çocuk olmak..
Yazdıklarım ne günlük ne de bir deneme..öykü hiç değil..hani bunların tanımını ufak ufak da olsa biliyorum..eğitim fakültesini okuduğum yıllardan hatırlıyorum kavram tanımlarını..ara sıra da okuduğum roman ve öykülerden biliyorum..ne kadar çok öykü okursan tanımını bir öykü yazacak kadar bilirsin..oysa ben ne öykü yazabiliyorum ne de bir deneme..çünkü bu güne kadar yazdıklarıma henüz bir tür biçemedim..kabahat olsun diye yada yüksünme olsun diye söylemiyorum..bahis konusu olan bu iki kelimenin tanımını da pek sevmiyorum…akıllı adamın işi değil yüksünmek.. Hani nereden çıktı bu tanımlar bu gece..ben de bilmiyorum..iç dünyamın bir köşesin de gizli saklı durmuş olmalılar ki ayyuka ya çıktılar..gerçi okul okuduğum yıllardan beri kavramla çok fazla içli dışlı değilim..bu yüzden yazılı sınavlardan nedense hep kötü aldım..kötü aldım derken çok da iyi almadım..kendimi kurtaracak şekilde yani okulu bitirecek notu ancak alabiliyordum..
kavramları ezber gücüm yok..ezberim iyi değil..telefon numaramı bilmiyorum…lise yıllarında işe giderken en az bir kaç defa üst üste biri ile gitmeliydim ki adresi hafızamda tutabileyim.. Bir defasında kendim gitmeye karar verdim işe ilk gittiğim ertesi günü..o gün sokak sokak dolaştığımı hatırlıyorum..nedense iş yerini bulamamıştım…eli boş tekrar eve dönerken, annem ‘’oğlum bugün neden işe gitmedin? ’’’diye sorunca..’’adresi bulamadım’’anne deyince annemin henüz çocuk olduğumu ve hiçbir zaman olgun bir insan gibi düşünemeyeceğimi söylerken,bugün haklı olmasını isterdim..neden biliyor musunuz? çünkü çocuk kalmak isterdim hep..ama çocuk kalamadık..
üzüldüm bak buna.. çocuk kalmak,hep oyun oynamak,yaşamı tanımadan bir yerden bir yere koşturmak,suyun içine dalmak,nehrin akıntısına korkusuzca dalmak,en önemlisi ölümün ne olduğunu henüz kavrayamamak…sonra bir iki arkadaşınla bıçkın kabadayılar gibi peytak peytak yürümek,elindeki ceketi omzuna takıp yanında geçenleri keskin bakışlarla süzmek,hiç kimsenin ayırmadığı bir kavgaya girmek,ta yorulana kadar birbirinden kendiliğinden ayrılma..eve giderken annenin saatlerce kızmasını seni dövmesini izlemek. Beni dövdün,bak evden ayrılıyorum anne diyebilmek…bak İstanbul’a gitcem deyip kapıyı sertçe çekip vurmak…bütün bunları yaparken hiç bir şeyin farkına varamamak…iyi mi kötü mü yaptım gibi bir endişenin içine kapılmamak… Çekip gitmek…İstanbul yerine iki ötede ki sokağa gidip misket oynamak..cebindeki bütün misketlerin yutulana kadar ‘’baş’’yada üçgen oynamak..yada karış oynamak…
