- 768 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ZEYTİN DALI
Bunaltıcı bir sıcaktı ve yazacak hiçbir şey bulamıyordum. Sanki her yazdığım bir öncekinin kopyasıydı. Kendi kendimi taklit edip duruyordum. Sıkılmıştım belki yazmaktan, belki hayattan ya da insanlardan. Hep bir beklenti içerisindeler, her şeyde her konuda. Sizden hep daha fazlasını ve daha iyisini bekliyorlar. Yine hayallere daldım neyse bugünde kalemim küs bana söyleyecek sözü yok galiba. Bu sıcaklıkta tenim bir esinti arıyor fakat yüreğimdeki kasırgalardan başka bir şey bulamıyor. Biraz dışarı çıkıp hava almak en iyi. Üzerimi değiştirip dışarı çıktım. Biraz deniz havası almak için sahile indim. Burası tam bir ilham kaynağını olabilirdi benim için, ancak İstanbul’un bu gürültüsünde bütün ilham perilerim kaçıyordu. Keşke kaçarlarken beni de alıp götürseler. Önceleri yazmaktan keyif alırdım emin ki okurlarım da keyif alırlardı, ancak şimdi ne ben ne de okurlarım mutlu. Bir şeyler eksildi ben yazarken. Hep hatıralarımı, hayallerimi aktarırdım romanlarıma, şiirlerime, hikayelerime şimdi ise acıdan başka bir şey damlamıyor kalemimden. Nedenini çözümleyemiyorum. Hayatım değişti desem hayır öyle bir şey yok aksine monotonlaştı. Keşke değişse en azında her gün aynı gün gibi gelmezdi.belki hayatımda yeterince acı çekmedim yeterince üzülmedim. Ben bunları düşünürken nerden bilebilirdim ki hayatımın değişeceğini nerden anlayabilirdim, meğerse ben hülyalar içindeyken hayat denen şey akıp gidiyormuş nerden bilebilirdim…
Karşı kaldırımdan benim yürüdüğüm kaldırıma geldi sessizce, bir kağıt uçtu bir kuş gibi, bana uzatılan zeytin dalıydı aslında ve ben de o zeytin dalını tutuvermiştim. Arkama döndüm kağıdın sahibini aradı gözlerim, yerdeydi. Ayağı takılıp düşmüştü elindeki kitaplar bir tarafta o da bir taraftaydı. Elimdeki kağıda baktım birde yerdeki kıza, tutuğum kağıtta benim şiirlerimden birisi vardı. Yere eğildim ve elimi uzatıp “bir şeyiniz var mı “ dedim. O kadife sesiyle “hayır teşekkür ederim” dedi. Kalkmasına yardımcı oldum. Yerdekileri topladım ve ona uzattım. Tanımamıştı beni belki de o can acısıyla tanıyamamıştı. Topallıyordu yardım etmek istedim. Kendisinin yürüyebileceğini söyledi ancak birkaç adım sonra yalpaladı ve tekrar sordum bu kez itiraz edemedi. Koluna girdim ve hiç konuşmadan sahil boyu ilerledik. O an aklım duygularım birbirine karışmıştı. Düşündüklerim nelerdi kalbim hangi duygularla yoğruluyordu bilmiyordum. Bu iç savaştan aklım mı galip çıkacaktı yoksa kalbim mi… En sonunda nereye gideceğini sormayı akıl edebildim. Sahilin ilerisindeki durağa gidecekmiş ancak bacağı kötü durumdaydı. Bende en iyisinin bir doktora gitmek olduğunu söyledim ama dinlemiyor inadını sürdürüyordu. En nihayetinde bacağının acısına daha fazla dayanamayarak peki dedi. Hemen bir taksi çevirdim ve bizim semtteki polikliniğe gittik. Doktor kızla ilgilenirken kendi kendime düşüncelere daldım. Nerden çıkmıştı karşıma bu kız bir anda, aslında iyi ki çıkmıştı düşüncelerimin o kasvetli havasından kurtuldum değişik duygulara büründüm. Daha önce hissetmemiş tatmamıştım bu duyguları, hikayelerimde romanlarımda da rastlamamıştım. Bir anda doktorun sesiyle irkildim silkinip kendime geldim. Kızın bacağında hafif ezikler varmış sadece biraz merhem sürüp sarmışlardı. Teşekkür ederek doktorun yanından ayrıldık. Tekrar koluna girmek istedim çünkü hala iyi değildi ama istemedi iyiyim dedi. Bana teşekkür edip arkasına dahi bakmadan gitti. Öylece durdum bir şey diyemedim. Sadece gidişini izleyebildim. Neden orada ağzımı açıp bir şeyler diyemedim neden adını sormadım neden durup dondum… Sadece gidişini izleyebildim adını bilmediğim kız. Toparlandım gitmem gerekti artık hem yürüyor hem olayları algılamaya çalışıyordum. Eve geldiğimde yine orda beni bekliyordu yalnızlığım ve acılarım ama bu kez onların yanına gidemezdim, artık gitmemeliydim. Ceketimi çıkarırken cebimden bir kağıt çıktı o bana uzatılan zeytin dalıydı, ben verdiğimi zannederek cebime koymuşum. Kağıdı incelerken gözüme bir adres ilişti ve kalbimin atışı da o anda kulaklarımda çınladı. Belki de evet evet olabilirdi onun adresi olabilirdi. Oturdum sakince daha dikkatle inceledim neredeyse ezberledim. Birden aklımda şimşekler çaktı yarın ilk işim bu adrese gitmek olacaktı. Peki, ne diyecektim? Bu düşüncelerle yatağa girdim uykuya daldım hiç hatırlamıyorum.
