- 1226 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
NEVRA SEREZLİ
Müzikallerin, kabare oyunlarının ve
komedi türündeki sahne yapıtlarının
büyük ustası:
NEVRA SEREZLİ...
1970’li yıllar; sanıyorum 1971-72 olacak, lise 1 veya lise ikinci sınıftayım. Yaş olarak ta; 15-16.
Hafta sonları iki uğrak yerim var: Ya Beyoğlu İstiklal Caddesi’ndeki tiyatrolar, ya da Kocamustafapaşa semtindeki kışlık sinemalar ve ÇEVRE TİYATROSU.
Sanıyorum benim “sahne tozu”nu yutmaya başladığım yıllar.
Rahmetli Altan Erbulak’lı oyunlar; eşi Füsun erbulak, Metin Serezli ve Nevra Serezli’yi, “Deli Deli Tepeli”, “Nalınlar”, “Yüzsüz Zühtü” gibi oyunlarda hayranlıkla seyrettim. 80’li yıllarda ise Nevra Serezli’yi Deve Kuşu Kabare’deki muhteşem muzikallerde yine severek izledim. Ayrıca Kemal Sunal ile oynadığı “Zübük”, Levent Kırca ile de “Ne Olacak Şimdi” filmlerindeki rolüyle Nevra Serezli’yi unutmak mümkün mü?
İşte, o 1970’li yıllarda yuttuğum “sahne tozu”nu tekrar teneffüs etmek için zaman buldukça tiyatrosuz kalmamaya çalışıyorum. Yaklaşık yirmi beş yıldır yaptığım gazeteciliğimin son on beş yılını daha çok tiyatro sanatçılarımızla söyleşiler yapmaya ayırdım. Şimdi ise yıl 2010’un Ekim’i. 1970’li yıllarda, Nevra Serezli’yi seyrettiğim Çevre Tiyatrosu’na “müptela” olduğum yıl(lar)dan yaklaşık 40 yıl sonra, Büyükçekmece Belediyesi Atatürk Kültür Merkezi’nin kulisindeyim. Karşımda senelerdir hayranlıkla oyunlarını ve filmlerini seyrettiğim değerli oyuncumuz NEVRA SEREZLİ var.
Biraz sonra, değerli tiyatro oyuncumuz Cihan Ünal ile beraber “Altı Haftada Altı Dans Dersi” adlı oyunu oynayacaklar. Oyundan önce hem Nevra Serezli, hem de Cihan Ünal ile söyleşi yapacağım.
Gencay Gürün’ün genel sanat yönetmenliğindeki Tiyatro İstanbul, Amerikalı yazar Richard Alfieri’nin "Altı Haftada Altı Dans Dersi" adlı oyununu Yücel Erten’in çevirisi ve Cihan Ünal’ın rejisiyle sahnelemekte. Nevra Serezli ve Cihan Ünal’ın rol aldıkları oyunda, yalnızlığını dansla doldurmak için dans eğitimi almak isteyen yaşlı bir kadın ile yaşamında sorunlar olan “gay” bir dans öğretmenin öyküsü anlatılıyor.
“... 1992’den beri müzikallerde izlediğimiz Nevra Serezli’yi onca yıl aradan sonra yeniden sahnede hem de dans ederken izlemek tiyatroseverler için her şeyden önce büyük bir şans. 1991’den bu yana Türkiye’de yaşayan ve “Evita”dan “Kuşlar”a, “Atları da Vururlar”dan “Çalıkuşu”na pek çok koreografiye imza atan Arnavut dansçı/koreograf Mikel N. Vidhi’nin çalıştırdığı danslar, oyuna gerçekten zevk ve renk katıyor. Nevra Serezli ve Cihan Ünal deneyimleriyle taçlandırdıkları varlıkları, devinimleri, tümcelemeleriyle izleyiciye doğrudan ulaşan bir enerji yayıyorlar. Bu özellik, bütün ayrımı oluşturuyor ve oyundaki iletiyi özümsetiyor.
