- 1515 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
İYİ Kİ DOĞDUN CİHANGİR’İM
Kömür karası gözleriyle ‘’ Baba..Kurtar beni. ‘’ Dercesine öylesine bir bakıyordu ki taş olsa erir giderdi.
Onu kurtarmam mümkün değildi. Türkiye’nin ve hatta daha sonra Dünyanın en ünlü doktorlarından biri olan Gazi Yaşargil ‘’ Gazlı kangren olmuş ‘’ Deyince durumun ümitsiz olduğunu anlamış ve yine de bir ümitle sormuştum: ‘’ Hiç mi kurtuluş çaresi yok? Mesela kangren olan kısımları alsanız ha?’’ Cevap verdi ünlü doktor: ‘’ Hocam tüm vücudu sarmış vaziyette. Neresini alayım ?’’
Artık yapacak tek bir şey kalmıştı: Dua etmek…Zaten neredeyse bir aydır hep dua ediyordum ‘’ Ya Rabbim al artık yanına..Çektirme…O henüz dokuz aylık bir bebek…Dayanamaz bunca acıya…Al Ya Rabbim verdiğin emaneti.’’
Dilim ‘’Al’’ demekle beraber gönlüm hep ‘’ Bir mucize ‘’ diye dua etti. Ama olmadı.
26 Mart 1984 Tarihinde Diyarbakır Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine gittiğimde Sinan’ım yattığı yatakta yoktu. Annesi ise onun yattığı yatağa, yatağının çarşafına, yastığınıa yüzünü güzünü sürerek sessiz sessiz ağlıyordu. ( Zaten boşandığımız 2007 yılına kadar hiç bir Allah’ın günü yüksek sesle ağladığını duymadım-görmedim…Hep sessiz sessiz ağlardı )
Anladım Sinan’ımın öldüğünü...Başka tür dualarımı genelde kabul etmeyen Yüce Rabbim bu duamı kabul etmiş ve Sinan’ımı yanına almıştı.
Hayatımda ilk kez ölüm denilen gerçekle karşı karşıya kalmıştım. dokuz Ay önce ‘’ Müjde bir oğlunuz oldu.’’ Diye Antalya doğum evinde kucağıma verilmişti Sinanı’ım…Dokuz ay sonra ise onun na’şını verdiler kucağıma Diyarbakır Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Morgundan …
Yanlış bir iğne, bunca sene okumuş olmakla birlikte hâla devam eden cahilliğim, ihmalkarlık artık bin tane sebep sayılabilirdi Sinan’ın ölümü için..Ben ve eşim kısaca ‘’ Kader ‘’ Dedik…Benim için de eşim için de kabullenmesi zor oldu elbette. Lakin hiç olmazsa ben metin olmalıydım.
Ben Metanetimi muhafaza etmeye çalışırken eşim çok fena oldu. Üzüntüsünden hastalandı. Yataklara düştü. Bir taraftan da hamile olduğu için onun bu halleri beni endişelendirmeye başlamıştı.
Onu oyalamak için sık sık doğacak yeni çocuğumuza ne isim koyacağımız üzerine konuşuyorduk. Ben Tarih öğretmeni olduğum için tarihi bir isim koymayı düşünürken o oldum olası kafasındaki isim olan olan Tuğba’yı ileri sürüyordu…( Bu isim hayattaki dördüncü evlada nasip olabilidi. ) Eşime göre doğacak çocuk kız olacaktı. Ben ise ‘’Erkek ‘’ diyordum.
Eşimin iyice rahatsızlanması, ateşinin bir türlü düşmemesi üzerine özel doktora götürdüm. Doktor eşimi muayene ederken karnını açtı ve elini dokundurdu. Elini dokundurmasıyla da içeriden şiddetli bir tekme geldi. Adeta ‘’ Hooopp hemşerim…Çek bakayım ellerini annemden ‘’ Dercesine sert bir tekme patlattı bizim velet. Doktor elini eşimin karnında nereye koyarsa bizim velet içeriden tam doktorun elini koyduğu noktaya basıyordu tekmeyi…Sinan’ımın ölümünden bu yana annesi de ben de ilk kez kahkahalarla gülüyorduk. Doktor ‘’ Hanımefendi bakın sizin kerata çok hareketli bir çocuk…Bu kadar üzülmeyin..Kendinizi harap etmeyin…Allah sizden bir can almış ama size yepyeni bir can gönderiyor. Şimdi onun sağlığı için üzüntüleri bir kenara atın ‘’ Dedi.
