- 1147 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Mutluluk Gönlümüzdeki Kutsal Oda
İnsan her gün biraz müzik dinlemeli, biraz şiir okumalı, güzel bir resim görmelidir ki, dünyevi kaygılar Tanrı’nın insan ruhuna aşıladığı güzel duygusunu silip yok etmesin.
Goethe
Hızla yaşlanan bir dünyanın içinde yuvarlanıp gidiyoruz. Kendimizi dinlediğimiz, kendimizle konuştuğumuz ve yine kendimizi sorguladığımız anlar o kadar azaldı ki, bir yaşam düşünün, bir yaşamak keşmekeşinin içinde hızla iniyoruz ve beraberimizde götürdüklerimiz sanki bir çığ, sanki bir yok oluş, ya da tükeniş gibi bizimle birlikte geliyor.
Oysa yurdumun ücra köylerinde, kasabalarında ve kırsal kesimlerinde hayat sanki daha bir başka. Daha yaşanılır ve insanların birbirine sevgisi, saygısı daha farklı. İlkel bir yaşamdan esintilerle kaynaşmış bu insanların tek düşüncesi sağlıklı bir ömür sürmek, hayatı olabildiğince dolu dolu yaşamak, kendilerine çizdikleri bir yolda özgür ve mutlu yaşlılar olarak hayata veda etmek.
Düşünün. Bir köyde yaşıyorsunuz ve elinizdeki imkânlar sizi yıllarca yaşatabilecek düzeyde. Masraflarınız elbette var ve kazancınız bunları karşılar nitelikte. Kuraklık, susuzluk, sosyal yaşamdan uzak kalış, coşkulu eğlenceleri yaşayamamak, bir denizi doya doya izleyememek, siyasetteki hırçın gelişmeler, dünyadaki savaşlar ve ekonomik kriz, hiç biri yaşamanıza engel olabilecek bir bahane değil.
Sabah güne gözlerinizi açar açmaz, daha güneş yüzünü bile göstermeden buz gibi bir su ile yüzünüzü yıkıyorsunuz, ardından mis gibi yufka ekmekle içilen sıcacık bir tarhana çorbası ile güne merhaba diyorsunuz. Ağılınızdaki hayvanların yemini suyunu verdikten sonra, günlük rutin işlerinizi ezbere yaparak açıyorsunuz bağrınızı güneşe ve akşama kadar o doyumsuz havanın keyfini çıkarıyorsunuz.
Genel olarak bu kriterlerin içerisinde köylüm. O genellemelerin içerisinde akşam olunca dünyada ne olup bitmiş şöyle kısaca bir göz atıyor ve çayını kahvesini içerek yatağına atıyor kendisini. Bir sonraki günün getirileri, bir sonraki güne taşınan hayat dümeni onu çok fazla endişelendirmiyor ve mutlu insanlar sınıfında olabilmenin hazzıyla yaşayıp gidiyor.
Şehir hayatı daha asi, daha dirençsiz ve daha zorlu anlayacağınız. Kimilerinin özlemini duyduğu, yeni insanlar, yeni yerler görme düşüyle kendi kendini yiyip bitirdiği bir arena aslında. O arenada yer alabilmek, müthiş bir savaşın, mücadelenin sonrasında belirginleşiyor ve hayatta kalanların hikâyesi işte o andan sonra başlıyor ve asıl mücadele yaşam kılıcının bir tarafa fırlatıldığı, bu olumsuzluklara beyaz bayraklar çekildiği anda sona eriyor.
Çok şeylere bedeller ödeyerek, en küçük şeylerin mutluluğunu yaşamak için özümüzden fireler vererek ve yine aynı çelişkili atlasın içinde kimi umutlu, kimi umutsuz yolculuklar ederek yuvarlanıp gidiyoruz. Zirvedekilerin ve diptekilerin birbirlerini asla tanımadıkları, birbirlerine asla sevgi ve saygı duymadıkları bir yuvarlak haline dönüştü dünyamız. Günlük mutlulukları bile doya doya yudumlamadan, lezzetini tam olarak algılayamadan bilinmez bir rotada, bilinmez yolculuklara çıkmışız ve tek sermayemiz o ruhumuzu teselli edici düşler.
‘Ne olacak bu memleketin hali?’ ya da ‘nereye götürecek bizleri bu yaşam meşakkati?. Bir veya iki soruya verilebilecek tek cevap kalmamış, insanlar kendi göbeklerini kese kese duygularını yitirmişler ve karanlık bir dehlizin içerisinde yol arıyorlar durmaksızın. Gündemdeki haberler, kimler kime ne demiş? Kim kimin tavuğuna kış demiş. Gücü ve parası olan zaten çok önceden yaşama hakkını kazanmış ve kaybedenlerin kanını eme eme yeni zaferler düşlüyorlar, yeni hamleler yaparak servetlerine yığınlar eklemeyi diliyorlar.