Her iki oyuncu da, bedenin nasıl devindiğini görüyor, işitiyor ve duyumsuyor. Özellikle Nevra Serezli’nin hareket içerisindeki ritmi görmesi ve duyumsaması, bedeninin üç boyululuğunu anlaması, kavraması; anatomik olanaklarına ve çekim gücüyle olan ilişkisine karşı duyarlılığı şaşılacak mertebede... “ Üstün Akmen-Tiyatronline
Nevra Serezli, aynı oyunlarında ve filmlerindeki gibi; sıcak ve cana yakın bir insan. Hani derler ya; “sanki kırk yıldır tanıyormuş gibicesine”... Kim demişse doğru söylemiş; ben onu kırk yıldır tanıyordum. Sanki onun da beni kırk yıldır tanıyormuş gibi sohbetimiz başladı. Biraz sonra oynayacağı oyundan başladı anlatmaya:
Duygusal ve komik bir oyun...
Amerikalı bir yazarın oyunu. Yaşlı bir kadınla (ben), genç bir dans hocası (Cihan Ünal) arasındaki dostluğun hikayesi. Kendi problemlerini birbirlerine anlatarak çözmeye çalışıyorlar. Aslında yalnızlığın da hikayesi. Kadın dans dersi alıyor ve yalnızlığını bu şekilde paylaşıyor. Çok büyük bir dostluğa, ana-oğul ilişkisine dönüşüyor ilişkileri. Hem komik, hem de acı tarafları var her ikisinin de. Oyunda paylaşım var, dertleşmek var, öfke var. Zaman zaman birbirlerine kızıyorlar; bağırıp çağırıyorlar. Ancak iki dakika sonra yine ana-oğul gibi birbirlerinin ellerini tutup dansa başlıyorlar. Çok duygusal ve komik bir oyun.
Ankara’da doğmuş bir İstanbulluyum...
1944 Ankara doğumlu olmakla beraber İstanbul’da büyüdüm. Birkaç aylıkken İstanbul’un Bebek semtine yerleşmişiz. Bebek İlkokulu’nda okudum. Daha sonra ise Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde okudum. Hani derler ya şarkıcılar: “Önce saçfırçasını mikrofon yaparak başladım şarkı söylemeye..” . Ben de ilkokul sıralarındayken, müsamerelerde mandolin çalar , Santa Lucia şarkısını söylerdim. Aile arasında da aile bireylerini taklit ederek, keyifli bir oyun halinde başladı bende tiyatro merakı. Daha o zamanlar başlamıştım alkış seslerini duymaya. Amcam ve yengem, her ikisi de Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde müzisyendiler. Babam çok okuyan entellektüel bir insandı. Annem Ticaret Lisesi mezunuydu. Tiyatro oyuncusu olarak ben, ilkim ailede. Bir araya gelindiğinde edebiyat ve klasik müzik üzerine sohbetler olurdu. Babam sinema meraklısıydı. Filmler üzerine konuşurduk.
Kolej yılları...
İlkokuldan sonra girdiğim Arnavutköy Kız Koleji’nde İngilizcemizi geliştirmek amacıyla sergilediğimiz tiyatro oyunlarında tiyatroya iyice gönül verdim. Ufak tefek çocuk piyeslerinde ezber yapıp sahne üzerinde oynamaktan büyük keyif aldığımı sezinledim. Kolejde geçirdiğim yıllar hayatımın en güzel yıllarıydı; hala özlerim o günleri. Dokuz sene Kolej Tiyatrosu’nda sergilenen oyunların hepsinde oynadım. Edebiyat hocamız İngiliz bir bayandı. Tiyatro eğitimi almıştı. Edebiyatçı Fahir İz’in eşi Mrs. Dorothy İz’di. Aşırı derecede tiyatro düşkünüydü. Her sene sergilediği üç dört oyunun başrol oyuncusu hep ben oldum. Onunla okul sonrası da buluşarak, İngiliz edebiyatı klasikleri ve tiyatro üzerine sohbet ederdik. O yıllarda bilgi dağarcığım ve oyunculuğum pekişmeye başlamıştı. Her cumartesi tiyatroya gidilirdi; Kenterler ve Dormen Tiyatrosu’nun oyunlarını kaçırmazdık.
“My Fair Lady” müzikali...