Üzüntüleri bir kenara atmak elbette mümkün değildi ama artık hem eşim hem de ben gelecek olan bu yeni bebeğe odaklanmıştık. Batman gibi bir yerde o günlerde ne doğru düzgün bir park, bahçe ne de gezilecek bir yer vardı. Hani ‘’Site ‘’ Denilen T.P.A.O Tesisleri de olmasa insan sıkıntıdan çatlardı..Bir de çarşıda bir iki pastane vardı hepsi o.
21 Haziran 1984 günü akşamı eşimle birlikte bir pastaneye gidip bolca dondurma yedik. ( Sanırım evlilik hayatımız boyunca başbaşa kalabildiğimiz tek zaman dilimi o bir kaç ay oldu..Ondan sonra hiç baş başa kalamadık. )
O gecenin sabahında ben okula gitmek üzere hazırlanırken eşim gayet rahat ve de güleç bir çehre ile ‘’ Sami ben doğuruyorum..Hemen ebeyi çağır ‘’ Dedi. Ben de ‘’ Hadi ya…Bu surat hiç de doğum yapan kadın suratına benzemiyor. Lan kızım sancın mancın bile yok..Bu nasıl doğum?’’ dediysem de bir öğrencimin ablası olan ve komşumuz sayılabilecek kadar yakınımızda oturan Sevim Ebenin kapısına kapısını tıklattım.
-Sevim Abla gözünü seveyim..Bizim eve kadar bir geliver..Benim hatun doğum yapacak galiba.
-Sancısı mı başladı hocam? Kaç dakika arayla sancılanıyor?
-Ya ne sancısı? Hatun neredeyse kalkıp mastika yapacak kadar kendinde…Kikirdeyip duruyor.
-Suyu filan mı boşaldı?
-Yahu ne suyu, ne kolası,,, Senin benim gibi sapasağlam. Sen bir bakıver de sonra bana çemkirmesin ‘’ Git ebeyi çağır’’ dedim de çağırmadın diye.
-Tamam..Haydi gidelim.
Sevim Abla’yı alıp eve getirdim. Hatuna baktım..Yok yok yanlış alarm… Bu surat hiç de doğuracak surata benzemiyor… Yahu kadının üst tarafı ağıt yakıyor , alt tarafı çifte telli oynuyor. Böyle doğum mu olur? ( Kendim daha önce beş - altı doğum yaptığım için çok iyi biliyorum bir doğumun böyle olmayacağını))))))))))))))
Sevim abla şöyle ser sert baktı bana…
-Sen daha duruyor musun?
-Niye abla? Ne oldu ki?
-Koş git bir iki komşu bayan çağır...Bana yardım etsinler.
-Hımmmm..Anladım doğum moğum yok..Bahçede sac ekmeği yapacaksınız?
-Sami Hoca...Bak döverim seni...Münire doğum yapacak..Bir iki saate tamamdır.
Sevim ablaya bir şey demedim ama içimden ‘’ Ulan o Münire bu gün doğum yapsın..Ben de eşiek gibi anırmazsam adam değilim’’ dedim ve bizim lojman komşum ve okul arkadaşlarım olan İbrahim ve Hasan Bey arkadaşlarımın eşlerini çağırdım. Sonra…Sonra ne olsun ki? Hatun nasılsa doğurmayacak (!) ben en iyisi okuluma gideyim.
Evdeki hatunları kek yapıp çay demleyip keyif çatmak üzere (!) evde bırakıp doğruca okula gittim. Pis bir huyum vardır. Okul kapısından içeri girdiğim anda benim ev yansın dönüp bakmam bile..Okul kapısından içeri girdiğim andan itibaren tek bir dünyam vardır: Okul…O gün de öyle oldu…Asla düşünmüyorum evde neler olup bittiğini.
22 Haziran 1984 tarihinde o gün günlerden Cumaydı. Öğlene kadarki dersleri tamamladıktan sonra eve bir uğradım. Bizim hatunlar cemaati aynen dediğim gibi..Çayı demlemişler, keki yapmışlar, yeyip içip çalıp çığırıp söyleşmişler…Benim hatun uzanır vaziyette...Ebe Sevim Abla ve komşular başında..Komşulardan biri bardakları yıkıyor filan…Kendi kendime ‘’ Lan bunlar doğum moğum bahanesine eğlence yapıyorlar’’ Dedikten sonra Sevim Ebeye
-Ne oldu abla? Ben demiştim sana değil mi? Bu hatunda doğum yapacak göz yok diye.
