- 565 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gezi Parkı Bizimdir; Vermeyiz!
“Çabuk üstünü giyin de yetişelim!” diyordu genç kadın.
Evden çıkmak istemeyen kararsız genç erkek, “Nereye, tabakhaneye mi yetişeceğiz?”
“Yok, yok Taksim’e… Gezi Parkına”
“Evde oturalım aşkım, film izleriz”
Genç kız bakışlarını genç erkeğin üzerine dikti;
“Başka zaman oturur film izleriz. Şimdi sırası değil” dedi ve ekledi. “Aşkım, hani Gezi Parkında kocaman bir ağaç vardı ya”
“Evet, vardı, ne olmuş o ağaca? Diye sözünü kesti genç kızın. “Yoksa yıldırım mı düştü üzerine?”
“Yıldırım düşse iyi... Daha beteri oldu/oluyor.”
“Aşkım neler oluyor! Söyle de meraktan çıldırtma insanı”
“O ağacın gövdesine aşkımıza tanıklık etsin diye isimlerimizin baş harflerini kazımıştık ya”
“Evet, kazmıştık… Üstelik yaşlı bir teyzeden fırça yemiştik. Ne fırçaydı ama…” Acı acı güldü.
“Şimdi İktidarın talimatıyla iş makinalarıyla birileri Gezi Parkına girmiş oradaki tüm ağaçları kesiyor, resmen çevre katliamı yapılıyor. Yerine ağa-babalarına AVM yapılacakmış… Bu da yetmiyor… Gözleri doymuyor yine de İktidarın. Neymiş efendim ‘Anadolu yakasında Selimiye Kışlası varmış da, Avrupa yakasında kışla yokmuş’”
“Varsın eksik olsun kışlamız... Olmasın Topçu Kışlası. ” diye hayıflandı genç erkek. “Aşkımıza tanıklık eden bu ağacı kestirtmem” dedi hiddetlenerek. Hemen cep telefonuna sarıldı. “Sosyal medya aracılığıyla, ulaşabileceğimiz herkese ulaşalım” diye mırıldanıyordu kendi kendine. Önce Twitter’e girmek istedi, giremedi. Aklına gelmedi bir türlü şifresi. Ardından Facebook’a girdi. “Bir benim haberim yokmuş” dedi hayretle. “Herkes Gezi pakında direnişe durmuş” Kapüşonlu montunu geçirirken sırtına.
Gözünü cep telefonundan ayırmayan genç kız “Çatışma çıkmış, devam ediyor hâlâ” dedi.”Toma su sıkıyor, polis biber gazı. Ama kalabalık gittikçe artıyor”
Sokağa çıktılar. Doluydu sokaklar. Ellerinde bayraklar, flamalar, dövizlerle coşkulu bir su gibi Taksim’e akıyorlardı.
Kısa sürede Taksim’e vardılar. Hem oturdukları semt yakın sayılırdı. Toma, gaz, tazyikli su, çevik ve sivil polislere karşı direnen, silahsız ama kararlı ve dirençli halk! Polis çadırları ateşe vermiş ve terör estiriyordu. Her zamanki gibi korku imparatorluğu inşa etmeye çalışıyordu. Ama bu kez başarılı olamadı. Hayâsızca, çoluk çocuk, yaşlı kadın erkek gözetmeksizin saldırıyor, vuruyor, yere yıkıyor, yaralıyor, yerlerde saçlarından tutup sürüklüyor sonra da arkadan ellerini bağlayıp, zorla polis otobüslerine dolduruyordu. Ortalık yangın yerine dönmüştü. Gaz bulutlar halinde göğe yükseliyor her yanı biber gazı kokusu sarmıştı. Burun içi, ağız içi, dil ve göz içlerini yakan bir gazdı bu. Polis çok bonkördü; fazlasıyla ikramda bulunuyordu. Gezi parkında olanlara sıksa iyi, Metro boşluklarına sıkıyor, canının istediği her yere sıkıyordu. Yerler biber gazı kapsüllerinden geçilmiyordu. “Yaşasın Taksim direnişimiz!” sloganları atan guruba katıldılar. Ağacın kesilmediğini, tüm heybetiyle yerinde, başı dik göğe doğru uzandığını görünce bir çocuk gibi neşeyle sevindiler. El ele tutuşup ağacı sarmak istediler ama kolları kısa kalmıştı. Hiç tanımadıkları birileri el verdi onlara, halka büyüdü, çepeçevre sardı etrafını ağacın sevgiyle. “Kestirtmeyiz seni” diyordu genç adam ve genç kadın. “Sen aşkımızın tek tanığısın”
“Bunun için mi buradasınız?” diye sordu el verenlerden biri. Ardından gülümsedi.
“Evet”
“Ya sen?”
“Ben mi? Ben de dayatılan yasaklardan ötürü buradayım. Neymiş efendim: ‘milli içeceğimiz ayranmış!’ denildi. Ardından içki yasağı getirildi.”
“Ankara Metrosunda ahlak anonsu yapıldı, ona ifrit oldum; bu yüzden buradayım.” Dedi bir başkası.
Araya biri girdi. “İleri demokrasiye gıcığım” dedi. “O yüzden buradayım”
“1 Mayıslarda yasak ya burası, o yasağı delmek için buradayım”
“Yaşasın Taksim direnişimiz!”
“Direnin arkadaşlar, haklı direnişimiz halka halka Türkiye’nin her yanına dağılıyor. Destek geliyor” diye bağırıyordu genç bir kadın. Sesi gaz bulutlarını delerek çok uzaklara taşınıyordu âdeta.
Aslında direnmeleri için yüzlerce farklı neden vardı ortada ama amaçları tekti! Taksim bir onurdu, kavganın başkentiydi, direnişin kalesiydi!
O sırada ağacın etrafı gaz maskeli polislerce sarıldı. Ellerindeki coplarla saldırdılar acımazsızca vurmaya başladılar. Polislerden biri,
“Ağacın etrafından ayrılın!” diye bağırıyordu. “Vurun, vurun!”
Kendisini kimsenin tınlamadığını görünce deli divaneye döndü, zıvanadan çıktı. Belindeki copunu çıkardı, tüm hıncını kusarak yerdekileri coplamaya, tekmelemeye başladı. Boşunaydı uğraşı; bir avuç kararlı insan birbirlerine sıkıca kenetlenmiş, onur, direniş sembolü olmuş bu ağacı teslim etmiyor aksine daha da sıkıca sarılıyordu. Polislerden biri Toma’nın yanına seğirtip gitti. Eliyle ağacın etrafına bir sevgi yumağı olup kenetlenmiş insanları işaret ediyordu. “Su sıkın, su sıkın oraya, ayırın bunları birbirinden!” diye bağırıyordu.
Toma yönünü ağaca doğru çevirdi. Suyu sıktı, ama cılızdı su, ağaca kadar ulaşamadan bitmişti. Bunca zulme ve haksızlığa isyan edercesine tanıklık eden başka bir ağaç dayanamadı hızla devrildi Toma’nın üzerine, az kalsın altında kalıyordu o bağıran polis. Güçlükle kurtardı kendini ve söylene söylene arkasına bakmadan kaçtı uzaklaştı oradan.
Yüzleri yara bere kan içindeydi ama gözlerinde bir direnişi kazanmanın ışıltısı vardı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.