- 714 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Büyük Savaş
“Biz Büyük Savaş’ta yenilmedik.”
Kürsüye çıkmış bir siyasi hatip gibi haykırıyordu. Arkasında karatahtanın yarısını kaplayan harita, ahşap platformda bir ileri, bir geri yürüyordu.
“Hayır çocuklar, biz yenilmedik. Bunu aklınızdan çıkarmayın.”
Bu haline alışmıştık. Önceki sene de Ekim sonu gelip, Kasım başını gösterdiğinde benzer şekilde konuyu Büyük Savaş’taki teslimiyete getirmişti.
“Ulusumuzun alnına sürülen kara bir lekedir. Ama leke yenildiğimiz için sürülmedi; yok yere teslim olduğumuz için sürüldü. Hala savaşırken, düşmanın dayanma gücü tükenmek üzereyken silahları bıraktığımız için sürüldü.”
Neredeyse teker teker hepimizin yüzüne baktı. Arkada, tenefüs için misketlerini şimdiden dizenler sessizliği farkedip başlarını kaldırdılar ve tarih öğretmeniyle göz göze geldiler. Sonra başları önde, misketlerini sıranın üzerinden toplayıp tekrar ceketlerinin ceplerine doldurdular.
“Bunları ben uydurmuyorum! Bunları ben egomuzu şişirmek için söylemiyorum.”
Bir daha sınıfa baktı: Bu sefer tüm gözler üzerindeydi.
“Düşünün bir kere: Ateşkes ilan edildiği tek bir karış vatan toprağı işgal altında değil. Tüm ordularımız, hem de donanımlı bir şekilde düşman ülkelerinin kalbindeler. Ama ne oluyor? Devleti ele geçirmek isteyen bazı hainler teslim olmayı istiyor. Biliyorlar ki teslim olursak ülkeyi yöneten kudretli ellerin itibarı azalacak. Biliyorlar ki her köşebaşını ele geçirecekler. Biliyor namussuzlar; çok iyi biliyorlar.”
İki defa daha tahtanın ucuna kadar gidip geldi. Bense karşı apartmana yeni taşınan ailenin kızını düşünüyordum. Genelde kızlar pek dikkatimi çekmezdi ama bunun bir farklılığı vardı. Belki adını bilmememdi. Belki de bir seferinde ben camdan bakarken göz göze gelmemizdendi. Onun dikkatini çekecek bir şeyler yapmam gerektiğin düşündüm. Belki bir şiirle onu etkileyebilirdim. Evet, evet, bir şiir!..
Bugüne kadar hiç şiir yazmamıştım. Defterin arkasından bir sayfayı usulca koparttım. Divitimi hokkama batırdım ama elimi geri çekemedim. Aklıma bir şey gelmiyordu. Elim hokkaya uzanmış, kağıda bakıyordum. Bir şeyler bulmalıydım; şöyle gösterişli sözler.
Bir değil, binlerce tarih gizleyen,
Tepeleriyle bulutları delip,
Etekleriyle vadileri süpüren
Bu bir dağ şiiriydi. Geçen sene müsamere için ezberlemiştim. Ona yakışmazdı. Başka bir şey, benim yazdığım bir şey olmalıydı. Mesela...
“Ateşkes ilan edilince ne oluyor? Vatan topraklarının yüde on üçü düşmanlara terk ediliyor. Milyonlarca vatandaşımız başka ülkelerin insafına bırakılıyor. 70 yıl boyunca tazminat ödeme cezasına çarptırılıyoruz. Peki bütün bunları hakediyor muyuz? Kesinlikle hayır!”
Belki dağlardan değil de çiçeklerden bahsetmeliydim. Kızlar çiçekleri severlerdi. Gerçi biyoloji öğretmenimiz çiçeklerin bitkilerin üreme organları olduğunu, bu yüzden onları alıp vermenin her zaman iyi anlamlara gelmeyeceğini söylemişti ama olsun. Çiçekli bir şiir... Çiçekli bir şiir...
İlk önce sen açarsın
Daha kasımpatılar uyurken.
Güller henüz birer goncadır,
Papatyalar ise hala ot.
“Ot” son dizeye iyi gitmemişti. Ne diyebilirdim onun yerine? Papatyalar hala ne olabilir? Hımm...
“O gün ateşkes isteyenler, bugün ülkemizi yönetiyor. Yarınızdan çoğunun babası onları fabrikalarında çalışıyor. Hepsi kazandı, bol bol kazandı. Daha çok kazanacaklar ülkenin felaketinden.”
Tarih öğretmeni köşedeki masasının başına gitti; iskemlenin üzerine bıraktığı çantasından bir kitap çıkardı.
“İşte gerçekleri buradan öğrenebilirsiniz. Her birinizin başucu kitabı olmalı bu. Okuyun, okuyun da görün ülkemizin makus talihini.”
Kırmızı bir kitap tutuyordu elinde. Önden dördüncü sırada olduğum için adını okuyamıyordum. Çoğumuzun yerlerinden uzanıp kitabın adını okumaya çalıştığımızı gören öğretmen tahtaya dönüp önce kitabın adını, sonra da yazarının ismini yazdı: Kavgam, Adolf Hitler.
Hitler mi? Hiç duymamıştım. Hitler... Hitler... Çimenler! Evet, bu olurdu.
Güller henüz birer goncadır,
Papatyalar ise hala çimen.
YORUMLAR
İlhan Bey, sizin kurgularınızı inanın çok seviyorum. Bunu nasıl başardığınızı bilmiyorum.
Öğretmen tahtada ders anlatırken, çocuğun gel-gitleri. Hangimiz yaşamadık ki, ama kaç kişi kaleme alır orası muamma. Gerçekten güzel yazıyorsunuz. Her yazınızı bir değil, birkaç kez okuyorum. Belki sizin gibi yazmayı öğrenirim:))
Tebrikler...
Saygıdeğer dostum yine harika bir öykü okuttuğun için öncelikle teşekkür ederim.
İki olayın harmanlandığı yazınızı okurken kahramanımızın hem şiir peşinde koştuğunu bir taraftanda çoşku içinde bir tarih öğretmeninin hararetli ders işleyişi gözümde canlandı.Final her zamanki gibi harikaydı. Hem gülümseten hem düşündüren bir sonla noktalanması ne güzeldi.
Elllerine sağlık, kutlarım dostum.
En derin saygı ve selamlarımla....
Bende bu öykünün adı büyük savaş değil büyük yazı olmalıydı. Nedende kimse yorum yazıp okumamış.
Haylal gücü ve konu birleşince okunması gereken bir öykü ortaya çıkmış.
Savaşlar tarih ve sonuçları. Kazanan ve kaybedenler. Çıkar kazanç çatışması ve ülkeyi menfaat için bölenler...
Yazacak çok şey var çok...Sizi kutluyorum, sevgilerimle...