- 1621 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
MEKTUPLAR-22
Selam can.
Mutlu,umutlu,güzelliklerle dolu bir gün diliyorum.
Göz yaşlarımı yanağında tut, sevgimi kalbinde, bedenimi kollarında... ki bir dokunsan yüreğim ölür, zerrelerimde param parçaya bölünür ki ölürüm, ayrılırız ebediyen…
Bir bakış bak bana, alnıma değmiş bir mermi gibi beynimden geçen her şeyi parçalayan. Ki ebediyen öleyim..
Şehvetin kirinden temizlenip, aşkın yaktığı ateşte bir birimizi yakalım. Kül oluncaya dek. Yaşamak ölmekse, öldürelim tüm dünyaya ait üzerimizdeki her şeyi,sıyrılalım tüm günlerden. Yıllardan,işten, eve getirdiğim işlerden. Ölelim biz, bizde ölmüş olalım bir gece, sabaha dek bir ölümün rüyasına dalalım. Akşam tesellilerinde gelen hayaline, ağlayarak haykırdığım kaç gece sayayım. Tek oğlunu yitirmiş bir anne acısıyla… bu acıyı söylememe,anlatmama kelimeler yok. Bir haykırış, bir çığlıktır ki, dağları devirir. Bir bilebilsen can ağlamayı gülmelerden ne çok sevdiğimi, bir bilebilsen can acıları hissettiğimde, o yüreğimin içi acıdığında, o hıçkırığımla dakikalarca nefesim kesildiğinde, yer ve göğün nasıl sarsıldığını. Ahh can bir bilebilsen beni ki, aslında sadece yanacak bir ateş arıyorum. Beni diri diri yakacak, yok edecek bir ateş arıyorum. Biliyorum ki bin acı dolmadan,kalbim kanamadan, her tarafımı dikenler sarmadan, güller açmaz. Önce dikenler olur, ne kadar acılar gibi dikenleri çoksa,ne kadar yüreğimi kanatırsa, o denli kırmızı bir gül açar, kanımla beslenen kan kırmızısı. Ben o gülü doğurmak için yüreğimi kanatan,acı veren,acıtan bu dikenleri seviyorum, ben o güzelliği doğuracak bu acıları seviyorum. En acı sözleri söyle bana can. Canımı acıtacak,yakacak,ağlatacak yüreğimi kanat,kanla beslenen bir gül açsın ki, sana sunacağım kırmızı bir gülüm olsun. Yaşadığımız hayata dair hiçbir şey görmeyen, duymayan, varamayan,gidemeyen, kalkamayan bir ölü gibiyim. İki elinde bir ölü için kefen bezleri taşıyan annemi göreyim, onun yüreğiyle. Sonsuz ölçüde büyük olanın, sonsuz ölçüdeki küçük varlığımı aşk yok etti. Gülümseyerek baktığım zarif bir el sallayışındaki çocukluğunu gördüğümde, bir bakışın, bir gülüşün var ki, hangi çılgınlıklara sürüklemedi ki beni. Bir bakışın kalbime saplanan bir kurşundu yaralandım ey can. Zaman aynı zaman değil sanki sevdiğim, günler aynı saatte başlayıp, gece aynı uzunlukta değil senden sonra. Tüm zamanları yaşadığım yıllardan, bir anda günler nasıl değişebildi, ne gecenin bir saati var. Nede gündüzün bir yeri. Verilmiş bir emre göre sevmek, tanrıların mırıldandığı bir şarkı diye anlamıştım. Musallat taşında geçmiş tüm günahlarımızdan yıkanıp, temizlenmek için, aşktan önceki acıyı, cehennemde yaktığımız günahlarımız diye bildim. Yak beni can, yak sana varmak için üzerimde taşıdığım tüm günahlarımı yak cehenneminde. Cennette tertemiz varabilmek için. Bembeyaz, tertemiz kefenimize sarılarak örtünelim. Beyaz bir kağıda yeniden bir şiir yazma misali… Sadece benim sana, senin bana sesleneceğin sesi duyalım. Kuma kendi gölgeliğimizi çizip, sonrada dalgaların gelip bizi nasıl sildiğine bakarız. Yaşadık yeterince yaşamak adına öğrendik, öğrendiklerimizi bir birimizde harcayalım. Servetlerimizi karıştırıp, servetlerimizi bir birimize sunalım. Yürekten yüreğe, nefes nefese, göz göze, bir olalım can. Ellerim ellerine kelepçe, ellerin ellerime takılmış zincir olsun. Ayaklarımız bacaklarımız iki tutsak gibi bir birine kenetlenip bir birine çivilensin. Gerilelim isa’nın çarmıhına. Dedim ya ölelim, madem yaşamak geçmişimizdeki yaşadıklarımızdır, bir gün seninle ölelim. Geçmişte ölen tüm ruhların anısına… Gel can, kan davalım ol, kusurlu olan ben, kusursuz olan senle oturduğum sofrada, savaştığım, uğruna savaşacağım, uğruna ölümlere gideceğim, kalbime en yakın korkum sen ol. Sevinçlerimden uzak dur. Kan davalım kanımı