Kolej bitirme oyunumuz olan “My Fair Lady” müzikalinde oynadığım rol ile çok beğenilmiştim. 1962 yılında AFS bursunu kazanarak bir yıllığına Amerika’ya gittim. Orada, Copperfield High School’da tiyatro ve modern dans kurslarına katıldım. Beni sene sonu sergilenecek oyunda bir Türk kızını oynamam için seçtiler. Oyunun ismi “Life is a Party” idi. Amerikalı öğrencilerin arasında önemli bir rol vermişlerdi bana. Başarılı bulunmuştum. Bunun üzerine Amerika’da burslu tiyatro eğitimi alabilmek için Türkiye’ye müracat ettim. Maalesef kabul edilmedi. Türkiye’ye, koleje döndüm ve 1965 yılında da koleji bitirdim. Tiyatro okumak istediğim halde devlet kabul etmemişti. Şaşırıp kalmıştım.
LCC tiyatro kursları... Dormen Tiyatrosu...
İstanbul’da LCC diye açılan kursları duymuştum. 1966 yılında LCC’nin tiyatro kurslarına başladım. Değerli hocalar vardı orada: Müşfik Kenter, Haldun Dormen, Yıldız Kenter, Beklan Algan, Ayla Algan, Seyit Mısırlı, Melih Cevdet Anday... gibi. Bir sene boyunca Türk tiyatrosunun bu değerli hocalarından ders aldım. Sene sonunda Haldun Dormen telefon etti ve beni bir oyunda oynatmak istediğini söyledi. Böyle şey filmlerde olurdu ancak, şaşırmıştım. Oyun “Cengiz Han’ın Bisikleti” idi. Bu oyunda oynayan Ayfer Feray rahatsızlanmıştı sanıyorum. Onun rolünü ben oynayacaktım. Yani bu oyunla da profesyonel oluyordum. Sahneyi paylaşacağım usta oyuncular arasında Nisa Serezli, Turgut Boralı, Erol Günaydın, Altan Erbulak vardı. Babama sordum; “Tabii, Haldun Dormen’in tiyatrosunda oynayabilirsin” dedi. 1966-67 tiyatro sezonuydu. Hiç unutmam, “Gül Hanım” rolüydü. Beni kolej bitiminde sergilenen İngilizce oynadığımız “My Fair Lady” müzikalindeki başarılı oyunculuğumu seyreden bir tanıdık Haldun Dormen’e söylemiş. O oyunda çok sükse yapmıştım. Ayrıca Haldun Dormen’inde LCC’den öğrencisiydim. Alaylı sınıfa girenlerdenim. Ancak ben senelerce kendimi sahne üzerinde pişirdim. Kendimle iftihar ediyorum. 1971 sezonuna kadar Dormen Tiyatrosu’nda çalıştım.
...................................................................................................
“... ‘İyi bir oyuncu olmak için konservatuar eğitimi şart mı?’ Bu soru bana bugüne dek yüzlerce kez soruldu.Yanıtım hiç değişmedi. ‘İlle de şart değil ama olsa çok iyi olur’. Tiyatromuzun Adile Naşit, Muammer Karaca, Şaziye Moral, Cahide Sonku, Vasfi Rıza Zobu, Gülriz Sururi ve Hazım Körmükçü gibi büyük adları, konservatuar eğitimi görmeden parlamış yıldızlar, ama onlar da usta çırak ilişkisi dediğimiz önemli bir eğitim biçiminin deneyimlerinden geçip bir yere varmış kişiler. Bizim tiyatronun yetiştirdiği ve bir konservatuara girmiş gibi eğitilenler arasında Metin Serezli, Altan erbulak, Erol Günaydın, Nevra Serezli, Ayfer Feray, Erol Keskin, İzzet Günay, Hadi Çaman gibi bugün Türk tiyatrosunun duayenleri arasına girmiş büyük yıldızlar var. Benim için tiyatro bir sevgi, bir aşk işi. İnsan bu işi gerçekten ama gerçekten seviyorsa ve her şeyi göze alarak yapabiliyorsa, başarı kazanmamasına olanak yok...” Haldun Dormen-İkinci Perde S:214
.......................................................................................................
AST... Genco Erkal...
Dormen Tiyatrosu’nda oynarken, AST (Ankara Sanat Tiyatrosu)’dan bir müzikalde oynamam için teklif geldi. Genco Erkal ile “Durdurun Dünyayı İnecek Var” adlı müzikalde oynayacaktım. Kabul ettim. Bu müzikal çok tutmuştu. Bu oyunla müzikal oyunculuğumu kabul ettirdim.