-Sami Hoca…Sen şöyle sağdan sağdan yürüyerek Cuma namazına gitsen ha?
Sevim ablanın dediği gibi sağdan sağdan yürüyerek Cuma namazını kılmak üzere camiye doğru yürümeye başladım. Bir taraftan da ‘’ Ulan oğlum Sami..Büyük adamsın…Senelerin ebesini şişirttin resmen…Yahu laf anlamıyorlar ki..O kadın bu gün doğursun aha buraya yazıyorum…Eşek gibi anırmazsam bana da Sami demesinler. ‘’
Her ne kadar ‘’ Eşek gibi anırırım ‘’ Desem de yine de namazdan sonra dua ettim Rabbime : ‘’ Allah’ım bana ve eşim Münire’ye , bizlere, vatana-millete hayırlı olacak ve sağlıklı bir evlat ver. Hayırlısıyla kurtar eşimi Ya Rabbim.’’
Cuma namazından sonra eve geldim. Kapıyı tıklatıyordum ki açtı Sevim Ebe ve elime bir kundak sıkıştırdı…’’ Müjde Hocam...Bir oğlun oldu.’’
İçeri girdim…Münire’nin yüzünde güller açıyordu..Komşular da ‘’ Hayırlı olsun, Allah analı babalı büyütsün ‘’ Dileklerini ilettikten sonra sordular:
- Hocam adını ne koyacaksın?
-Komşular hele bana az müsaade. Ad koyma işinden önce yapmam gereken bir iş var.
Diyerek evden çıktım..Tabii ki millet arkamdan hayret ve merakla bakıyor ‘’ Bu herifin işi de ne ola ki?’’ Diye…
Kapıyı kapattıktan sonra hemen merdiven boşluğunda üç kez, ama çok ses çıkarmadan ‘’ AAAAAA İİİİİİ’’ dedikten sonra içeri girdim. Malum verilmiş bir sözüm vardı.
Eşek gibi anırdıktan sonra artık sıpamı kucağıma alabilirdim tekrar. ( Böylece ‘’Eşek Sıpası ‘’ Deyiminin hikayesini de öğrenmiş oldunuz. )
Sıra bu velede isim koymaya gelmişti. Benim oğlum…Bir Tarih Öğretmeninin oğlu…Yavuz gibi deli, Yunus gibi sevdalı olmalıydı…Amacı tüm Cihan olmalıydı…Yani…Yani… Cihangir olmalıydı.
Kundağı ile birlikte aldım kollarıma…Sağ kulağına ezan...Allahu Ekber….Sol kulağına kamet…La İlahe İllallah…’’Cihangir…Cihangir…Cihangir…Adını ben koydum, ömrünü yüce Rabbim versin…Rabbim seni öncelikle bu vatana - millete, sonra da ailene hayırlı bir evlat eylesin. ‘’
Sağlık, başarı, mutluluk ve huzur dolu daha nice yıllara sevgili Oğlum…
YORUMLAR
Allah hayırlı ömür,dilediğin gibi bir hayatın olsun.
Senin bu baban yok mu,en acılı gününde sahne sanatçısı gibi(En sevdiği bile ölse ) çıkıp rolünü yapıyor içi kan ağlasa bile o karşısındakini gülmesini benim için üzülmesin zaten ben üzülüyorum yeter diyen bir Adam gibi adam kıymetini bilin amcanız..
Tebrik ederim hocam saygılarımla.
İyi ki doğdun Cihangir diyorum..mutlu ve sağlıklı yaşa..
Lakin..acı dolu bir yazı..her ne kadar,espirili anlatmaya çalışsan da ;acıyı bal eylemek zor oluyor..
Hele de eşinizin boş yatağa kapanarak sessizce ağlaması,orasını okuduğum anda gözlerim doldu..
N e diyeyeim,kader deyip geçiyoruz...işte...
Selamlar,saygılar...
İyi ki doğduunn Cihangiirr
İyi ki dooğduunnnn Cihangiiiirrr
İyi ki dooğduun iyi ki doğduuunn iyi ki dooğduunn Cihangiiiiiiirrrrrrrr...
Sağlık ve mutlulukla, yaşam dolu nice yaşlar dilerim Cihangir'e...
Keyifle okuduğum bu yazının kalemini de kutlarım.
Selam ve sevgilerimle