Yalnız kendimiz için var olduğumuz, yaşamasına hükümlü olduklarımız, varlığından mutluluk duyduklarımız için yaşamak belki de en doğrusu. Bir şarkıyla, bir türküyle ve belki de içimizdeki bir şiir dizesiyle çıkıp hayat yolculuğuna, özenti yaşamak ülkümüzü bir tarafa koyarak biz olarak yaşamayı seçtik mecburen. Ayrıldık değerlerimizden, unuttuk sevdiklerimizin birçoğunu ve kalanları da sıraya koyduk, birer birer unutmak için.
Ne düşlerimiz sahici, ne gülüşlerimiz sıcacık artık. Yokluklarla boğuşan, kendi saltanatını asırlardır harcayan ve avuç açtığı mutlulukları asla yakalayamayan insanlara dönüştük.
Yaşamı sil baştan teraziye koyup, yeni dengelerle kendimizi tartıp hayata bakir düşünüşlerle merhaba demek için hala vaktimiz var. Bu sorguların kayıp kentlerinden kendimizi özümüze çekip, kendimiz için yaşamayı seçip sevgiyle kol kola, yaşam denizlerindeki o umuda tekrar heyamola demek için o kadar da geç değil dostlar.
Ruhunuzdaki yaşam aşkının mutluluğa dönüşmesi için en geçerli formül kararlılığımızdır ve bizler ona dünden daha çok sarılmalıyız. Çünkü gelinen süreçte özellikle bu sarılışa daha çok ihtiyacımız var.
Sevgi, mutluluk ve hoşgörülü bir yaşam dileğiyle…
YORUMLAR
Ne zaman yeni yapılan bir bina görsem. yüreğimde burulma olur. O binanın yılalr evvelki ilk halini düşünürüm ve öyle hayal ederim o sokağı. Kulubemsi bir ev. beyaz kireçli eski ama tertemiz. Minik bir bahçe birde ahşap sedir. Bir kümes dolusu tavuk ve de bir inek. Çağ atlamışız ne oldu nedir bize bunun getirisi? buz gibi komşular. robot gibi yaşam. Mutsuz suratlarla dolu işyerleri. kaygılı gözlerle bakan bir dolu insan. Varsın o kulubede yaşasaydık. karşı komşumuza gülerek bir günaydın derken. kokusu gelse içeride yanan soba üzerindeki kızarmış ekmeğimizin. Buyur edeydik komşuları arka bahçeye. tavuk sesleriyle yapaydık kahvaltımızı gülerek gülerek gülerek...
Oysa bu imkansız. Gökdelenlerle dolu şehirde boğuluyor insanlar. Ahşap ve toprak karışımlı huzurun yerini. beton ve alçıyla kapatmaya çalışırsak boğuluruz elbette. Gözümde değeri yoktur aynı sokakta 2. okulu 2. camiyi yaptırıp etiket alan durumu iyi olan sırtı kalınların. Aynı sokaktaki eski bir kulubeye hayat verirp koruma altına alan varsa tac edeyim başıma. En azından her sokakra bir tane olsun eskiyi koruma kanunu getirseler keşke. Böylece nefes almak için o eski kulubeye baksak ve mutlu olsak.
Bakir düşüncedir mutluluğun anahtarına giden yol bence. Büyüyelim evet ama yıkarak değil onararak toparlayarak. yetinerek. yetinmesini bilerek. Zira giderken yanımızda götüreceğimiz belli.
Bu konu benim en hassas olduğum konudur. Alışkanlıklarımdan vazgeçmeye tahammülüm asla yok. Bunun için alıştıklarımı alışamayacaklarımla değiştirmelerine dayanamıyorum. Mutluluğa giden tek yok. yetinmeyi bilmekten geçer. Müzik dinlemek için salon kapatıp konser verdirtmeye gerek yok. bir bağlamadan da çok güzel ezgiler çıkabiliyor. Yeter ki neyi nerede dinlemek istediğimizi bilelim. Mutlu olmak için çok şeye gerek yok. Sadece sevelim.
Yaşayın siz şair. Nostaljim canlandı yazınızı okurken. bir de öfkem kabardı doyumsuzluklara. Şükredebilmek için ne çok nedenimiz var oysa. sevgiyle kalın . parlasın kaleminiz daima.