akıtacağım, yasaklı da olsa uğruna zindanlara atılacağım yaşamışlığım ol. Yaşadığım ol. Yaralı bir kaplanın önünde hiçbir kuvvet durmaz, yaralanmış kalbimin önüne seni atmak istemedim. Seni dünya bildim. Dünyamdaki hayatım ol. Aşk gezegenin şaşkın bir parçası olan ben, yörüngeye oturmak için aradığım sen. Bir kusursuz dünya, üstünlük dünyası, tanrının bahçesindeki en olgun ve tatlı meyve gibi gördüğüm seni, kimseye görünmeden koparmak istedim, bağışladığın cennetinden beni kovmak, atmak pahasına. Adem kadar deli ve çılgın ve fakat bir o kadarda havayı yeniden bulmak için kırk yıl ağlayan olmak istedim. Ne yasaksız seni sevmek güzel, nede ağlamadan seni almak…
Seni seviyorum… Kendi sesimin çığlıklarıyla sağır olan duygularım, adın bir şiire dönüşse bile, sen sakla beni içinde… Eskiden kendime söylediğim yalanların birinde bunu söylediğimi hatırlıyorum. Bugün sıradan sade biriyim, ama kalbim tüm okyanuslardan yüce, tüm dünyanın zenginliklerinden daha büyük değerler taşıyor. Bir gün âşık olup, rüzgârın yönünü değiştireceğim, aşk şarkısını mırıldanıp, o güzelin saçlarında oynatacak, tüm rüzgarları, hepsini ona köle edeceğim, bütün mevsimler boyunca. Rüzgarlar sadece onun saçlarında dans edecek ve aşk şarkısını söyleyebilecekler derdim. Çünkü güçlü ve büyük seveceğim. Sonra sevginin alçak gönüllüğüne bürünmüş olup sıradan biri olarak yanımdan geçerken aşk. Büründüğü küçük cüsseden, büyüyen gölgesini hiç görmeden uzaklaşıp gitti benden. Sonsuz büyük olan aşk bana küçük görünüp, sonsuz küçük olan kalbim, büyük kabul gördü kendini. O büyük sevda adına ettiğim yemin belki de böylece bozuluverdi. Bir ramazan günü acıkmadan,susamadan sebepsiz orucumu bozmaya benzer. Gerçek bir çocuğun en içten gülüşü gibi temiz gördüğüm gözlerini, yada bir sevgilinin hüzün dolu bakışlarıyla seslendin bana. Ah ne acıdır birine aşk, ahh ne acıdır bana aşk. Yine de ona önce sarılıp,sonrada uzaklaşır insan. Gülümseyerek insanları soyan, en yalancı armağanları bahşederek aşk diye seslenen, sözlü ruha varmak isteyenlerin, dillerine dolandırdığı değildir aşk. Nasıl anlatsam bilmiyorum ki. Dedim ya aşk tanrının söylediği bir şarkıdır, ben o şarkıyı dinlemek için bekliyorum seni. Dudaklarından hangi şarkı dökülecek diye, şarkı söylemesini seviyorsun diye bekliyorum o aşk şarkısını… Yağmurda sırılsıklam bir vakitte mi dökülecek diye dudaklarından, hiçbir yağmurdan kaçmıyorum, sırılsıklam oluncaya dek. Üşüyen bir gecenin sıcacık duygusu seni sardığında mı mırıldanacaksın diye, her gecenin ayazında bekliyorum. Belkide çoktan söyledin şarkını, ama nakaratını tekrarlarsın diye,yine bekliyorum seni aşk. Dudaklarımdan belli belirsiz dökülen her cümlede, o şarkıdan bir söz, bir anlam aradığım içindir. Kuşların cıvıltısı ile uyandığım bir sabahtan, sonsuz zekanın görkemini söyleyen kutsal bir sesti ki, kuşlar bu dili, bu şarkıyı işitmişlerdi. Ben neden sağırım anlamadım. Uyanıklık hayaletleri içinde, göz kapaklarımın üstünde titreyen bir tek hayaline bu denli dilsiz,bu denli fakir,bu denli taştan bir yatağın, her yanı acıyan birine dönüştüm. Düş gölgeliklerim uçuşurken titreyen göz kapaklarımın üzerinde. Ben aşk şarkısının sesini ya duyuyorum, yada duyduğum sesle bir yanlarımı öldürüyorum. Sen söyle bana can. Çünkü söylediğim,anlattığım,gördüğüm,varmak istediğim hepsi sensin.
Tüm dünyalar sende saklı...
YORUMLAR
Hüznün tüm renklerine boyadı sarı sıcak gönül evimi.Şimdi söylenmemiş yarım türkülerin kekremsi tadı damağımda,şimdi yazılamayanlar,hiç yazılmayacaklar,şimdi uzakta kalanlar,hayatımızdan sonsuza kadar çıkan renkler,kokular.Ne varsa en sevdiğimiz,en özendiğimiz ,kıymetlimiz…Hayat hangi sorumuza adil,doğru ,dürüst ,dolambaçsız bir cevap verdi ki ...Hüzne adanmış zamanların/hayatların yazıya yansıyan en lirik,en hoş sedalarından biriydi.Kaleminizin gücü süreğen kalsın.