........................................................................................................
“... 1966-67 sezonunun ortaları. Ankara Sanat Tiyatrosu olarak “Durdurun Dünyayı İnecek Var” adlı müzikli oyunu sahneleyeceğiz. Bu oyun için çok önemli bir hanım sanatçı gerekiyor. Çünkü dört ayrı rol üstlenecek. Genç, güzel, yetenekli olacak ve ayrıca da şarkı söyleyebilecek. Bizim tiyatromuzda böyle bir eleman o sıralar yok. Durumu Haldun Dormen’e açıyorum. Tereddütsüz “Nevra Şirvan” diyor. “Rahatça bu işin altından kalkabilir,” diye de ekliyor. Nevra o sıralar Dormen’in daha bir yıllık sanatçısı. Yalnız önemli bir sorun var. Nevra’nın ailesi kızlarının Ankara’da otelde kalmasına kesinlikle karşıdırlar. Eşim Güneş’le konuşuyorum ve onu evimizde misafir edeceğimizi söylüyorum. İzin çıkıyor ve Nevra, 1966-67 sezonunun son bir ayı ile, 1967-68 sezonun ilk iki ayı bizim evimizde kalıyor. Nevra, “Durdurun Dünyayı İnecek Var” oyununda harikalar yaratıyor. “Durdurun Dünyayı İnecek Var” AST’ın kendi salonunda matine ve suare olarak 53, turnelerde de 58 olmak üzere toplam 111 temsil veriyor ve yaklaşık elli iki bin seyirci bu oyunu büyük bir zevkle izliyor. Nevra Serezli, müzikallerin, kabare oyunlarının ve komedi türündeki sahne yapıtlarının büyük ustası...” Bülent Akkurt-Salyangoz ve Tiyatro
.....................................................................................................................
Çevre Tiyatrosu...
1971 yılında Altan-Füsun Erbulak, Metin Serezli ve ben Kocamustafapaşa semtinde kendi tiyatromuzu; ÇEVRE TİYATROSU’nu kurduk. Muhsin Ertuğrul’un da bir projesi vardı: Tiyatroyu halkın ayağına götürmek. Biz de bu nedenle orayı seçmiştik; seyircimizin ayağına gidelim diye. Tiyatroların çoğunluğu Beyoğlu’ndaydı. Biz, Çevre Tiyatrosu olarak, Beyoğlu’na turneye giderdik. Çevre Tiyatrosu sekiz yıl sürdü. Bu süre zarfında sergilediğimiz bütün oyunlar kapalı gişe oynamıştı. O yıllar mükemmel yıllardı. Hasan Zengin o tiyatroyu yapmıştı. Düşünebiliyor musunuz? 1970’li yıllarda Kocamustafapaşa semtine bir tiyatro inşa eden bir mütahit. Yıllarca, 1971-78, o tiyatroyu çalıştırdık. Arkamızdan gelenler hep orada tiyatro yaptı. 1977 senesini sonuna kadar, o kötü günlere, silahların patladığı, insanların korkudan çıkamadıkları günlerde kapatmak zorunda kaldık. O yedi sene boyunca hep dolu dolu olduk. Kandemir Konduk’un “Yüzsüz Zühtü” oyunuyla açmıştık sahneyi. Kapılar kırılmıştı seyirci yoğunluğundan. Arkasından “Deli Deli Tepeli” gibi oyunları oynadık. Sayı olarak az oyun oynadık. Çünkü bir oyunu iki sene gibi uzun bir zaman oynuyorduk.
..........................................................................................................................
