- 706 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SIFIRIN ALTINDA
“Çatıdan sarkan buzlar kılıç gibi kesti havayı.”
“Sıcak başladığında evlerin altından geçmek tehlikeli olacak.”
Bahçede karları temizlerken aklımdan geçmişti. Aşağı kattaki kiracımızın oğlu da bana yardım ediyordu. Eldivenlerimiz soğuğa bulanmış, ıslaklık ellerimizi daha çok üşütüyordu.
“Çıkaralım hemen.”
Dedim.
Çıkarttıktan birkaç dakika sonra parmaklarımın ucu buz kesti.
“Bırakalım biraz. Parmaklarım donmaya başladı.”
İkimiz de yorulmuş, çay içmeyi hak etmiştik. Kiracımız Aliye, bizi camdan izliyordu. İçeriye girdiğimiz de kapıda karşıladı.
“Çay kokuyor içerisi.”
“Taze çay!”
Cevabın içindeki yaprakların kokusu burnumun direğini sızlattı. Şu an ona ihtiyacım vardı. İhtiyaç duyduğumda, kokular beni bulurdu. Renkleri ise birbirine karışır, gözlerimi tırmalardı kimi zaman. Kötü bir şey değildi bu! Aksine hatırlardım.
Parmaklarımın acısından Aliye’nin getirdiği çayı tutamadım.
Odanın geniş pencereleri buğulanmış, görüş sıfırlanmıştı.
“Camı silelim sonra. Hiçbir yer görünmüyor.”
Dedim.
Aliye, biz çaylarımızı içmeye çalışırken, temiz bir bezle camın buğusunu aldı. Kar, küçük şekiller halinde camın üstüne yapışır yapışmaz hızla eriyerek yok oluyor, geriye su zerrecikleri kalıyordu. Başımı kaldırıp gökyüzüne baktığımda, renksizdi her şey. Bu görüntüyü ağaçlar bozuyordu. Görüntüye uyum sağlasalar da, üstlerinde duran beyaz tabaka onları soluklaştıramamıştı.
Kendimizi toparladık. Dışarıdaki yarım kalan iş bizi bekliyordu. Aliye’nin oğlu başındaki kulaklıklı şapkasıyla Eskimo’lara benziyordu. İri siyah gözleri çekik olsaydı, bir Eskimo diyebilirdim.
Yolu temizlemiştik. Çimlere başlamıştık ki, karın arasında boynunu bükmüş beyaz çiçekler gördüm.
“Kardelenler!”
Karın arasından zarif bir şekilde bana bakıyorlardı. Elimizde ki kürekleri bırakıp, önce seyrettik. Sonra fotoğraf makinemi getirmek için eve koştum. Kar tekrar başlamıştı. Hızını kesmek yerine arttırmıştı. Fotoğraf makinemin ıslanmamasına dikkat ederek fotoğrafladım kardelenleri. Hüzünlü halleri, gökyüzünün beyazlığıyla örtüştü. Küreklerimizle onlara zarar vermek istemedim. Zaten temizlediğimiz yolda tekrar beyaza bürünmeye başlamıştı. Mahallenin çocukları kapının önünde çığlıklar atarak oynuyorlardı. Çocuklar için bundan daha keyifli ne olabilirdi ki! Aliye’nin oğlu arkadaşlarıyla oynamaya dalmıştı. Kocaman bir kardan adam yapmışlardı. Havuç burnu, yağan kardan bembeyaz olmuştu. Eski atkımı onlara verdim.
“Üşümesin!”
Diye espri yaptım.
Yaramaz bir çocuğun kartopu atışına da hedef olmuştum.
“Ah, çocuklar! Kar onları daha da yaramaz yaptı.”,
Kusursuz hava, kusursuz yaramazlık…
Uzaktan kar arabasının sesi duyuldu. Homurtular çıkararak karları kenara püskürtüyordu. Kaç ay geçecekti böyle? Kardelenlerin üstü beyaz örtüyle kaplanıyordu. Bu kez evden fotoğraflamak için içeri girdim.