YABANCILAŞMA...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Adamın biri çok iyi bir piyano sanatçısıymış...Ve ünlü bir orkestrada görev yapıyormuş...Bütün bestecilerin eserlerini mükemmel bir şekilde yorumluyormuş...
Orkestra şefinin bir şey dikkatini çekmiş: Adam işinin ustasıymış, usta olmasına ama, piyano çalarken yüzü hiç gülmüyormuş...Gülmemenin de ötesinde, inanılmaz bir acı çekme ifadesi varmış adamın yüzünde...Sanki başına kötü bir şey gelmiş, çok sevdiği birini kaybetmiş gibi...
“Olabilir” diye düşünmüş orkestra şefi: “Belki çok özel bir sorunu vardır...”
Ama adamın yüzündeki bu acı ve sıkıntı çeken ifade, provalar boyunca hiç geçmemiş...Orkestra şefi de bir anlam verememiş buna...Çünkü adam her eseri olağanüstü bir başarıyla icra ediyormuş...Belki konser günü neşesi yerine gelir diye düşünmüş...Düşündüğü gibi olmamış. Konser günü de adam, yüzünden düşen bin parça şeklinde çalmış besteleri...Ama o kadar ustaca çalmış ki salon alkıştan inliyormuş...
Artık dayanamamış orkestra şefi ve yaklaşıp adamın yanına şöyle demiş:
“Sen benim bu seçtiğim eserleri beğenmedin mi?”
“Yoo!” demiş adam, bilakis en sevdiğim bestecileri seçmişsiniz...Bu konuda size teşekkür ederim”
“Peki ben, başarısız bir orkestra şefi miyim?”
“Hayır, tam tersi bence dünyanın en başarılı orkestra şefisiniz...Sizinle çalışmaktan onur duyuyorum”
“Öyleyse nedir bu yüzündeki ifade, ne provalarda ne de konserde gülümsediğini hiç görmedim?” İşini iyi yapıyorsun, ona bir sözüm yok, ama neden bu memnuniyetsizliğin?”
“Biliyor musunuz?” demiş adam, “Ben aslında müziği sevmiyorum!..”
Yaptığı işi sevmemek ama bir o kadar da doğru ve iyi yapmak... ”Yabancılaşma” diyorlar bunun adına...Yalnızca işte mi?..Evlilikte, arkadaşlıkta, dostlukta, annelikte, babalıkta, evlatlıkta yani yaşamın her konumunda, her durumunda yabancılaşabiliyoruz...
Sevmesek de seviyormuş gibi, beğenmesek de beğeniyormuş gibi, memnun olmasak da memnunmuş gibi, mutlu olmasak da mutluymuş gibi yapabiliyoruz...
Mış, muş gibi yaşarken sancılar bassa da vazgeçmiyoruz...
Neden peki?...Belki yalnız kalma korkusundan, çaresizlikten, özgüven eksikliğinden, belki de alışkanlıktan... Kimsenin kimseyi suçlayacak durumu yok...Hepimiz birbirimize benziyoruz...Yalnızca maskelerimizin sayısı değişiyor...”Dünya kocaman bir sahne, bizler de birer oyuncuyuz” diyen şairi haklı çıkarıyoruz...
Oyuna öylesine kaptırıyoruz ki kendimizi, vardığımız son nokta, kendimize yabancılaşmak oluyor...
Çok mu zor, gerçekten ne istediğimizi bilebilmek ve ona göre davranabilmek?...
Zor, ama bir o kadar da kolay...Bunun için önce “Ben” olabilmek gerekiyor...
Yabancılaşmamak için önce “Ben”, sonra “Biz” olabilmek...
YORUMLAR
Çok güzel bir konu teşekkür ederiz. Oldukça akıcı anlatmışsınız. :( Acı ama gerçek...
hep söylenen bir söz "sevdiğiniz işi yapın" ama hayat malesef bunu mümkün kılmıyor. ya sevdiğimiz işe yeteneğimiz olmuyor ya da şartlar elvermiyor...bazen de evet oyun oynuyoruz bu sahne de görevlerimizin üstesinden gelmek için mutlu olduğumuza ya da severek yaptığımıza kendimizi bile inandırıyoruz. mesela ben ev işlerinden nefret ediyorum. kendimce bir çözüm buldum bulaşıklarla uğraşırken ya da diğer işlerle bir zamanlar delice yapmak istediğim işi yapıyorum şarkı söylüyorum...şarkılarıma kaptırmışken kendimi işler biraz daha çekilir oluyor sanki...yazınız güzel ve bir o kadar düşündürücüydü...güzel bir konuya değinmişsiniz...ve benimde çanami düşürdü...kutluyorum sizi içten duygularla...saygı ve sevgiyle kalın...