- 680 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DÜŞLER ÖYKÜLER
Aşk, satır arasına yüklendiğini sezince bir yıldız gibi kayardı… Tesadüflerin şarapla sulandığı mayhoş gecelerde tohum, çapkın gözlerin sözleri icra ettiği suskunlukta fidan, zıt kutupların çarpıştığı ilklerde ağaç, sonrasında ise mevsimlere bağrını açan bir yaprak olur hesaplıca savrulurdu...
Gecenin bir yarısı o antik kentin Tanrıları seni bana bağışladı. Gitarist yine formundaydı. O ezgiler sanki bir bizim için çalınıp söyleniyordu. Şezlonga uzanmış gözlerindeki bulmacayı çözmeye çalışıyordum. Kendimle çok uğraştım ilk adımı atan ben olmamak için. Yine olan oldu... Adını sevmiştim, insan duydukça ferahlıyordu Esin!..
Yurt dışında kalan iki kuzenin ve babaları misafirindi. Kabuğundan çıkan bir ıstakoz gibi etrafa umut aşılayan mavi gözlü, erkek kuzenin engin deryalara yelken açmıştı. İçi içine sığmıyor, her şeyi kendine mubah görüyordu. O masalarda herkesin birbirine oynadığı bir oyundu karşı cinslerin lafazanlığı. Yataklar çoktan serilmiş, sevişmenin en çılgın noktasına varmış gibiydiler. Tatil demek bütünleşmek, akmakmış biraz da deforme danslarda. Kiminin eli, kiminin ensesi; çekerdi insanları o kargaşada. Kuzenlerin beni sevmişti; oysa amcanla birbirimizi sevemedik. O, gözaltından beni süzerek rahatsızlığını dile getirir, ben ise inatçı biri olduğumu ona soğuk bakarak anlatmaya çalışırdım. Seninle aynı masada iki yabancı gibiydik. Hep onlarla ilgileniyordun. Hem şaşırır hem de kıskanırdım. Belki de seni bana çeken, detay gerektirmeyen doğal ilgin ve davranışlarındaki zariflikti. Amcanın sıkıldığını anlayınca kalkmak için müsaade istedin. Ne diyebilirdim ki…
Son şarap kadehimi seninle tanışmamı sağlayan, ıssız bucaksız dağlardaki karanlık Tanrılara kaldırdım. Sanki bir onlar anlıyordu beni. Kulüp bardan çıkarken gözlerim seni aradı. Yoktun. Kalbim kırık olmasına rağmen mutluydum. Gece burada sonlanmamalıydı. Yol üzerindeki bir bara girdim. İki bira aldım pişkin suratlı bir barmenden. Sahil uzaktı. O karanlıkta ağaçların arasından yürümek bana inanılmaz haz verdi. Akrep, yılan ya da eşkıya olabilir korkusunu yarım sarhoşluğumla yendim. Kendimi bir korsan gibi hissediyordum. İçimi yakan aşkın dışında öfkemi küfürlere ekledim ve kustum uluorta. Günah çıkardım Tanrılara… Payıma sen düşmüştün. Hoyratça nara attım sevdanla. Yankılanan ses yüreğimdeki sessizliğim oldu sahilde. Ayışığına, yıldızlara sığındım. Kendimi dinledim cırtlak sesimle. O esnada deli midir, ajan mıdır yoksa filozof mudur belli olmayan bir adam yanıma yaklaştı. Meramını az buçuk tahmin etmiştim. Konuşmak ve de içmek başka ne olabilir ki. Sabahın beşiydi. Tedbirli olmak iyidir her zaman, diye düşünüyordum. O adamı birkaç kez görmüş, öykü kahramanı olmayacak kadar politik bulmuştum. Üzerinde eski püskü pantolon, boynunda boğa figürlü bir kolye vardı. O konuştukça yüreğim sızlıyordu. “Öyle biri değilim, bu bana yapılamaz!” diyecek kadar öfke doluydum. Kendimi bir an kontrol edemedim. Gitmesini istercesine imalı bir şekilde baktım, hiç de oralı olmadı. Sanki şikâyetini dile getiren ben değil de kendisiydi. Kahverengi gözlerinde sayısız hayvan türettim ama hiçbirine benzetemedim. Tanımsız adam:
-Şu mavi boşluktaki bulutları görüyor musun? Orada kalbimizin sesini dinleyen biri var, dedi. İyice tepem attı.
-Ya bana ne kardeşim!.. O bulutlardan, kalpten!
