- 658 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Kelebek Fısıltısı 1. Bölüm
Off başım çatlayacak gibi ağrıyor. Sadece başım olsa yine iyi. Her yerim ağrıyor.
Kalasları tek başıma yontmayı isteyen bendim. Sonra hepsini istiflemek işine de kimseyi karıştırmadım. Hızar makinesini kurmak ta tarafımdan yapılması lazım gelen bir işti.
Bir marangoz atölyesi kurmak. Aklımın ucundan bile geçmeyen bu fikir, çocukluk arkadaşımındı. Ben okulu bitirip te iş sahibi olamayınca, sen meslek lisesi çıkışlısın böyle bir yer açalım sana dedi, sıvadık kolları.
Gurbette geçen tam on iki yıldan sonra baba ocağındaydım. Büyük şehir yutmuştu beni sahiden. Emip posamı da sılama fırlatmıştı. Ne zaman dara düşsem, babama dayardım sırtımı. Hiç itirazsız, omuz verirdi babam da bana.
Anam ağlamaktan gayrısını beceremezdi. Salya sümüktü kapının önünde geldiğim gün. Hem sarılıyor, hem sırtımı tapışlıyordu sevgiyle. Ağlamasını bastırmak için bağırıyor, komşular oğlum geldi oğluum diye sevinç çığlıkları atıyordu.
Her yere haber salmıştık. İş bulmam lazımdı. Fakat tüm kapılar yüzüme kapanmıştı. Neden sonra bu atölyeyi akıl etti Rasim. Hani şu çocukluk arkadaşım. Sağlam delikanlıdır. Bileğine, yüreğine denilecek söz yoktur. Mahallenin ağır ağabeyiydi hep. Okumadı. Akşam anasının yaptığı nohutlu pilavı satıyordu aşağıki meydanda. Kimse dalaşamıyordu Rasim’e.
Fakat bir kıza sevdalandı. O saatten sonra değişti ki ne değişmek. İçkiye vurdu kendisini. O iri cüsse, o kalıp o adamlık iki yudum içince yerle yeksan oluyordu. Maskarası olmuştu mahallenin. Ama ölüsü bile yetiyordu hala. Yine koruyup kolluyordu herkesi. Beni de tabi.
On altı on yedi yaşlarımızdayız. Bu Rasim, okula götürüp getiriyor beni. Sabah benimle hatta benden erken uyanıyor, evin kapısında bekliyor. Çantamı taşıyor, okul yolunda bana ilişen olursa pataklıyor. Paydos zili çalınca da okulun bahçesinde bitiyor. Çıkıp boş arsaya gidiyoruz bazı, bazı Kemal amcanın meyve bahçesine, bazı yazlık sinemaya. Yazın film izlediğimiz bu sinema, kış olunca berduşların yatağı oluveriyor. Rasim’le biz yanlarına gelince hepsi üstlerine başlarına çeki düzen verip ustrubunca yanyan adiziliyorlar.
Rasim ne derse onu yapıyor bu berduş takımı. Adam mı dövülecek, kız mı kaçırılacak, mahalleye yeni taşınan birine yardım mı edilecek hepsi bunlarda. Babam ayak takımı diyor, kızıyor onlarla takılmama. Fakat beni sevip sayıyorlar. Bazıları gizli köşelerde bana yazılar yazdırıyor. Mektuplar, şiirler. Götürüp kimin kapısının altından atıyorlar hiç bilemedim sormadım.
Rasim hep yanardı okuyamadım diye. Her okul günü benimle aynı yolu tepmesi bundan sanırdım sadece. Meğer başkaymış derdi. Yıllar sonra onu perperişan edecek sevdasının ardınca da yürürmüş meğer, geç anladım. Hiç belli etmedi ama helal olsun. Gül yüzlüm demedi bir kere olsun benim yanımda bile. Hakikatli delikanlıydı Rasim.
Bizde pilavcıya verilecek kız yok demiş sevdasının babası. Kız kaçmaya gönüll üolmuş ilkin, sonra vazgeçmiş bundan da. İki mahalle öteden biri isteyince vermişler evlenmiş kız. O günden sonra da Rasim çıkmış Rasim olmaktan.
Şu atölyeyi düzene sokayım hele, anlatırım ben yine. Hadi kalın sağlıcakla...
YORUMLAR
Sayfaya gelip yazıyı okuyunca, ben bu kalemi bir yerden tanıyorum dedim ama nerden? Daldan dala hoplayan bir tarzı var çünkü. Ben atölye ne oldu diye meraktayım, yazarımız Rasim'in aşkından bahsediyor. Ya atölye ne oldu diyorum ve yana bakıyorum:))
karanfilli çayyy!
nereye gitti benim yazarım derken burada buldum.
yazı ilginç olacağa benziyor ama pek karıştırma e mii:) okurken aklım karışıyor.
tebrikler.