- 366 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Masal Anlatıyorum
Tarihi bir gerçeği anlayamamak kusurumuzdan, insan muhayyilesinin dehası olan, masal doğmuştu. Bu ilkeye kusurdan doğan yarar ilkesi denir. İnsanlık anlayamadığı ama kendisine aktarılan söylence destan türü şeylerin kurgu gibi gelen büyüsüne öykündü. Günceldeki olup bitenleri, masaldaki gibi hoş gelen bir anlatım (kurgu) tarzıyla, insanlar hayal gücünü harekete geçirmişti. Kusurdaki güzellik; masal, buradaydı.
İnsanlar masal hayal edip masal yazmamıştır. Önceden oluşan bir üretim tüketim eksenli yaşam bağı vardır. Bu yaşam bağının tüm kurum ve kuralları günümüze gelişte kesintiye uğrar. Süreçler kesikli ve süreklidir. Kişiler hayatı da kesikli olmakla birlikte, kişiler hayatı ancak insanlık (tür) hayatıyla süreklidirler.
İlk yaşantı tipleri, günümüze gelene dek gelişmeler sonrasında ortadan kalkar. Bu gün bize anlatılan, o yaşamları bizler kavrayamayız. O eski yaşamlar ve ilişkin anlatımları; gerçekten de bize masal gelir. Olay ve olguları size anlatan, insanlığın bilincidir.
Bir kişi, yaşamı boyunca devrimler görebilir. Süreç kesikli sürekli olup devrimlere gebedir. Yeni süreç içindeki birileri devrimleri görmüş olabilir. Birbirlerine anlattıkları bir olayın bilinen ama geçmiş fi tarihinde olduğunu belirtmek için; "bu olay ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken olmuştu" der.
Burada baba dediğiniz bir yaşantı aşmanın içinde siz, babanızın beşiğini sallıyor olmanızın tarihi gerçek bir hayat hikâyesi olmalıdır. Bu yaşam şekli o günlerin devrim görmüş kişilerinin bildiği ve birbiri ile iletişteki olağan bir anlatım şeklidir. Yani bu söz baba beşiğinin sallandığı dönemler ilişkisini belirtmektedir.
Anlatılan bir olayın miladı; şimdi değil de, şimdinin miladı öncesinde olan bir sıradanlık denmek istediğinde; "bu olay ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallarken olmuştu" derdi. Bu süreç, gerek anlatan ve gerekse dinleyen tarafından; o günlerde biliniyor olabileceği gibi kendilerinden sonraya aktarılan bir veciz anlatımın dile pelesenk kullanımları da, olabilmektedir.
Bu tür milat belirterek yapılan anlatmalar, süreci yer ve zamanla kavramayı amaçlamaktadır. Zamanı da, saat olarak değilde; o yaşantının oluşturulduğu davranışlar ya da olay ve olguların, tam da kendileri olan kesikli sürekliliğidirler.
Sizin Van depremi sırasında ameliyat olmanız gibidir. Bu tür sözler, eşleyerek öğrenmenin ve eşleterek hatırlatmanın ve eşleyerek öğretmenin metodudurlar.
Bu anlatım bizlere masal gelir. Hiç olmayacak bir olay gelir. Hatta mitolojik bir destan gibi gelir. Bu gün baba dediğimiz kişi olan babamız, kendi çocuğundan önce doğar. Bu yüzden çocuğun baba beşiği sallaması olanaksızdır.
Peki, iyi de; bu insanlar uyduruyorlar mıydı? Kuşkusuz ki hayır. Burada şunu anlamalıyız. Geçmişte öyle bir ilişki tipi olmalı ki, yaşanmış olan bu ilişki tipi; kavram andırılırken, baba denen kişimiz; bu günkü gibi sizin doğumunuza neden olan kişi, değildi.
Baba kavramı beşikte olan, yani sizden sonra doğan ve sizin beşiğini salladığınız bir yaşantısal ilişki tipini, isimlendiriyor olmalıydı. Bebeğe siz o günlerde bebek demeyi bilmiyordunuz da, o günlerde bu bebeğe sadece; baba deniyor olmalıydı.
Bu mantıkı düşünce de sizi ittifakı sürecin başlangıç oluşmasına götürür. Burada, tarihte ilk kez ve yeni oluşan akrabalık süreçlerine ad vermenin yaşam ve iletişim şekli kılınmasına gelinir ki; değişkenlikler gösteren akrabalık isimlendirmesi sürekliliğine kadar gelinir.
Yani bugünkü baba kavramıyla, bu; "ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallarken" sözünü yorumlamaya çalışırsanız, sonu hüsrandır. Ve işin içinde asla çıkamazsınız.
Görülüyor ki insanlar masal anlatmamıştılar. İnsanlar gerçeği anlatırlarken, gerçek bugüne gelişe kadar gerçek olmaktan çıkmıştı. Bir zamanların gerçeğini şimdi gerçek olmaktan çıkaran şey neydi?
Kuşkusuz ki içinde olduğunuz ve değişken olan üretim, tüketim tarzının ilişkileriydi. Üretim tüketim ilişki tarzınızın değişkenliğine bağlı oluşla; ürettiğiniz her bir çalışma hayatına dek sözcüklerle yine sosyal hayatın akrabalık ilişkilerini tanımlayan kavramların, açınımları da değişmekteydi. Bu işlerin değiştirip dönüştürücüsü, toplumsal gelişme ve değişmelerdi.
Geçmişe değin yaşantılımların, şimdiyle arasındaki değişkenlik ve kopuklukları nedenle; düşünce olarak şimdiyle de eşlenemeyişle dinlenen olayları anlayamamak, insanlara masal gibi gelmiştir.
Yansıma kanunu gereği oluşla bu anlatılanları insanlar, benzetilmesini yaparaktan; elbette ki kendi anlatımlarını da ortaya koyacaklardı. Anlatılanlara benzetili esinlenmelerle insan dehası, hem kendisini; hem masalları üretmeye başlamıştır.
05.07.2013
Not: Bu konuda toplum ve halkın masal gerçekleri ve yansıma yazı dizilerime bakılabilir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.