- 1292 Okunma
- 10 Yorum
- 2 Beğeni
Kask
Oldum olasıya Almancılarla anlaşamamışımdır ne hikmetse, yıldızlarımız pek barışmaz nedense...
Eve geldiğimde bir sürpriz bekliyormuş beni meğerse, eşim öyle diyordu. Mutfağa girdiğimde kızıl saçlı bir kızın yanında oturan oğlum pişkin pişkin sırıtıyordu, ya da bana öyle geliyordu.
"Baba gelininle tanıştırayım seni."
"Hoş geldin kızım." diyebildim ve sandalyenin üzerine oturdum usulca. Kızın rahatlığı oturuşundan belliydi, bacak bacak üstüne atmış, bozuk Türkçesi ile patırdıyor, arada da kahkayı basıveriyordu. Sinirlenip pot kırmamak için zor tutuyordum kendimi.
Günler haftaları kovalamış kızı isteyivermiştik hiç anlamadan.
Aile iyi bir aileydi fakat aradaki kültür farklılığı anlaşmamızı zor kılıyordu biraz...
Dünürüm olacak Hulki beye benden motor merakı bulaşmıştı, illa da bir motor alacak birlikte motorlarla gezecektik... Benim bir gün aniden karar verip aldığım motorun aynını günler süren araştırmalar neticesi tam 200.00 TL. aşağıya İzmir’in uzak bir semtinden almıştık almasına da o güne kadar gidiş gelişlere harcadığımız, dışarıda yeme içmelerimiz bize 200.00 TL.den fazlaya patlamıştı, ama olsundu neticede dünürüm Hulki 200.00 TL. ucuza almıştı motoru.
Ehliyeti vardı zaten, şimdi sıra bir kask almaktaydı. Yine uzun bir araştırma dönemine girmiştik, pahalı kasklardan bakmıyordu, şöyle normal işgörecek bir kask onun için yeterliydi. İnternette epeyce geziniyor ara ara İzmir’de denk getirdiğimiz tüm motor malzemeleri satan dükkanlara girip çıkıyorduk. Nihayet kararını verdi, markası ve numarası hatta fiyatı dahi belli olmuştu kaskın ama renk konusunda karar veremiyordu.
O markayı satan dükkana sık sık gidip geliyor rengini beğenmeye çalışıyorduk. Hiç sesimi çıkarmadan ona eşlik ediyor, uysal ve beyefendi kimliğimi muhafaza ediyordum, o ise bastırdıkça bastırıyordu. Dükkan sahibi de sıkılmıştı bizden, motorun rengi siyahtı fakat siyah alsa güneşte sıcaktan bunaltırmış kendini, kırmızıyı çok istiyordu fakat motorun rengine uyumlu değildi, madem öyle en iyisi beyazını alayım diyordu.
Bir gün ondan habersiz her zaman gittiğimiz dükkan sahibine gittim. Artık tanışıyorduk, hatta karşılıklı bazen o çay söylüyordu, bazen de ben...
"Hayırlı işler Süleyman Bey."
"Sağol beyim hoş geldin, hani seninki yok ya bu gün?
"Bu gün ondan habersiz geldim, sana bir şey diyeceğim; Yarın biz yine geliriz, bizimki yine tereddüte düşecektir renk konusunda, şöyle yapalım, zaten kask fiyatı çok pahalı değil, düşebileceğin kadar düştün, buna her renkten kask alalım olsun bitsin bu iş, yoksa ben bu işkenceden kurtalamayacağım."
"Nasıl olacak bu iş?!
"Çok basit, o diyecek ya en son olarak beyazını alayım en iyi karar bu diye,"
"Eee"
"Sen de, aman Hulki Bey, beyazını sen al kırmızıyı da ben hediye edeyim diyeceksin, sonra ben de siyahı da benim hediyem olsun diyeceğim, Senin hediye ettiğin kaskın parasını ben veririm korkma, kendi hediye ettiğimi de veririm, ama kendi alacağı beyazın parasını da kendinden al artık olur değil mi?" diyerek, karşılıklı gülümseyerek, bir iki sohbetten sonra çıktım dükkandan.
Sabah erkenden telefonum çalıyordu.
"Dünür, ben kararımı verdim, bu gün gidip alalım kaskımı, tamam mı?"
İlk kez kask için arandığımda mutlu olmuştum, gülümsedim.
"Tamam Hulki Bey, epey uzadı zaten, birini al artık canım." diyerek kapadım telefonu.
