- 803 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
O DAM 2
’Açtığım pencereden odama soğukça bir rüzgar dolarken o gün akşam damda üşüdüğümü hatırlamıştım.
Dam bana çok şey düşündürmüş olacak ki yazdıklarım ne sayfalara sığıyor ne de bir düzene giriyordu. Karşı ranzada ki kızın telefonundan gelen müziği duymazdan gelerek yazmaya devam ediyordum. Bizim köydeki düğünlerden bazı kareleri hatırlatıyordu duyduğum Hadise’nin bu şarkısı. Ablamın oğlanın düğünde kasetten çalan ilahilerin arasına Hadise’nin bir şarkısının karışmasıyla ortalığın birbirine girişi geçiyordu gözümün önünden. Sonra bir akrabamızın düğününe şehirden birkaç misafiri gelmiştide bilmiyorlarmış sadece davulcunun çalıp oynattığını. Misafirlerden biri çalgıcı adamlardan birine yaklaşıp Gangnam Styla açarmısınız demişti. Bizimkiler tabi basmıştı kahkahayı.
Bir düğünler birde hiçbir yerde kaçışı olmayan cenazeler olurdu köyde.Düğünler yöreseldir, herkes allılı pulluludur. Hele düğün sahipleri ... süslenmiş yılbaşı ağaçlarından bin kat daha renklidir kıyafetleri. Davullar... Zurnalar... Zengin fakir herkesin üç gün üç gece sürer düğünü.
Sonra cenazeler...
Bir matem havası bürür köyü. Nüfus az olunca ölende az olur elbet ve sanırım bundan dolayıdır ki kişi son yolculuğuna çıkmadan evvel iki üç gün önceden hissedilir ölümü adeta .Mezarlığın kokusuna esir düşer köy. Cenaze evinden lisede edebiyat derslerinde gördüğüm, durgun, duygusuz ağıtların en canlısı, en can yakanı yükselir evden. Bu ağıtlar duyanı ağlatır, içtendir herşeyden önce. Eş dost, uzak yakın herkes gelir cenazeye. Gitmeyenlerde gidenlerle birdir ya, onlarda yasını tutmaya başlamıştır çoktan...’’
Bunlar o damda düşündüklerimden binde biriydi sadece.Daha unuttuğum saçmalıklarımda vardı kesinlikle. Düşünce sınırlarımı zorladığımı hissederim bazen o damda. Gerçeğe sığamadığım zamanda hayallere taşarım, hepsi bu işte.Kah eleştirmenimdir damda, kah izleyici. Ya da yaşayan bir insan. Hayata, yaşadığına anlam veremeyen bir insan...
Bir de gece vakti baykuş gibi bacanın başına oturmuşum. İkinci defa tüylerim diken diken oldu. Annemin ’’Rahatsız ederler’’ diye bahsettiklerini hatırladım birden.Cinlerden perilerden çocukluğumdan beri korkmuşumdur zaten. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Gulyabani’ sini andıran bir sahne oluyor. görünmez varlıkların üzerine basmamak için hemen damın ortasına atıyorum kendimi besmeleyle. Buruşmuş papatyaların üzerine oturuyorum. Geçen yıl damı sağlamlaştırmak için çorak dökmüştük, anlaşılan verimli bir çorakmış ki yağmur yağdıkça üzerinden otlar fışkırdı. Şimdi de papatyaya bürünmüş dam, insana uçan halının üzerindeymiş gibi bir his veriyor.
Bu arada çaydanlığı üzerime devirince aklım başıma geldi. Dalıp gitmişim dolunayın ışığında. On beş dakika oluyordu dama çıkalı. Annem seslendi içeriden:
-Çay hazır mı kızım? benim dışarıdan geldiğimi görünce de ekliyor:
-Ne işin var senin orada
-...
Benim telaştan elim ayağıma dolaşıyor tabi. Salona girerken eteğimin çay dökülen yerini saklamaya çalışıyordum ki annemin bakışları ocakta, içinde taze çay var sandığı boş çaydanlığa ilişiyor. Bende biraz daha hızlanıyorum bu tırstığım bakışlardan dolayı. Hemen çayın suyunu koyuyorum. Ama bu seferde çayı arayıp bulamıyorum. Annem ’’Gelirsem oraya... bulursam...’’ diye başlayan cümleler kuruyor yine. Genelde bu sözlerin ardından tehditler ardından da bulamadığım şeyin annem tarafından ortaya çıkarılmasıyla sonuçlanırdı ki bu sefer öyle olmuyor. Annemde bulamıyor çayı. Bir an öğlen boş çay paketini çöpe attığım geliyor aklıma. Ben bunu söyleyincede annem söylene söylene odaya gidiyor.Tabi bana herşey ’’dam’’ ın isteğiyle oluyormuş gibi geliyor.
-Eve bişeycik almıyın. Sabah ne içecen.Demedim miydi sana bi hafda evel çay bitiyi diye!?
Nefes almadan kendine söylenen bu sözlerin arasına babam karışıyor:
- Bak hele, bi hafda önce demişin işte, dün diyeydin alıveridim.
- Yarın sabah ne içecen?
- Hem yazın biz kekik getirdiydik dağdan, yarında onu gaynatıverisin.
Arkasında gözler bana çevriliyor ve babam ortamı sakinleştirmek için annemin sinirine dokunan şu sözleri söylüyor. Hem kekik daha faydalıymış değil mi?
Doğru ya, damda kekik kokusu duymuştum sanki... Demek ki evine çay almayı unutmuş başka babalarda vardı...
21.05.2013