Uyandığımda saat epey geç olmuştu. Zihnim bomboştu. Çok acıkmıştım mutfağa gittim, dolabı açtım o da zihnim gibi bomboştu. En iyisinin köşedeki pastanede kahvaltı yapmak olduğunu kanaat getirdim. Hazırlanıp çıktım. Her zaman ki masama oturdum ve kahvaltılık bir şeyler istedim. Gazetelere bakmaya başladım.Bakarken aklıma dün geldi. Unutmuştum nasıl bilmiyorum. Ellerim bir şeyler aradı ama kağıdı evde bırakmıştım. Hem neden bu kadar önemsediğime de anlam veremiyordum. Kahvaltımı yapıp daha sonra düşünmeye karar verdim. Tuhaf derecede o gün neşeliydim. Dünkü o karamsar adam gitmiş yerine her şeye umutla bakan biri gelmişti. Pastaneden çıktım. Kafamda cevaplanmayı bekleyen o kadar soru vardı ki eve gitmek istemedim. Her zaman huzur bulduğum Çınaraltı’na gittim. Orası benim için depremden saklanılan bir sığınaktı, kalbimin depremlerinden kaçar saklanırdım. Yine saklanmıştım ve yine hayallere dalmıştım. Tam olarak ne hissediyordum algılamaya çalıştım. Çözemiyor aksine iyice birbirine karıştırıyordum. Sadece şundan emindim onu bir daha görmek. Bunu içinse o adrese gitmem gerekti ama bugün olmazdı. Hem ne diyecektim içimden seni görmek geldi mi? Belki kim olduğumu bilse her şey daha farklı olabilirdi. En sonunda duygularımı topladım sonuç olarak şunlar çıktı; yarın o adrese gidecektim ve bu kağıdı verip nasıl olduğunu soracaktım. Aklımdaki bazı taşlar yerlerine oturdu ancak bu kaldırımda tekılıp düşmemi sağlayacak birçok delik var o taşlarıda yerine oturtmam gerek ama bugün değil daha zamanı var.
Neden bu kadar heyecanlıyım anlam veremiyorum. İçimden koşarak gitmek geliyor. Şöföre durmadan hızlanmasını söylüyorum nihayet geldim. Hangi ev acaba no 5 yazıyor. Hah evet bu ev. Çalmakla çalmamak hangisi içimi rahatlatacak. Artık inceldiği yerden kopsun diyor ve zile basıyorum. Ne balkondan çıkan var ne de kapıyı açan. Tekrar zile basıyorum. Sonra tekrar tekrar, ne bir ses ne bir soluk. Gitmek en doğrusu… Birden bir ses duydum “kim o” diye bağırıyordu. Döndüm baktım bir adamdı zile bastığım evden sesleniyordu. Geri döndüm yanına gittim. Bana kim olduğumu sordu. Bende aradığım kızı anlatarak dünkü olaydan bahsettim ama öyle birini tanımadığını ve bu kağıdı da daha önce hiç görmediğini söyledi. Bense o anda yıkıldım. Sanki ağzından sözcükler çıkmıyor bana taş fırlatıyordu. Gerisin geriye döndüm. Bütün hayallerim, umutlarım yıkılmıştı. Demek ki umudumu çok yüksek tutmuşum ki hayal kırıklığım bu kadar büyük oldu. Aslında bu olaydan bir ders çıkarmıştım. Umut etmezsen bu hayatta yaşayamazsın sonu acı olacaksa da umut etmek her zaman güzeldi. Yine eski yalnızlığıma döndüm ancak artık eskisi kadar karamsar bakmıyorum bu dünyaya yine bir gün bir şeyler için umut etmeyi bekleyeceğim.