Göbeğini kapıya ustalıkla değirmeden dükkandan içeri bir kuğu gibi süzülmüştü, neşeliydi, bu işi bitereceği belliydi. Dükkan sahibi ile göz göze geldiğimizde birbimize gülümsedik. Tekrar göbeğine baktığımda bu göbekle motor binemez bu diye düşünüyordum ki, muhabbete başladı bile, yok kırmızı, yok siyah, yok beyaz... Beyaz üzerinde gidip gidip geliyordu, dükkan sahibi atladı hemen;
"Yahu Hulki Bey, epey samimi olduk sayılır artık, tamam sen beyazını al, ben de kırmızıyı sana hediye edeyim." Bunu duyan Hulki Bey’in bir anda ağzı kulaklarına vardı, bu işi bitirmenin son anıdır diyerek.
"Valla Süleyman Bey, Sen dünürüme kask hediye edersin de ben durur muyum, bir tek siyah kaldı geriye onu da ben hediye ederim, dünürüme helal olsun." deyince, Hulki Bey kahkahayı bastı...
"Beyler ne kadar naziksiniz, üç tane kaskı ne yapayım, Süleyman Beyin hediyesi Kırmızıyı çok sevdim, dünürün aldığı kask da motorun rengi ile aynı ve uyumlu. Beyaza ne gerek var, ben almasam da olur."
Dükkandan iki kaskla çıkarken, dükkan sahibi Süleyman bey gözümün içine içine bakıyordu, ama bir kez olsun onun gözlerine bakmadım.
-------------
Üç gün sonra Dükkan sahibinin hediye ettiği kaskın parasını ödemeye gittiğimde, Süleyman Bey beni kapıya kadar gülerek uğurluyor, gülmekten ara ara nefes alamayacak gibi oluyordu.
YORUMLAR
ne desem ki :))) zaten başlangıcı ayrıydı ama ilerledikçe sonunun merakı sardı ve dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olma atasözüde nedense buraya çok güzel uydu :))))
bir gün dünürüm olursa ki mutlaka olacak bende bu taktiği yapayım :)))
ne okusam diye ararken bulduğum akıcı güzel ve gülümseten yazıyı yazan kalemi kutluyorum saygılarımla...selam olsun
Bu Süleyman Beyle sizin dünür, tanışmıyorlardır önceden, di mi?
Ben öykünün ilk kısmında koptum aslında.
"Anne, sen gelininle tanıştırayım...." gibi bir cümle, çakıldı kaldı aklıma.
Gecinden versin diyesim var, ama... O da bir murat elbette. Versin bari verecekse :)
Bir çırpıda okunan bir paylaşımdı.
Gülümseten kaleme tebriğim ve selamlarımla.
Çocuktum, hiç unutamam.
Rahmetli annem bir saat almıştı. Kurduğu zaman horoz öter, önündeki yemini yemeğe başlardı.
Yan komşumuz Almancı Güler teyzeler (çok paralı ama pinti) kadın o saati ne zaman görse çılgına dönerdi. Bir gün.
-ya şu saatten nereden aldıysan bize de alalım diye tutturdu.
Annemle beraber o zamanlar oturduğumuz İstanbul Fatih'in semt pazarlarından birine gittiler. Adamda saatin her modeli varmış ama horozlusu yok. Güler teyze k.çını yerden yere vuruyor. İsterim de isterim. Zavallı annem güneşin altında kan ter içinde.
-ördeklisi var, bak ne güzel sabah olunca yüzüyor. Kargalısı var, gaklıyor. Olmaz.
Kadın çırpınıyor. Yok ben horoz isterim diyor da başka bir şey demiyor.
Sonunda annem dayanamıyor. İki tane saat alıyor.
-sana bunları ben hediye alıyorum, birini burada kullan, diğerini Almanya'ya götür orada kullan. Diyor. Güler teyzenin yüzünde gülücükler açıyor.
-Ay hayatım, sana bişi diyim mi? İnan ki bunlar senin saatinden daha güzel. Ne o öyle sabah sabah ötüyodu yaa, manyak mı ne?
Saygıyla yazarım.
Hulki beye söyleyin, o önce göbeğine göre bir kask yaptırsın.
Öykü Satıcısı tarafından 7/3/2013 8:08:09 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sonunda kaskı alabilmeniz de büyük başarı Olgun Hocam. Ben okurken de ümidimi yitirmiştim doğrusu. Ama sizi kutlamadan çıkmak istemiyorum sayfanızdan. İyi bir taktikti doğrusu yaptığınız gizli görüşme.
Ne diyelim sayın hocam, bundan sonra Allah yardımcınız olsun dilerim.:)
Şimdi kask da tamam olduğuna göre bakalım sırada neyin pazarlıkları olacak.
Dünür olmak ne zormuş hocam ya, gözüm korktu yani.
Yazı her bakımdan özeldi ve etkiliydi hocam.
Tebriklerim, selâm ve saygılarımla...