SESLİ DÜŞÜNÜŞLER
‘’Küçük beyinli insanlar kişileri, orta beyinli insanlar olayları, büyük beyinli insanlar fikirleri tartışır’’ ÇİN ATASÖZÜ
Ne zaman bu sözü okusam ya da duysam kendimden başlayarak çevremdeki insanları bir düşünce süzgecinden geçiririm. Bilirim ki bazıları da o çembere beni alıp aynı işlemi yapıyordur.
Bireyselliğin topluma sürekli ve etkili bir şekilde pompalandığı, ön planda tutulmaya çalışıldığı da bir başka gerçektir elbette.Bununda nedeni son derece açıktır .Zira bu işten yarar sağlayan çevreler insanların kendilerini düşünmekten başkalarını düşünmeye zaman bulamadığı ortamlarda kendi atlarını daha özgür sürmektedirler.Oyunlarını daha rahat oynamaktadırlar.Sadece kendini düşünen bu tarz insan profilinden toplumsal olaylar ya da sorunlar hakkında bir katkı sağlamasını beklemek en basit söylemle saf dillilik olur.
Rabbena hep bana diyerek meydanlarda hava atan bu insanların haline aslında biraz da acıyarak ve üzülerek bakarım.Ne kadar çok olduklarını görünce de içimde bir sızı başlar ki sormayın. Bir eğitimci olarak kendime de pay çıkarırım Elbette hak vereceksiniz ki bu sadece birkaç idealist insanın çabasıyla düzelecek bir durum değildir? Düzelmediği için bunca soruna kayıtsız kalıyor insanlarımız. ‘’ Bana dokunmayan yılan, bin yıl yaşasın ‘’ değil mi ? bunun en net anlatımı.Tabiri caizse etliye, sütlüye karışmayanlar diyebileceğim bu insan profilini sizler de (ya da dileyen herkes ) yanında , yakınında dilediği zaman görebilir. Hani şu %50 davalarının falan bundan ne farkı var ? Bu da ayrı bir parentez içi…
Bir diğer insan profili ise görüntüde mangalda kül bırakmamakla birlikte her yangına körükle giden , eğer yangın sönerse kendine pay çıkaran sönmezse herkesten çok üzülmüş gibi rol yapan insanların oluşturduğu bir toplumsal kesimdir.( Kraldan fazla kralcılık) Olup bitenleri karşıdan seyretmekten, haklı haksız demeden herkesin vurduğuna vuran, herkesin eleştirdiğini eleştiren ama asla ve asla kendine toz kondurmayan kişiliklerdir. Alçak dağları yaratanlar onlardır.Dünyanın gelmişi geçmişi onlardan sorulur. Gözlerine taktıkları at gözlükleri en önemli ve vazgeçilmez araçlarıdır.
Bireyselliklerini bir otoriteymiş gibi görmekten ve göstermekten inanılmaz ölçüde zevk alırlar. . Bu tarz insanlarda olumsuzlukların her türlüsünü kolaylıkla görebilirsiniz.Bir nevi egolarının esiri oldukları için kendilerini dünyanın merkezi gibi sayarlar. Herkes bana uymalı, herkes ben gibi düşünmeli en baskın davranış biçimidir bu tarz insanların.Çevrelerine hep bireyselliğin , kendini kurtarmanın ya da önce kurtarmanın gereğini anlatır dururlar.Olan olmuş geçen geçmiştir. Nasılsa birileri düzeltir demek kolaydır çünkü. Onlar da yaşarlar deli dolu.Olan olmuş biten bitmiştir, onları ne ilgilendirir ki…
Günümüz insanına ısrarla unutturulmaya çalışan insani değerlerimizin içinde ,insanı insan yapan değerlere saygı duyan bir güzel insan grubu daha vardır elbette. Yunusça yaşayan, Mevlanaca düşünen, Pir Sultanca direnen, Mustafa Kemalce korkusuz azınlıktayız diyorsanız çoğalmak zamanıdır. Nasıl insan istersiniz?
Öyle bir insan olmakta sizin elinizdedir. Kendi iradesine, aklına, beynine yüreğine sahip çıkamayan insanlar başkalarına köle olmaya mahkumdur. Başkalarının dümen suyunda yürümeyi içine sindiremeyenlere ihtiyacı olan bir toplumuz şu anda. Haydi güzel insanlar ;güzelliklerde birleşin. Yok olsun insanın insana kulluğu. Düşünmek için başkasının beynine, yürümek için başkalarının iteklemesine, konuşmak için başkalarının diline gereksiniminiz var mı?
Önceden çocuklarımıza Türk ulusunu birbirine bağlayan bağlardan söz ederdik. Şimdi ,sanki birileri ;tarihiniz bir değil, diliniz bir değil, bayrağınız bir değil, ülkünüz bir değil o halde bizim dediğimiz gibi bir insan olacaksınız iddasının amacı nedir? Genç beyinleri fikir ve düşünce ekseninden uzaklaştırmaya çalışanlar olduğunu düşünürüyorum .Fikri hür olmayanın vicdanı hür olabilir mi?
Fikirleri savunmaktan korkmamak gerek. Ama bu fikirler ‘’ Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller’’ yetiştirme ereğinden uzak olmamalıdır.Hem toplumumuzun hem de bireysel gelişimimizin , huzurumuzun sürekliği için bu aydınlık düşünceleri sindirebilmiş insanlara gereksinimimiz var.Yani aslolan fikirleri konuşmak olmalı .Elbette fikri olan fikrini söyleyebiliyorsa,, özgürce savunabiliyorsa. gerisi kuru gürültüdür
Wolfgang Amadeus Mozart diyor ki: “Ne üstün zekâ, ne hayal gücü ne de her ikisi beraber, bir dâhi yapmaya yeter. Sevgi, sevgi, sevgi.. İşte bu dehanın ta kendisidir.” İşte bu noktada insanın yerini ,toplumsal değerini belirleyen etkenler de ortaya çıkıyor. Bir insanın değerini belirleyen yüreğini insanlık sevgisiyle ne kadar doldurabildiği buna bağlı olarak da çevresine ve insanlığa neler verebildiğidir. Yani rengi ,dili,dini ne olursa olsun insan sadece iki renk.Kavrayabilenler ve kavrayamayanlar. Kavrayamayanlar çok oldukça o kapıları genelde hüzünler, acılar çalacak. O zaman da ne düşüncelerin önemi kalır ne de kişisel varsıllıkların.
.
YORUMLAR
Bu konuya değinmek istiyordum kaleminize sağlık uygun etkileyici okunuşu dikkat çekici akıcı olmuş yüreğinize sağlık
Dosteli_
İnsanları bireyselleştirmek mi, toplumsallaştırmak mı önemli?
Bu ikilem içinde kalan bir eğitim anlayışı ile süregelen eğitim hayatımızın ortaya çıkardığı bir durum ile karşıkarşıyayız bugün.
Bir tarafta bireyin özgürlüğü savunulurken diğer tarafta millet olarak kalmanın sancıları çekiliyor.
İkisinin ortası?
İnsanları önce "vicdan" sahibi yapmadıkça, ister birey olsun, ister millet olsun bir canavar tipi yaratmış olmuyor muyuz?
Sistemin komple düzene sokulması da bir kişinin yapacağı şey değil.
Su akar, mecrasını bulur.
Saygılar sunuyorum Bahri Hocam.
Güzel bir mes'eleye temas etmişsiniz.