-Belli ki gözlerin kör olmuş. Bırak da anlatayım o bulutları, kalbi, yaratılış gerçekliğimizi. Son sözler beni iyice bunalttı. Adamın gideceği de yoktu zaten. Kesin bela arıyordu. Ben ne desem o yine bildiğini okuyordu. Tezini savunuyor, örneklerle alabildiğine süslüyordu. Ben de fikirlerinin antitezini söylüyor, onu adam etmeye çalışıyordum. Tartışma epeyi sürdü. İkimiz de bir noktaya varamadık. Sonra şunu fark ettim: “ O adamın gözlerinde bir kurmacada varolan deliler vardı ve onların kaderleri önceden çizilmişti…”
Antik kentte dört gündür bir çadırda kalıyordum. Oldukça rahattı, bütçeme de uygundu. Geceleri sahilin mistik havası beni büyülüyordu. Orada geçmiş, gelecek bütün kayıp mısralar diziliydi. Son iki gecedir orada sabahlıyordum. Tanımsız adamdan kurtulmuştum, belki de o benden… İki ay boyunca sahildeki bir mağarada kalmıştı. Herkesin uluorta gördüğü mağara korkulu, oldukça da iğrenç kokan bir yerdi. Adam yiyecek, içecek ne bulduysa tıkıştırmıştı oraya.
Gece telefon numaranı aldığımı fark ettim. Doğu illerine bir gün gelirsin, diye istedim sen de severek vermiştin. İkindi vaktiydi. Mesaj çektim. “Akşam aynı yerde olur” dedin. Geldim. Akrabaların arasında öylesine oturmuş görünüyordun. Gözlerin boşluğa dikiliydi. “ İyi akşamlar” deyip başka bir masaya geçmek istedim. Kuzenlerin bırakmadı. Amcanla aramdaki buzları eritme çabaların pek sonuç vermedi. Ağzından kerpetenle laf çıkıyordu âdeta. Her zamanki sıcaklığın ve duyarlığın üzerindeydi. Kuzenlerinle güldün, halaya tutuştun, sohbet ettin; oysa ben kendi halimde sıranın bana gelmesini bekliyordum. Amcan işinin ehli biriydi anlaşılan. Masada ikimiz de iyice gerilmiştik. Bunu fark etmen uzun sürmedi. Kalkmaya mecburdun belki de…
Gecenin ikisiydi. Anları hiçe sayan tebessümlü imgeler ayışığına tutulmuş, loş ışıkta bana gelme ihtimalini düşünüyordum. Olasılıklar gezegenlerden sual beklerken, beynimde ne fırtınalar kopuyordu bir bilsen. Mekânı işleten sarışın kadın kadehimi hiç boş bırakmadı. Bilinenin ötesindeki sıcaklığı tuhafıma gitti. Bir adım ötesini ikimizin de bildiği benim ise sansüre uğrattığım kısımlardı. Epeyi içmiştim. Yoktun, keşke hiç olmasaydın!..
Tam kalkacaktım ki narin ellerinle omzuma dokundun. “Nereye?” dedin. Başka bir konuya atlamaya gerek yoktu. Gelmiştin, yalnızdın ve benimleydin.
-Emrine amadeyim, her nereye istersen!
-Bakalım kalbin kaldıracak mı?
-Seninle olduktan sonra ecel gelse ne yazar! dedim. Başka bir disko bara gittik. Eğlendik çılgınca. İkimizin de şaftı kaymıştı. Sahile indik. Yol boyunca ellerin avuçlarımdaydı. Dudaklarında imgeler dizmiştim ne başı ne de sonu belliydi. Ipıslak, ortada; şarap tadında kırmızı... Sahilde başın omzumda, dalganın mazoşist sesine kulak kabarttık. Tan ağarmadan cıbıldık bir halde denize girdik. Kimseler hesap soramazdı gecenin bu vaktinde, Zeus bile...
Zaman su gibi akıp gitmişti. Şu an sen batı ellerinde, ben ise doğudayım. Düşler, beklenen sona çakmak çakarken, hislerin yavan çırpınışını buz kesmişti. Yanıtsız mesajlar. Kaile alınmayan duygular. Korkulu anlara denk gelen sonsuz sorgulamalar ne bana ne de sana yetmişti. Aşk, aynı kulvarda yolculuğa çıkarken engel tanımazdı. Uzaktan sevişmelerde ise zamana yenik düşerdi. Bunu bilmeme rağmen dostluğunu özlemiştim. Yanı başında emanet bıraktığım geçmişin hazin sorgulamaları son durakta çoktan inmişti. Mutluluk aşkla başlar, bir kenti var eder arayışlar, o öyküyü bozar sorgulamalar… Gerisi hikâyeydi. Yaşam cevheri puslu bir mülteci nasılsa biz de öyleydik. Yokluk arasındaki varlık gibi…
Şeyhmus Közgün
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.