İçsel Bir Romansın Damla Özüsün Şulenar
hayrettin taylan
Yüreğin damla kadar ;ama tüm okyanusumu sardı.Dalgaların algılarımı sarıyor. Benliğime kadar ıslanıyorum. Kirlenmiş bütün emellerimi temizledi. Vicdanımı yıkadı.İçimde senli sevda köpükleri, seni sevdikçe temizleniyorum.Artık, dün doğmuş bir bebek gibiyim.Aşk kundağında beni büyüt. Sevgi memesinden içir beni.Anne sütü önemlidir.Bir ömür , bir ömürden öte emzir sevginle…
-Salıncağında salla beni utkun tutkularınla… Sar beni, cennet kokun yayılsın yar yatağına.Yanımda uyu… İlk öpücüğünü sakla, ilk kezlerini , ilk annelik duygusu gibi benimle yaşa…
-Dedim ya…bir damla kadar geldin, şimdi bütün suların sevgi sınırsızlığındasın.Mavilerinde büyür sevdam…Sonu olmayan;ama seni olan sevgilerdeyiz. Sevmişim, ıslanmışım. Yalnızlığın, sensizliğin sılasını bırakıp yoluna ömrümü vermişim. Türküler söylemişim, aynı kavuştakta içimizin kavuşmaları sızlanmış.
-Yeniden küllerinden doğmayı öğretti anka’lar ,kaknuslar…Kaknus’un gözyaşları aşk sabrına iyi geliyormuş.Bir mircem içmişim. Artık, gelmezsen de olur…Alıştım ıslanmış sensizliği bağrımda kurutmaya…
Yalnızlığımda tasalara bandırılmış diyemediklerin var. Sahiplenecek bir liman arıyordun.Masum, içten, güvenli ve bütün ilklerini taşıyacak bir liman…İşte o limanın Hayrettin Paşa’sıyım.Aşk denizlerinde Kaptan- ı deryalığım ta ezelden bilinir.Akdeniz’i Osmanlı gölünü çeviren ruhun aşk amiraliyim. Denizötesi aşklar yaşadım.Şimdi,bütün denizlerin bağrıyım.Bütün sen’lere liman olmaya geldim.
-Sığınmayı özlemiş ömrün var.Beklediğine değecek , teğetlerin var. Artık denizlerini fetheden Hayrettin P’aşayım.
Dayanmalısın..! Elbet, bu limana salına salına geleceksin. Elbet, sahiline bırakılmış bu aşk bebeğinin ağlayışını göreceksin. Sileceksin damlalarını.Bir öpücük tarifesi vereceksin ilk kez. Öpeceksin biliyorum;ama onun tesiri iksir gibi olur.Ben, kocaman olurum o zaman.İlk öpücüğün iksir olacak ve bebek aşkın kocaman bir adam olacak. Kocaman…dedim anladın mı?
Mağlubiyetin tatmin sırrında ders alacağım.Dibe vurmuş, dipten çıkışları öğreneceğim.
Dedim ya sen yokken varlığıma çok fazlasın, sensizliğime çok dünyasın.
-Çin Sedleri olan bütün büyük aşklar gibi.Oysa sen,ruhunla, sevginle, kararlılığınla aştırdın.Set mi dayanır,ben mi dayanır…Setten , ceddimizi yüceltici pencereler açtım.
-Ben görüyor, benlik katlanıyor sana.
Seni sevip durdum. Dünya da durdu…Artık senin ekseninde döneriz…
Kaygının kaygan zeminlerinde tutundum tutkuna.Utkumu nefessiz bırakan güzel demlerde dinlendim. Simyacıların sismik cümlelerinde kendimi buldum.Bulunmaz bir Hint kumaşının kumaşını üteledim.
Kırışık egolarımı böylelikle ütüledim Şulenar…
-Seninle tanıştığım şehre yıllar sonra gelen Mecnun gibiyim. Aradan uzun yıllar geçmiş.Şehrin girişten merkeze kadar reklam panolarında seni görüyorum.Sanki yanımda yürürcesine billboardları izleye izleye yüreğimle sana geliyorum.
-Sizin evin duvarına , büyük harflerle adını yazan bir genç görüyorum.
Gencin yanına gidiyorum.Gayretin tepesi ben gideli çok alçalmış…
Kimsin ? Neden bu iki ismi yazıyorsun.Bunlar Leyla ile Mecnun gibi büyük aşkları mı var? Neden? Neden
Genç:
- Herkesin mirası farklıdır. Aşk mirası olanın, geçmişi de geleceği zenginliktir. Şair,aydın, aşk dolu bir adam,mahallemizin en güzel kızına aşık olmuştu.Ben o zaman küçüktüm. Bu kadar güzel kızı kim sevmiş diye hep merak ederdim.Bir gün şair, onun evine bir kamyon dolusu kitap bırakıp gitti. Meğer ona yazdığı kitaplar… Bir de kitaplardan küçük bir kulübe yapmıştı.Ona yazdığı kitaplardan bir kulubeydi.
-Duvarına bir cümle yazmıştı.Bense okumayı yeni öğrenmiştim.O cümleyi, defalarca okudum.İlk okuduğum cümle oydu…
-“Seni çoktan çok seviyorum.”
-Sonra büyüdüm, o kulübe yıllarca kaldı. Her gün gittim, oturdum.Şairin mahallemizin kızına yazdıklarını okudum. Ona özendim, ben de şair-yazar olmaya karar verdim.
-Sonra düşündüm, bir insan nasıl sevmekten çok sever.Ne demek? İnsanı birasını çok sever.Ama burada çoktan çok var…
Bak bir kitabından o zaman ezberimde kalanlar:
“
* Sen aklımda, ben kendimde kalırım. Sen gitsen dahi bana gelmiş olursun…Kıyına sözler dolusu yarınlar bıraktım.Gidişin hep gelmek, hep okunmaktır;ama sen gitme, hep ben kal, hep benliğimde eri…
Babil’in asma bahçelerine asılı kalmış aslım kadar dünya harikasısın.Merhametimin merhemi yüreğindeki yaralar yeter.Üvey evlat gibi değil sana olan tutuluşum.İllegal hazların, hazırlıksız gece hakemi, ya da sırf seninle olma hakimi değilim. Sevdim, özüm kadar.Sevdim senli bütün sözlerim gibi.”
Peki ne oldu aşkları ? dedim.
Genç:
-Bir gün el ele mahalleye geldiklerini gördüm. Yanlarına gittim, elinizi tutabilir miyim dedim.
Şair, çocukları çok sever, eğildi, gözlerimden öptü. Bu çocuk ben gibi var, ben gibi kaderi var. Ne demek istediğini anlamadan sevinçlice aralarından uzaklaştım.
-Sonra, mahallemizin güzel kızı taşındı.Ne kızı, ne şairi gördüm. İnternetten, ona yazdıklarını okudum.Onun yazılarından bu büyük aşkın tanımsız kalmak için duvar ressamlığını öğrendim.Babamdan izin aldım, ikisinin adını, bir de o meşhur sözlerini bu yüzden yazdım.
-Aşk, kaderinin kabuğuna sıkışmış, öylece açılmasını bekliyordu.Öylece kavuşmayı bekliyordu. Gezdiğin her adımda kokunu aradım, seninle el ele dolaştığım her dolaşımda eridim.
-Bir roman gibi, bir masal gibi, bir sen gibi, bir ben gibi aktı, bir aşk gibi aktım, ağladım.Ağladım, bekledim seni…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.