölüm korkusu... Ölümün nasıl olacağı ve ölüm sonrası yaşlılarda büyük bir bunalım teşkil eder.
Yaşlılardaki en yoğun duygudur:- işe yaramıyorum -duygusu ve birçok yetisini kaybetmeleri de bu duyguya sebeptir.
Bazen yaşına uygun olamayan bir kimlikle gençlerin tarzında giyim ve aşırı makyaj yapan yaşlılara rastlamakta mümkündür. Bunlar geçmişteki benlikleriyle sosyal toplumda yine var olmak saygı gösterilmesini sağlamak ve ’ben de varım buradayım’ özgüvenini tekrar yakalamak içgüdüsü ile bu yakışıksız hale bürünmektedirler.
Yaşlılık aslen bilgelikle bağdaşlaştırılması gerekli bir olgu iken çoğu zaman tabiatta da örneklemeleri olduğu üzere hayvanlarda ve insanlarda gençlerin maskarası olmak veya itilip kakılmak olarak korkulan bir hale büründürülmektedir. Oysa yaratılanların en zekisi olan insan da yaşlılık bir kâbus olamamalıydı ki bilgelikle eş değer tutulmalıydı...
Huzur evlerinde yaşayan yaşlılarda daha çok dışlanmışlık duygusu oluşmakta ve demans dediğimiz bunama orada yaşamasından dolayı daha kötüye gitmektedir
Geçen hafta bankadayım... Yaşlı bir teyzeyle sohbete daldım. Rahmetli eşinden kalan dul aylığını almaya gelmişti. Kızına gittiğinde damadının... Oğluna gittiğinde gelinin istemediğini gözleri dolu dolu anlattı hatta hiç de karışmam sessizce oturuyorum ama batıyorum işte –elkızı, eloğlu diye devam etti... Rahmetli olsaydı dediğinde ise boğuk bir hıçkırık takılmıştı boğazına ve gözlerini kaçırdı benden... Maaşımı dedi sonra kendini toparlayıp da gözlerime baktı huzurevine verip orada yaşamaya alışmam lazım. Ve içimde bir fırtına koptu içimden gel teyze bize gidelim diyecek oldum sanki o kadar ki o gece hep aklıma geldi. İçimden ey kızı, oğlu, gelin, damadı dedim... Sizde bir gün yaşlanacaksınız... Ve üç nokta
Gerçektende insan çok karmaşık bir varlık ve de nankör diye isyan ettim.
Nasıl oluyor da bizi büyüten ve yetiştiren büyüklerimizin gitmelerine izin verebiliyoruz...
Huzur evleri ne kadar iyi de olsa değerli büyüklerimizin yeri değildir lütfen onların gitmelerine izin vermeyin son nefeslerini sizin yanınızda aile ortamında versinler... İnsan kendini yaşlıların yerine koymalı ve aynaya yarın sabah uyandığınızda bakınız... Böyle kalamayacak olan şeklinize sesleniniz... Sende yaşlanacaksın... Ve içinize sesleniniz... O benim annem---babam---büyükannem---büyükbabam... İşte insansınız siz o zaman...
Bir başka konuda buluşuncaya dek
Hoşça kalın ama dostça kalın
Ayşegül Aşkım Karagöz
YORUMLAR
Sadece susmakla yetindim ve utandım kendimden, tutuldum kaldım acı evet çok
ne derseniz haklısınız ve boğazım düğüm düğüm ne yazabiliyorum nede paylaşabiliyorum sadece sustum
Atılmışlık bir kenara evlatları tarafından yada mecburiyetten diyorum ve yürekten kutluyorum sizi
Ayşegül Hanım, yazınızı okuyunca hep düşündüğüm konuyu tekrar düşündüm. Rabbim kimseyi elden ayaktan düşürmesin, kızın da olsa, oğlun da olsa bir tarafı el. Allah çocuklarımızın göğsüne merhamet versin. Korkum yalnızlık değil, elden ayaktan düşmek. huzurevleri de çözüm değil.
Tebrikler, çok sevgimle.
Ne diyeceğimi bilemiyorum.
Acaba diyorum, ben de gelinlerimden böyle bir davranış görür müyüm?
Şu an yalnızca bir tane gelinim var.
Onu çok seviyorum.
Onun da beni çok sevdiğini düşünüyorum.
Ama can yoldaşım yanımda...
Uzun ömürler versin...
Ve Allah yokluğunu göstermesin...
Önemli bir konu.
Biz, vatanın doğu bölümünde yaşayan insanlar,
bu konuda batıya göre biraz daha hassasız galiba.
(İstisnalar kaideyi bozmaz kuralını hatırlatıyorum.)
En azından, huzur evi olgusu yok denecek kadar az.
Yalnız kalan yaşlılar yok mu?
Var elbet...
Damadı, ya da gelininin istemediği anneler, babalar yok mu?
Var elbet...
Ama,
yine de huzurevleri olmadan yaşayabiliyorlar.
En azından toplum onları dışlamıyor, kolluyor, koruyor, barındırıyor, besliyor...
Bir hikayem vardı Deli isminde...
Kısmet olursa ilerde burada yayınlayacağım.
Kasabanın delisi vardı benim çocukluğumda,
o bile bakımsız gezmezdi, öyle ilgilenirdi ahali...
Şimdi,
sen bak, ben bakayım muhabbeti yok mu?
Var tabi ki...
Ama,
hala ataerkil aile yapısından tam soyutlanmadığımız,
ya da tamamı ile hayatımızdan söküp atmadığımız için,
yaşlılarımız hala sıkıntı çekmeden yaşayabiliyorlar.
Mahsun Kırmızıgül'ün Beyaz Melek filmini seyretmişsinizdir muhakkak.
Konuyu çok güzel işliyordu.
Elinize sağlık bu önemli konuyu kaleme aldığınız için.