- 534 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
EĞRİ OTURALIM!..
Bu günlerdeki kimi çok gururlandığımız, kimi çok üzüldüğümüz gelişimler, hep yanlış politikaların süregelimi, dolayısıyla bedel ödetimi, intikamının alınışı değil mi?! Zaten hep böyle de olmadı mı bugüne dek, her iktidar, bir öncekinin intikamını alabilme hırsıyla hareket etmedi mi? Her iktidar, kendi seçmeninin dışındakileri yoksamadı mı, sadece kendi seçmenine çalışmadı mı, diğerlerinin taleplerine kulak tıkayıp demokratik hakların tüm halk için söz konusu olduğunu unutmadı mı? Kendi görüşlerini dayatmadı mı, uygulamadı mı, hatta zorla?!
Bugünkü bir diktatörlükse, o da diktatörlüktü; bu bir faşizmse, o da bir faşizmdi. Herkes birbirini diktatörlük ve faşizmle suçladığına göre de, demek ki hangi görüşün mensubu olursak olalım, kendimizden olmayana, kendimiz gibi olmayana yaşam hakkı tanımazlığımız, hoşgörüsüzlüğümüz, kendi düşüncelerimizi, doğrularımızı dayattığımız ölçüde hepimiz diktatörüz, hepimiz faşistiz!
Yanlış tabii, hepsininki yanlış!.. Hiçbiri hepsini, herkesi sevgiyle, saygıyla, hoşgörüyle kucaklamayı bilemedi. Hepsi dini kullandı; kimi dışlayarak, kimi sahiplenerek!..
Bugünlerin öncesinde, kurunun yanında yaş da yakılarak, din ve inananlar ötelendi, yoksandı, saygıyla yaklaşılmadı inançlarına ve tezahürü yaşam biçimlerine. Kılık kıyafetleriyle yaftalandılar, inancı gereği başını örtenlerin adeta zorla başları açtırıldı, açmayanlar yasaklandı pek çok konuda, oruçlar bozduruldu zorla, namazlar engellendi!..
Anneler, lojmanda ikamet eden oğlunun, kızının evine sokulmadı, Ordu Evindeyse düğünü, evladının mürüvvetini görmesi engellendi, ağlayarak döndü anneler kapıdan. Sokulmadı içeri anne ve diğer yakınlar başları örtülü diye.
Bir anne için en mutlu anlardan biri olan, askerdeki oğlunun yemin törenini görmesi, orada bulunması engellendi, ağlayarak döndü anneler nizamiyeden.
İnsanlar fişlendi, sürüldü, işten atıldı. Haftada bir gün Cuma namazı kılanlara bile şeriatçı gözüyle bakılarak muamele edildi. Başı örtülü diye işe alınmadı, işten çıkarıldı, okula alınmadı, okulu bırakmak zorunda kaldılar, en tabii hakları olan, inançlarını yaşamalarına izin verilmedi!
Yılların birikimiydi bu, bir gün her şey kendi istedikleri gibi olsun, istediklerince yaşayabilsinler istediler, karışılmasın yaşam biçimlerine, tercihlerine…
Öyle dile pelesenk olduğu gibi makarnacı, kömürcü de değildi hepsi, hepsi değildi sadece bu defada benim dediklerim olsun, bu defa da onlara hiçbir hak tanınmasın, bu defa da herkes ben gibi düşünüp yaşasın düşüncesinde de değildi hepsi.
Sadece, bana da demokratik davranılsın, ben de yaşam biçimimde özgür olayım, inancım ve inancımın tezahürünü özgürce yaşayabileyim, bana da karışılmasın, yaptırım uygulanıp dayatılmasın bana yanlış gelenler; onlar da özgür olsun, onlar da dilediği, inandığı şekilde yaşasın, ben onlara karışmıyorum, onlar da bana karışmasın arzusundaydı kimileri de!..
Bu nedenle ki makarnacı, kömürcü ve bu defa da sadece ben diyenler yanı sıra, diğerleri de, gördükleri pek çok yanlışa rağmen, “Ehveni şer-Koyunun bulunmadığı yerde Abdurrahman Çelebi” tercihiyle oy verdiler ve desteklemekteler şimdi de.
…….
