- 971 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sevdanın Coğrafyasına Gömsünler Şiirlerimi
Sözlerimin dağlarından bir çığ düşer, anlarsın beni günün birinde
Kutsal yüreğinin tapınaklarını sellerim basar, kaybolursun içimde
Üşürsün sığınaklarının kuş uçmaz, kervan geçmez kara geçitlerinde
Rüzgâr sesini, yağmur kokunu getirmeden, adın gitmeyecek şiirimden
Kâğıtlar stokladım sana, bir güne sığmaz öyküleri yıllara yaymak için. Koyu desenlerle çerçevelenmiş bir masalı gelecek kuşaklara anlatmak için. Sayfalarca şiir biriktirdim sana, bir gün yeniden okuman için. Kahır mektuplarımı sildim, sitemli sözlerimi yırttım, sorgulu yorumlarımı boşluğa savurdum ve bir sevda günlüğünün kapaklarını kilitledim. Yeni baştan merhabanın tıktıklarına kapımı araladım.
Ruhumun coşkularını hesapladıkça sonu görünmez karalamalarla dolacaktır atık kutun. Dipnotlarımdaki bekleyişleri günlüğüne iğneledikçe susmayacaktır yürek sesim. Ben her anının ölümsüz slâytlarından bir gösteri derledim kendime. Sen yapışkan notlarla ve hayali somurtuşlarla çiğnerken kaldırımları yüreğindeki adamın sevda oyununa kayıtsız bakıyorsun. Aşk iki kişilik bir temsil gülüm, anladıklarını kulağıma fısıldamıyorsun.
Doğrumuzun bizi sürüklediği hayal ırmaklarına bir yelkenli saldım, aşkı taşısınlar diye deniz uğramayan kentlerine. Senin renklerinle boyadım güvertesini, en sevdiğin şiirlerimden ismini verdim şaşırmayasın diye. Sen uykuların göbek taşlarında pak çığlıklar atarken, ben dumanlı dağlarda sevdana gözcülük yapıyordum. Eşkıya kurşunlar yedim göğsüme, yıkılmadım. Rüzgâr değdi yarama aman demedim, kangren sevinçlerle seni, seni bekledim.
Bitmeyen umutlarla örülü bir zaman kazağıyla düşeceğim birazdan yollara. Senin ülkenden teğet geçip umulmadık yönlere vuracağım sevda katarlarımı. Sessizliğin kıyılarından martılara el sallayacak, hızla dönen zaman saatleriyle uykularından dörtnala geçeceğim. Bir tarafı sevda, kalanı aşk olan bu sevgi ülkesinde her konakladığım yerde sana özlem dizeleri yazacak, senin gününe güzellikler katacağım.
Çiğ düşer az sonra gözlerine ve bölünmüş uykularla dönersin terli yatağında. Meçhul bir düşün son karesini unutmamak için yeniden yumarsın uykulara gözlerini. Dışarıda kesik bir siren sesi, karşı evden ağrılı bir bebeğin memeye yeltenmesi, balkonda yıldızlara derdini döken bir adam, ara ara ekranlara düşen tüketilmeye kurgulu birkaç reklâm. Avluda karanlıkla dans eden gece sancısı, meyhaneden gelen ‘sus ağlama’ şarkısı, gece tufan yeri, gece sensiz gülüm, dayanılmaz bir yürek ağrısı.
Damarlarındaki özlem sularıyla birikmiş iki yürektik oysa günler önce. Gecelerin sessiz mırıltılarıyla nice öfkeleri tıkarak koştuk birbirimize. Gün devrildi her sabah üzerimize, gergin yaylara sorgular yerleştirerek yüreğimize fırlattık, ama yıkılmadık. Sonsuz sandığımız bekleyişlerle ve rüyalarımızdaki tükenişlerle yamadık sızılarımızı, yaktık alevlerde tutkularımızı, asla dumanımızda boğulmadık.
Bu gece de gökkuşağından rengârenk imgeler indirdim sana, mavi defterine işle artık özlemin kahırlı sözlerini. Kırlara koş, sulara sal hüznün mektuplarını. Dudağımın kıyılarına bırak sevda gemilerini, nefesinin efsunlu kanatlarına tutunarak rüzgârlarla dansa durayım. Dağıt yalnızlık destelerini gülüm sevginin masalarında evrene rest çekeyim. Coşkumun dizlerini yere vurarak sana en yaşanası oyunları oynayayım.
Gördüklerinin düşsel yansımalarıyla seni beklerken bir kavşakta, zaman tertemiz bir andı oysa. En özlemli şarkıların içinde kaybolmuş mavi bir buluttu dünya. Seni beklerken avuçlarımdaki alevle kavrardım hep sol yanımı, gülüşlerinin saçaklarına tutunarak bulutlara ağardım, gelişinle anladım ki, sendin beklediğim kadın, sendin ruhumdaki en tanımsız tadım. Seni sevdiğimi o an anladım ve aşkın kollarında buncadır seninle baş başa kaldım.
Ben sesinin çocuk parklarında dolaşırken, sen bir koca şehirde gülüşlerini gizliyorsun. Sen o kocaman kalabalıkta sevdanın mahmuzlarıyla hız yaparken benim tükenmişliğimi görmüyorsun. Bir alev kanadına saplı ciğerim, söküp altına bakmıyorsun, sana güller serptim, uzanıp koklamıyorsun. Canımsın, candan ötesin dedim sana, sen aşksın, anlamıyorsun.
Sesinin sarmaşıklarına tutunarak ülkene varsam ve sersem ozan gönlümü şiir saraylarına diyorum. İki yabancıyken önce, dost olsak seninle, yeniden ellerimizi buluşturarak olsak sevgili. Sen sevdayı anlatsan gülüm, ben sevgiyi, kırsak birlikte aşkın bütün şifrelerini. Uzansak mutluluğun yer yatağına birden ve keşfetsek yaşanmamışlığın en soylu değerlerini. Gecem olsan bir nefesle, arındırsan yüreğimden sen tüm çözümsüz aşk büyülerini.
Sevdanın yıldönümüne saatler kala, aşkın yaşanası polenlerinin uçuştuğu bir yer var düşlerimde. Bulutların suskun yelesine yapışıp, takvimlerin ayrılıklara koparılmadığı, hiçbir yangının yürek dağlamadığı, her yeni doğan günün umutlar taşıdığı, masallarında insanların horlanmadığı, aşağılanmadığı bir dünya dileğimdir gülüm. İçinde eşsiz yüreğinin var olduğu güneşler, gözlerinin rengini taşıyan ormanlar, öpüşlerinin dingin kumsalları gibi denizler oldukça, bu dünyanın coğrafyasına gömsünler şiirlerimi.
Bu Şiirin Hikâyesi: Hüzünlerin yüce dağlarında yağmurlu düşlerimizi izlerken biz, usumuzdaki yaşam yankılarıyla sarılırız sevdanın ipek yorganlarına. Tecrit özlemlerimize kimse dokunamaz, adresi aşk’a çıkan bütün yolların yorgunluk molalarında gözyaşlarımızı katık ederiz. Sokuluruz gök kuşaklarının emsalsiz renklerine ve içimizdeki yangınlara üşümüş ellerimizi uzatırız.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.