Benim elerim büyüktü..karış oynamayı hep tercih ederdim..yutulmayacağı mı biliyordum…kimse oynamazdı..tek başıma da oynayamazdım…sonra tekrar diğer arkadaşların yanına katılırdım… Misket oynarken ellerim kirleniverir…eve giderdim..üstüm başım kir olduğu için bazen dayak yerdim…yada kendimi kilere saklar kimsenin beni görmemesini sağlardım..arada geçen zaman içinde bu yaşanan olayın unutulacağını düşünürdüm hep…çocuk kalmak… Misket zamanı geçince ‘’mal’’oynardık..şu kibrit kutuları yok mu arka ve ön yüzünü kesip toplardık..her birine bir isim verirdik…biri on,diğeri yüz,en büyüğü ise bin olurdu…
Kimi zaman yutulana para ile satardık…oysa bunları hep sokakta ağabeylerin sigaralarını yaktıktan sonra bitirdikleri boş kibritlerdi..benim kisi bitince tekrar sokak sokak arardım..param yoktu diğerlerinin aldıkları gibi alamıyordum… Sonra başka bir mevsim gelip çatardı…gazoz kapağı toplardık bu defa…kapaklarla tıpkı miskete benzer oyunlar oynardık…şehrin bütün gazoz kapakları bizim mahalle de toplanmış zannederdik..oysa her mahallede bu oyun oynanırdı..kimse kimsenin mahallesine gitmezdi…giden mutlaka dayak yerdi…dayağın ardından mahalle arası büyük kavgalar çıkardı..büyükler karışmazdı bizim kavgalarımıza…
oysa bugün çocuklar kavga edince büyük olaylar ve büyük münakaşalar çıkıyor…toplum tedirgin oluyor..nedense bizim çocukluğumuz çok farklıydı.. Boyacılık yaptığım günlerimi anımsıyorum..biraz büyüyünce…henüz ilkokula gidiyorum..ya bir yada iki…yada okula henüz başladığımı sanmıyorum..çünkü tam olarak hatırlamıyorum…harçlığımızı çıkarmak için soğuk hava da bile işe çıkardık…çocuk ellerim üşürdü…henüz bebe olan ellerimin nasırdan kaskatı kesildiğini anımsıyorum..şu an aklıma gelince ellerimin üşüdüğünü hissediyorum. Çocuk kalmak,hep o yaşta kalmak,hep annemin bize kızmasını ve bizi dövmesini özlemek… Çocuk kalmak..hep heyecan içinde ve bilmeden yaşamak..hiç bir şeyi öğrenmemek..tanımı olmayan oyunların içinde kalmak…ve bu oyunların içinde yaşlanmak…
İnsan bir de yaşlanınca çocuk kalıyormuş… Yaşlı insanları oldum olası hep sevdim ve hürmet ettim..saygıda ve sevgide kusur etmedim..aslında özüm ve karakterim gereği bütün insanlara saygı ve sevgim var..çünkü her insanı yüce rakibimiz yarattı…her şeyi yaratan rabbimize ne kadar saygımız büyükse onun eseri olan her canlıya da saygımız olmalı..ben öyle düşünüyorum..olması gereken de bu…zaten bunun eksikliğini şu dünyada yaşıyoruz..yani sayılı saatlerimizin ve günlerimizin olduğu bu dünyada neden kırıcı ve saygısız olalım…sevgi ile ve barış ile yaşayalım diyorum..
Tabi yaşlı insanların çocuklaştığını büyüklerimizden öğreniyorum..henüz biz yaşayamadık bu sendromu..ömrümüz yeter mi bunu yaşamaya bilmiyorum..bilen sadece Allahtır…her anımızda o vardır… Yaşlanınca çocuklaşıveriyoruz.sanki bir zamanlar bilmeden yaşadıklarımıza geri dönüyoruz..tekrar her şeyi unutarak yaşıyoruz..