İktidar, eline geçen bu fırsatı değerlendiremedi ne yazık ki. İntikam yerine, diğerlerinin yaptığınca yapmak yerine; Müslüman’a, sağduyuluya yakışırlıkla, herkesi, tüm halkı kucaklayabilseydi, herkese yaklaşımı ve mesafesi aynı olabilseydi, herkesi sevgiyle, saygıyla, hoşgörü ve demokrat bakış açısıyla kucaklayıp herkesin sesine kulak verip ılımlı yaklaşarak bir orta yol bulsaydı, demokrasiyi her hesime yayabilseydi, eminim ki çok daha fazla kişice sevilecek, kucaklanacak yanında olunacaktı…
Yapamadı!.. Tam tersi davrandı. Birleştirmek, kucaklamak ve kucaklatmak yerine ayırdı insanları, karşı karşıya getirdi. Ben dedi hep, benim dedi, bizim dedi, biz dedi daha öncekiler gibi. Hiçe saydı, azımsadı, yoksadı, alay etti, saygılı davranmadı, öteledi, dinlemedi diğer % 50’yi. Daha öncekiler gibi kesin çizgilerle, dayatma ve yaptırımla, zorla olmasa da, aba altından sopa göstererek de olsa karıştı yaşamlarına; seslerine, isteklerine kulak tıkadı, umursamadı. Ben ne diyorsam o dedi her konuda…
Olacağı buydu; oldu da sonunda. Hani bazen yenmez yutulmaz pek çok şeye bile katlanır, sabredersiniz de, patlama noktasına gelmişsindir, bardak dolmuş, bir damlaya bile yer kalmamıştır da, o bir damla taşırır ya… En sonunda sıradan, diğerleri kadar önem arz etmeyen bir sözcükle bile patlar, o güne dek baskıladığınız, içine attığınız ne varsa başlarsınız ya sayıp dökmeye… İşte aynen durum bu… Aynen bu nedenle o birkaç ağaç vesile oldu patlamaya, aynen bu nedenle insanlar sokaklarda, o nedenle her akşam ışıklar yanıp sönmekte, o nedenle tencere tavalar ellerde…
Halk, isteklerine kulak verilmesi arzusuyla, sesini duyurmak arzusuyla başladı eyleme. Başladığının ilk sabahı, bir avuç genç, çimlere uzanmış kitap okur, kimi de kahvaltı ederken başladı tazyikli su sıkılmaya, biber gazı atılmaya…
Net bir bilgi de yoktu. Kimi kışla yapılacak, kimi AVM, kimi de cami diye biliyordu. Başbakan daha öncesinde yapmadığı açıklamayı, daha o ilk gün çıkıp da yapsaydı, ne yapılmak istendiğini izah etseydi, seslenenlerin sesini saygıyla dinleseydi; istediğimi yaparım, yapacağım da demeseydi halkın % 50’sini çapulcu olarak niteleyip o çocukların üzerine, tomaları göndererek, su ve gaz sıktırmasaydı. İtidalli, temkinli, sevecen, herkesi kucaklar yaklaşsa ve seslenişindeki gibi, hırçın, aşağılar, tehditvari olmayan bir üslupla yaklaşarak, kışkırtmak ve iyice hırslandırmak yerine, % 50 % 50 bölmek karşı karşıya getirmek, iki ayrı ülkenin insanıymış gibi, diğer % 50’yi, üzerlerine salmakla tehdit etmek yerine, 50’leri birleştirerek, yakınlaştırarak kucaklatıp % 100 görseydi, iş çığırından çıkmayacaktı bu denli.
Bu saygın ve demokratik hak arayışını sahiplenmeye, nemalanmaya çalışmayacaktı birileri, Provakotörler karışamayacaktı işin içine, pek çok AKP’li de el verecekti bu harekete, onlar da memnun değildi pek çok gelişimden çünkü.
Orada her kesimden halk vardı, ilk kez böylesi bir paylaşım ve birliktelikle, insanlar etiketlerini atarak, el ele vermiş, kol kola girmiş, tek ses olabilmişti.
Halk demokratik hakkını kullanıyordu lakin duyulmuş, görülmüş şey miydi bir başbakanın kendisine oy verip yanında yer alan halkıyla, diğer kesim halkına karşı eylem düzenlemesi?! Onları yanındakilerle tehdit etmesi, tıpkı sokakta oynayan çocukların, “Benim babam senin babanı döver” edasıyla?!
Yazık etti, zarar verdi hem kendisine, hem ülkesine, hem insanına. Elin ağzına laf verip alay konusu oldu…
Fırsatı kaçırdı!..
Yalan mı, yanlış mı söylediklerim?!
DOĞRU KONUŞALIM LÜTFEN!!!
p.r.alkan
YORUMLAR
Sn. Perihan hanım,
tespitlerinizin tamamına olmasa da çoğuna katıldığımı belirtmeliyim. Söylenecek çok söz var ama ben sizin yazınızda da defalarca tekrar edilen şu %50 meselesine takmış durumdayım. Aynı aile içerisinde bir kısmı Akp'ye, diğerleri değişik partilere oy veren bir çok insan var. Benim baba bildiğim kayınpederim Başbakan hakkındaki en küçük bir eleştiriye bile tahammülü olmayan bir insan. Eşimin akrabalarının çoğu bu başbakana oy vermiş insanlar. Kendi ailemden de aynı durumda bir çok birey var. Ben ve ailem ise 3-5 çapulcu içerisinde yer almaktayız. Yani başbakan hadi dese ben babamla mı karşı karşıya geleceğim. Saçmalık bu. O %50'nin içinde sadece istikrar için, başka siyasi partilere güvenmedikleri için oy veren bir çok insan var. Bunlar da yaşananları objektif biçimde sentezleyip tepkisini gösterebilen, körü körüne, bir talimatla sokaklara dökülemeyecek insanlar. Bu tip söylemler bir takım fanatiklerin ruhunu okşasa da, bu ülkenin %50 gibi bir meselesi olmadığına inanıyorum. Başbakan'ın bir çok yanlış çıkışından biri diye düşünüyorum.
Saygılarımla,