“... Ve HALİKARNAS BALIKÇISI’nı dinledik birgün. Ne diyordu biliyor musunuz? “Sanatçı toplumuna borçlu doğar” diyordu. Evet sanatçı ya doğuyor, ya da doğmuyordu. Tanrı vergisinden söz edilen sanatçı gerçek sanatçıydı ve “toplumuna borçlu” doğuyordu. Toplumuna borçlu olduğunu inkar eden sanatçı başaramadığından içinden yetiştiği toplumu suçluyordu... “Beni anlamıyorlar” Oysa ki “O anlatamıyordu.” İşte tüm bunlar dank etti kafamıza ve toplumumuza borcumuzu ödemeye başladık, elimizden geldiğince... ÇEVRE TİYATROSU bu koşullar altında oluştu. Gösteri sanatlarında bireysel olmanın yanlışlığını ve evrime ters düşüşünü kanıtladık... Birlikte yaptık her bir şeyleri. Bir kenara ittik hep aynı kişilerin baş rol oynama olayını vazgeçtik hiç bir yararı olmayan oyunları oynamaktan. Ve bu toplumun, (içinden yetiştiğimiz bu toplumun) bütünü ile yararına olacak ve tüm dertlerini dile getiren oyunlar oynamaya çabaladık, başarımızın onur payını seyircilerimizle paylaşıyoruz. Biz, Çevre Tiyatrosu olarak bir bütünüz ve hepimiz daha yetenekli olmak ve her birşeyleri topluma daha iyi aktarabilmek için var gücümüzle çalışıyoruz. Biz sizinle varız...” Delikır ile Kırmızı Başlıklı Seyirci-Füsun-Altan Erbulak
......................................................................................................................................
Altan Erbulak...
Sahnede çok keyifli oynayan bir oyuncu arkadaşımızdı. Espri yeteneği müthişti. Çok çabuk algılaması vardı. Nefis karakterlere bürünürdü. Onunla birlikte aynı sahneyi paylaşmak çok keyifliydi. Kulisi de çok hoştu. Füsun Erbulak ta aynı şekilde. Ben, Metin ve Altan-Füsun Erbulak çifti, anlaşan bir dörtlüydük. Politik şartlar olmasaydı belki de aynı tiyatroda oynuyor olacaktık. Çevre Tiyatrosu’nu kapatınca Metin birkaç sene hiçbir şey yapmadı. Altan yine gazetedeki karikatur işine döndü. Ve dağıldık. Benim, kabare ve müzikaller devrim başladı. Daha sonra ise Metin Haldun Dormen’le bulvar komedilerini oynadılar ve çok büyük sükse yaptılar.
Metin Serezli...
Metin ile tanışmam Dormen Tiyatrosu’nda oldu. İlk oyunda Metin’in rolü yoktu. Daha sonra “Aşk” diye bir oyunda beraber oynadık. Absürd bir oyundu. İki kadın bir erkek oynuyordu. Şirin Devrim sahneye koyacaktı. Kadın oyuncu arandı. Bulunamadı. Haldun Dormen’de “Nevra oynasın” demiş. Metin ise “biraz genç kalır” demiş. Haldun Dormen “becerir” demesi üzerine, Metin “saç ve makyajla idare eder” cevabını vermiş. Şirin Devrim’in kabul etmesi üzerine provalara başlamıştım. Metin’le tanışmam bu oyunda oldu. “Aşk” adlı oyun, “bizim aşkımızın oyunu” oldu çıktı. Metin’in sahnede değil de, sahne gerisindeki duyarlılığı ve kişiliği beni çok etkiledi. Metin çok yakışıklı bir insan. O yıllarda da hep genç kızların beğendiği, hayran olduğu bir sanatçıydı Metin Serezli. O zamanki şöhretinin de oyunculuğunun da zirvesindeydi. Görsel olarak ta etkilemişti beni. Tanıdıkça daha çok sevmek ve aşık olmak ayrı bir şey. Güzellik geçici. Yıllar sonra hala kişiliğine aşıksanız, o “Aşk ölür evlilik kalır”, “Aşk kısa sürelidir” lafları havada kalır. Çünkü onun kişiliğine aşıksınız; o hep kalıcıdır.
Oyuncu Metin Serezli...
Her zaman sahnede müthiş disiplinlidir. Zamanlaması mükemmel olan, karşısındaki oyuncuyla mükemmel kontakt kurabilen, rolünün içine çok giren, çok rahat, oynamıyormuş gibi oynayan, Türk tiyatrosunun ender komedi oyuncularından biridir. Onun rejisörlüğü de çok önemlidir. Şimdi daha az oyun sahneye koyuyor. Ben onun rejisinde çalıştım. Çok iyi bir yönetmendir. Keşke daha az oynayıp, daha çok oyun yönetse Metin Serezli...
