- 768 Okunma
- 5 Yorum
- 2 Beğeni
Uaklardan...2 (Bir Tuman Muhabbeti)
Uzaklardan...2
Tuman Muhabbeti
Babam, 1927 doğumlu. Dolayısı ile 86 yaşında oluyor. Sağlığı sıhhati yerinde, kendi kader çizgisinin güzelliğinde, basit hayat proğramının esintisinde, yarı felçli hayat arkadaşı ile omuz omuza yaşayıp gidiyorlar. Allah uzun ömür versin, onları başımızdan eksik etmesin inşallah.
Tarihi Akçaabat-Orta Mahallenin, gün doğumuna bakan dik yamaçlarındaki evimizin, küçük pencereli, basık tavanlı ve daracık mutfağında, tek eğlencemiz olan lambalı bir radyo ile geçirdiğimiz güzel günleri hatırlatan bir olay yaşadım bu gün.
Yemek, yatak, oturma, eğlenme, yıkanma ihtiyaçlarımızın tümünü karşılayan o küçük mutfağa tam 7 kişi nasıl sığıyorduk, sığmanın yanında, oldukça da mutlu nasıl yaşıyorduk şimdi pek aklım almıyor işin doprusu.
Reji idaresinde memur olan babamın en çok zevk aldığı olay, akşamleyin eve gelir gelmez giysilerini çıkarmak, uzun, ayak bileklerine kadar uzanan donu ve çizgili pijama üstü ile önce namazını kılmak, ardından da günlük gazeteyi saatlerce okumaktı.(O zaman bile bizim eve günlük gazete giriyormuş demek.Şimdi pek girmiyor da.) Radyodaki ajansı da asla kaçırmaz, bilhassa günlük siyası haberleri dinlerdi. Ajans saatinde biz çocukların ses çıkarması kesinlikle yasaktı ve ihlal eden olduğunda gök gürültüsünü andıran sesinden kuvvetli bir azar işitirdi.(Yüksek sesle konuşma alışkanlığını bu gürültülü sesten almış olmalıyız.)
Babamın en titiz olduğu konu çorapları ve tumanı idi. Biraz memurluğun, biraz da küçük yaştan beri kılmakta olduğu namazın etkisiyle olacak, tuman ve çorap temizliğine çok dikkat ederdi babam. Bir de mestlerinin altına bir şey yapışmasına çok bozulur, her akşam itina ile bir mest temizleme proğramı uygulardı.
Eşinin ve 5 çocuğunun ihtiyaçlarını karşılamak için çırpınan anneme, bu çorap ve tuman yüzünden çok fırça attığına şahit olmuşuzdur.
’Hanım, nerede habu benum temiz tumanum?’
’Her zamanki yerinde da!’
’Çoraplarım da yok. Uşaklar mi aldi gene yoksa?’
’Yok yok!... Gizledum almasınler yanlişlukla diye!...’
Bu muhabbeti oldukça sık yaşardık o günlerde. Kimselerle düşüncemi paylaşmazdım ama, bu ’tuman’ kelimesine aklım hep takılı kalırdı. Ne ilgisi vardı babamın paçalı donunun dağ başındaki dumanla diye düşünürdüm. Ayrıca duman kelimesini tuman diye telafuz ederek, şaka yaptığını zannederdim.
Kardeşlerimle aramızda hep bir eğlence konusu olmuştur babamın bu tuman meselesi.
Bu gün 30 Mayıs 2013. Azerbaycan’ın uzak bir köşesinde, Hazar Denizi’nin sevimsiz manzarasının eşlik, şimal küleği Hezri’nin serin esintisinin yarenlik ettiği bir yorgun Perşembe akşamında, küçük ve sevimli dairemin yarı açık penceresinden Sunqayıt’ın solgun sokak lambalarını seyrediyorum.
İşyerimdeki Azeri personelle, diğer Türklere oranla ilişkilerim çok daha sıcak ve neşeli. Lojistik desteğimizi sağlayan, Bavbek isminde bir genç var. Başım ağrıdı mı hemen koşar, elinden gelen yardımı ardına koymaz. Ben de kardeşim gibi severim kendisini.
Öğlen saatlerinde ofisine uğradım;
’Bavbek!...Benim operatörler rapor yazmak için kalem bulamıyor, evlerinden getiriyorlar. Neden onlara kalem vermiyorsun?’
’Abi, onlar fırsat bulsalar, tumanlarini bile şirketten isterler, ne kalemi?’
’Ne tumani? Nedir bu tuman dediğin?’
Pantolonunu gösteriyor;
’Bunun altından giydiğimiz işte!...’
’O, tuman mıdır?’
’Evet!..’
’Başka adı var mı?’
’Yoktur. İçten giydiğimiz tumandır!...’
Kendi kendime gülümsüyorum. Aklıma memleketteki yaşlı babacığım ve onun tumanı geliyor.
’Helal olsun sana baba!...’ diye söyleniyorum...
Meğer alay ettiğimiz, eğlence vesilesi yaptığımız tumanı, atalarımızın lisanı imiş.
Bizler, don, kilot, şort,vs gibi kelimeleri bağrımıza basmışız, atalarımızın tumanını alaya almışız.
Hayırlısı ile memlekete döndüğümde, bir kez daha sevgiyle ellerinden öpeceğim, hala tumanı giyiyor musun diye soracağım.
Bir Tutam Hayat 30.05.2013 Sunqayıt-Azerbaycan