- 3244 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
sait faik
Acırım SAİT FAİK’i bugüne dek okumamış olanlara!..
Balık, salata ve beyaz şarap...
Bugün balık istedi canım; yanında güzel bir çoban salatası ve beyaz şarap.
Her zaman balık aldığım yerde, kuyruktayım. Vitrindeki balıklara göz gezdiriyorum. Dalmışım. Bir ses duyuyorum:
- Hişt...
Dönüp bakıyorum. Arkamdakiler aralarında sohbet ediyorlar. Ben yine balıkları incelemeyi sürdürüyorum. Yine aynı ses:
- Hişt hişt...
Kim tarafından “hişt”leniyorum?..
Bu defa sağıma soluma bakıyorum; kimsenin bana baktığı yok. Birden arkama dönüyorum; kimseden çıt yok...
O ara incelediğim balıklardan bir tanesiyle göz göze geliyorum. Sanki “beni al, beni al” der gibi yalvaran gözlerle bana bakıyor ve diğer balıkları yana itip, öne doğru kayıyor.
O ara sıranın bana geldiğini satıcı bayanın “buyurun, hangi balıktan istiyorsunuz?” sorusu üzerine anlyorum ve almak istediğim balıkları gösteriyorum. İşaret ettiğim balıklar içinde bana yalvaran balık ta var.
Garip bir “hişt”lenme...
Balıkları pişirmeden önce temizlemek için mutfakta hazırlığımı yapıyorum. Yine aynı ses:
-Hişt hişt...
Kim olabilir? Diğer odaları geziyorum; evde benden başka kimse yok.
O ara yine aynı ses. Bu defa sesin geldiği yer mutfak. Mutfağa dönüyorum; mutfakta tek kişi var; o da ben.
Nihayet “hişt”leyen ortaya çıkıyor...
- Hişt hişt hişt, benim, ben; dülger balığı...
Şaşırmıştım. Vitrindeki göz göze geldiğim balıktı bana “hişt hişt” diye seslenen.
- Her dülger balığı yenmek için tabağa konmadan önce hikayesini anlatmak zorundadır. Bu bizim geleneğimizdir...
- Eh peki, anlat o zaman, diyorum:
SİĞNARİT BABA...
Bizlere, soğuk kış gecelerinde, büyüklerimiz hikayeler anlatırlar. Bunlardan bir tanesi de Sinağrit Baba hikayesidir. “...Sinağrit Baba hikayesinde, suyun 38 kulaç altında, güngörmüş, ne sağlam oltalar koparmış, zümrüt pencereli kovuğunda ne facialar seyretmiş olan bir sinağrit balığı anlatılır. Sinağrit Baba bir akşam yorucu ömrünü sonlandırmaya karar verir. Daha her yeri pırıl pırılken ve eti hâlâ mayoneze gelirken canını "Bir gün pis bir vatosun, bir sırtı renksiz, yapışkan ve parazitli bir canavarın dişine kaptırmak," istemez. Onun yerine "İyisi mi muhteşem bir sofraya kurulmalı, bir zaferle dolu ömrün sonunu beyaz şarapla, suların üstündeki başka dünyada yaşayan bir akıllı mahluka kendisini teslim etmeli," diyerek suya sallandırılmış oltalardan birini yutmaya niyet eder. Lakin önüne gelen her oltaya atlayacak kadar da saf değildir. Kendisini hak edecek oltayı bulmak için beş sandaldan denize bırakılan beş oltayı koklayarak o oltayı tutan balıkçının ne menem bir şey olduğunu tespit eder. Beş sandalın beşini de koklar, beğenmez. O sırada büyük ışıklar saçan bir olta aşağıya inmiştir. Sinağrit Baba ümitle koşar. Bu oltayı koklar. Hiç tanıdığı birisi değildir. (...) O anda da yakalanır. Ölmeden evvel adama bir daha bakar. Sinağrit Baba hırsından tepinir. Bağırmak ister gibi ağzını açar, kapar. Sinağrit Baba son nefesini, böylece hiçbir insanlık imtihanı geçirmemişin sandalında pişman ve mağlup verir... “ Sait Faik Abasıyanık/ Sinağrit Baba (özet)
Yazmasam deli olacaktım...
“Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.” Sait Faik Abasıyanık / Haritada Bir Nokta
Sait Faik’in öyküleri...
“Sait Faik’in öykülerini okumamış olmak büyük bir mutluluğu duymamış, tadmamış olmaktır. Acırım Sait Faik’in tadına varamayanlara. Bugüne dek okumamış, ya da gereğince tanımamış olanlara. Kendilerini bir duygu ve düş hazinesinden yoksun bırakmışlardır onlar” Oktay Akbal / Yazmak yaşamak
ADEM DURSUN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.