Ve müzikaller...
Benim ilk müzikal oyunum koleji bitirme oyunu olan “My Fair Lady” müzikalidir. Daha o zamanlar bu müzikal ile etrafımda tanınmıştım. Daha sonra ise 1966-67 sezonunda AST için Genco Erkal ile “Durdurun Dünyayı İnecek Var” adlı müzikalde oynamıştım. Çevre Tiyatrosu’nu kapattıktan sonra Kastelli Vakfı ile “Geceye Selam, arkasından Egemen Bostancı ile “Hisseli Harikalar Kumpanyası”, “Şen Sazın Bülbülleri” geldi. Sonra dört sene Devekuşu Kabare’de “Şahane Züğürtler” ve “Çılgın Sonbahar” ve 1996 yılından bu yana da Tiyatro İstanbul’da oynuyorum. Burada da oynadığım son oyunlar: Altı Haftada Altı Dans Dersi, Sylvia, Acaba Hangisi? ve Çetin Ceviz...
“Nevra Serezli, Türkiye’nin en iyi oyuncularından biridir. Harika müzikal yeteneği vardır. Bence, müzikaller için ‘biçilmiş kaftan’dır. Kendisiyle “Hisseli Harikalar Kumpanyası”, “Geceye Selam”, “Yolun Yarısı” gibi müzikallerde beraber çalıştım. Çok keyif aldım. Kendisiyle yeniden müzikallerde beraber çalışmak isterim.” Haldun Dormen’le yaptığım bir telefon konuşmasından alıntı. (Adem Dursun)
Ödüller...
“Çılgın Sonbahar” oyunuyla “En Başarılı Kadın Oyuncu Ödülü” ve “Türk Dil Kurumu Ödülü”
Avni Dilligil En Başarılı Kadın Oyuncu Ödülü ve Ankara Sanat Kurumu En İyi Kadın Oyuncu Ödülü,
Kültür Bakanlığı En İyi Kadın Oyuncu Ödülü, Rotary ve Lisons Ödülleri...
Film çalışmalarım...
Kemal Sunal ve Şener Şen ile birkaç filmde oynadım. Sinemadan da keyif aldığım söylenebilir. Ancak bugün geriye dönüp baktığımda; “Zübük” ve Levent Kırca ile çevirdiğim “Ne Olacak Şimdi” filmleri hariç, çok güzel oynadım diyebileceğim filmler olmadı. Benim Türk sinemasında şimdi oynayabileceğim filmler olmalı diye düşünüyorum. Olgun kadın rolleri, anne rolleri, daha dramatik roller... gibi. Tiyatroda ve dizide komedi oynamayı çok seviyorum. Ancak, sinemada daha ağır rollerde, daha dramatik oynamayı isterim. Bu benim içimde ukde kalmış bir şey. Tiyatroda otomatikman hepimiz komedi oynadığımızdan, dram ağırlıklı, klasik rolleri fazla oynayamadık.
Televizyon dizileri...
Televizyon dizileri de tiyatro ile başladı. Sayısız dizide oynadım. En son “Altın Kızlar”da oynadım, kısa sürdü. Metin ile en son Sylvia adlı oyunda beraber oynadık. 1990’lı yılların sonlarıydı. 10-12 sene filan oldu aynı sahneyi paylaşalı. Fakat televizyon dizisi “Sihirli Annem”de oynadık beraber. Kocam rolünü oynamıştı.
Oynadığım tv dizileri ve filmler...
Altın Kızlar, Sevgili Dünürüm, Unutulmayanlar, Mühürlü Güller, Sihirli Annem, Anne Babamla Evlensene, Vay Anam Vay, Melek Karım, Kadınlar Kulübü, Kılıbık, Renkli Dünya, Zübük, Ne Olacak Şimdi, Şıpsevdi, Özgürlüğün Bedeli, İntikam Meleği, Saffet Beni Affet, Sonradan Görmeler, Ekran Aşıkları, Önce Canan, Kavanozdaki Adam, Şendul Şaban, Aşık Oldum, Atla Gel Şaban, Metres, Dönme Dolap, Bülbül Ailesi, Ahududu, Aman Karım Duymasın... gibi.
ADEM DURSUN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.