yüce Allah yaşlılara saygıyı kusur etmeyin der,onların her ihtiyacını ivedilikle görebilmeliyiz…çünkü bizde bir gün bunu yaşayanlardan biri olabiliriz şayet ömrümüz yeterse… Dışarıda hava soğuk..fakat içeri sıcacık…düşlerimizde sıcacık kalıyor…
Bir sokaktan başka bir sokağa,bir şehirden başka bir şehre yol alıyoruz aralıksız durmadan..gitmek sadece uçağa yada otobüse binmek değil,bunu öğreniyorum yazarken… İç dünyamızda ve düşlerimizle yaptığımız gezinti emin ol yapılan her yolculuktan daha keyiflidir.. Yazı yazarken kendimi anlatmaya çalışıyorum birini değil….yada birini anlatırken kendimi anlatıyorum…bütün sapaklar aynı yola çıkıyor… Bugün günlerden pazartesi..tarih atmasını seviyorum..yazdığım yazının bugüne ait olduğunu öğreniyorum..fakat yıllar sonra hangi pazartesi yazdım diyeceğim,anımsamak zor olacak…
Bugün okulun ilk günü..sabah erken yola çıkıyorum..hava çok sisli…karmakarışık duygularım var..gidip geliyorum..duygularım ve sözcükler bir devinim içinde.her şey sessizce çıkıyor dudaklarımın arasından..hatta çıkmıyor..dalgın yolunu kaybetmiş biriyim sanki..önümü görmüyorum..hava çok sisli…iç dünyam da bu denli sisli..arada bir kendimi tatmin ediyorum…savunma mekanizması geliştiriyorum sözcüklere karşı..onların vuracağı yerde aklımla ezmeye çalışıyorum her kelimeyi..
Adımlarımı biraz daha ivedi atıyorum…az sonra servis gelecek…servise yetişmeliyim..saat geçiyor..gelmiş olmalı her gün beklediğim durağa…geç kalıyorum..caddenin ortasından geçiyorum..araba yanımdan geçer diye gözlerimi açıp karanlığı iyice göremeye çalışıyorum..henüz karanlık ve hava sisli… Araç geçiyor yanımdan,ellerimi bayrak gibi kaldırıyorum fakat görmüyor beni..hava sisli ondan olsa gerek..aslında bizim şoför biraz da dalgın,uyku mahmurluğu var gözlerinde..yanında otursam birbirimizden haberimiz olmayacak.. Az sonra tekrar dönüyorlar yukarıda ki caddeden hemen önlerinde duruyorum.. Aracın farları üzerimde, beni alıp yolumuza devam ediyoruz..bir selam verip elli km sonra iniyorum..farkında değiliz birbirimizin…sadece bir kelime çıkıyor ağzımdan…
Hızlı adımlarla sınıfa giriyorum..dışarı çok soğuk..sınıfa giriyorum..elimde yazılı kağıtları var..çocuklar için sürpriz oluyor yazılı..biri ‘’öğretmenim bize hangi gün yazılı olacağımızı söylemedin’’ diyor afacan ve küçük ağzıyla..bende tarih olmaz diyorum…gün de vermem diyorum…bundan dolayı hep çalışın ve hazırlıklı olun diyorum.. Yaramazlık ve uğultu en üst düzeyde..kulağım sanki çınlıyor..sonra susuyorlar..oysa bütün çocukların beni sevdiklerini biliyorum..onlara kızmıyorum..çocuk diyorum..ve kendi çocukluğumu anımsıyorum… Sınav başlıyor,biri öğretmenim bu kelimenin anlamı ne diyor.sözlük serbest diyorum hepsi şaşkına dönüyor..
ilk defa bir Türkçe öğretmeni bu kadar rahat bırakıyor onları…rahatsız etmiyorum onları..arada bir bilmediklerini söylüyorum..iyi not alsınlar,çocuk diyorum… Yazarken bende etkileniyorum elbette…çocukluğumu ve çocukları anlatırken,bazen okulda oturanların yerine kendimi koymak istiyorum..ara sıra arka sırada oturuyorum bi öğrencimin yanında.. çünkü ben çocukken hep arka sırada oturuyordum..hatta fakülte yıllarında bile arka sırayı hep tercih ettim..bana çocukluğumu hep hatırlatırdı… ben arkada otururken öndeki horoz yaramazlar sırıtarak dönüp bana bakıyorlar…keyif alıyorlar,hoşlarına gidiyor bu davranışım. çocuk gülüşlerinden bunu hissedebiliyorum…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.