- 1344 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Rukiye'nin gözlerinde Nezahat'i gördüm dün gece-2-
...
Ne yapacağımı bilmez bir halde kalakalmıştım. Nezahat ve onun umursamaz tavırlarından sonra; geriye dönüp ne olduğunu sormalı mıydım, yoksa evime doğru hiç bir şey yokmuş gibi yürümeli miydim?
Annem de benim gibi çığlıkları duyup kapıya koşmuştu. Koşar adım hemen önüme kadar gelip sordu
- Hayırdır kızım neler oluyor.
- Bilmiyorum anne.
- Ee geriye dönüp sormadın mı neler olduğunu?
Anneme ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Ne diyecektim.En yakın arkadaşımın bana yokmuşum gibi davrandığını mı?
- Hadi git bak bakalım. Yardım edeceğimiz bir şey varsa, onları böyle zor bir zamanda yalnız bırakmamalıyız değil mi?
Annem haklıydı.Ama bende haklıydım.
- Biraz sonra giderim anne. Kardeşi biraz rahatsızdı. Belki canını yaktığı için böyle bağırıyordur.
- Kızım hadi. Arkadaşının böyle zor günlerinde sana nasıl davranırsa davransın her zaman yanında ol. Ona destek ol ki o da biraz rahatlasın.Kolay mı okula gitmesi gereken yerde, hasta ve yaşlı biriyle uğraştı onca zaman.Kardeşine baktı. Ev işi yaptı.Bir dünya insan gelip gitti. Kolay değil. Hadi yardım ederek yükünü hafiflet biraz.
Annemin beni ikna eden sözlerinde ona hak vermemek bencillik olurdu.
- Peki, ama hani çarşıya gidecektik.
-Bu hafta ben yalnız gideyim. Bir daha ki hafta beraber gideriz. Hadi sende geç kalma.Arkadaşına destek ol. Konuşmaya daldık. Neredeyse akşam olmak üzere. Sen ineğin önüne samanını suyunu ver.Tavukları da kümese kapat, ondan sonra gidersin. Bu arada kasabada ki halana da uğrayacaktık. Babanla beraber geç kalmadan geliriz. Sen de üzülme. Erken gelebilirsem bende uğrarım. Unutma arkadaşının sana ihtiyacı var.
-Tamam anneciğim.Merak etme sen.
Annem siyah paltosunun üzerine kırmızı eşarbını bağladı. Siyah çantasını da koluna takıp yavaş yavaş kasabaya doğru gitmek için yola koyuldu. Gözden kaybolana kadar arkasından baktım.
Hemen üzerimi değiştirip ineklerin önüne saman ile su koydum. Yeni doğmuş buzağının önündeki kaba ise hamur yoğurup bir kapta da su koyup bıraktım. Evin etrafında otlayan tavukları, civcivleri de toparlayıp kümese kapattım. Bu işler beni epeyce yormuştu. Annem gitmeden önce kaynatıp bıraktığı kuzinenin üzerinde ki tarhana çorbasından bir tasa koyup içtim. Artık işleri bitirip karnımı da doyurduğuma göre şimdi arkadaşıma destek olmak için onların evine doğru gitme vakti gelmişti.
Ama ayaklarım beni geri geri çekiyordu. Hiç gitme taraftarı değildim. Evin etrafını saran dışarıda kalmış dut ağacında yuva yapmış kuşlardan birinin yavrusu yere düşmüş debeleniyor acı acı ötüyordu. Hemen koşup onu otların arasından alıp ağaçtaki yuvasını başımı kaldırıp gözlerimle aramaya koyuldum. Çok tepede değilmiş Allah’tan deyip; kuşu kazağımın içine koyup ağaca tırmanmaya başladım.
Yuvasına ulaştığım yavru kuşu diğer kardeşlerinin yanına bırakıp birbirleriyle kaynaşmalarını seyre koyulmuştum ki; Nezahat ile kuzenini arka bahçede bir şeyler konuşurken gördüm. Nezahat telaşla; acele etmesini, hava kararmadan bu işi halletmesi gerektiğini arka arkaya tekrar edip durdu. Elinde ki kazmayla bahçede çukur açan genç adam, kürekle çukurun içindeki toprağı dışarı atıyor. Daha sonra da bir sigara yakıp dinlenmek için oturuyor. İçeriden küçük kızın sesi ara ara bir çığlık gibi yükseliyor; sonra kesik kesik iç çekişlerle susuyordu...
Havanın iyice kararmasından sonra evin içinde ışık yandı. Odanın bahçeye bakan penceresinin henüz perdeleri açık olduğu için odanın içini net bir şekilde görebiliyordum. Akşam sobanın üzerinde kaynayan büyük tencere sobanın hemen yanına indirilmişti. Genç adam onu zorla kaldırıp arka bahçe kapısının önüne bıraktı. Doğrulmak için dizinden ve belinden destek aldı. O da yetmedi okkalı bir küfür savurdu... Nezahat evden çıkıp hemen tencereyi kuyuya boşaltmasını söyledi. Tencerenin kapağını açıp kazılmış çukura döktüler. Gözlerime inanamıyordum. Bu gördüklerim doğru olamazdı. Yaşar amcanın başı tencereden bir top gibi kazılmış çukura yuvarlanarak düştü. Bu gerçek olabilir miydi? Yoksa ben yorgunluktan hayal mi görmeye başlamıştım! Hala dut ağacındaydım. Ağacın yaprakları beni gizliyordu.Ama neredeyse midemin bulantısından kusmak üzereydim.
Kendimi nasıl tuttuğumu, bağırmak istedikçe nasıl sustuğumu bilemiyordum.Ama put kesilmiştim. Dilim tutulmuş öylece kalakalmıştım. Yaşar amcanın başını koydukları çukurun üzerini toprakla örtüp eve girdiler. Genç adam odadaki koltuğun üzerine uzanıp, arka arkaya paketinden çıkardığı sigaraları yaktı. Rukiye abla hala ölü gibi yatıyordu.Küçük kızın ise sesi soluğu çıkmıyordu.
...