- 628 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BEN
BEN
Öncelikle ‘ben’ olmalıyız.
İyi, güzel. Tamam ‘ben’ olacağız da, nasıl olacağız?
Ben olmak; toplumun baskısından uzak kalmayı başarmakla başlar. Nasıl ki vücudumuzun her hangi bir yerindeki bir ben, nicelik ve nitelik bakımından tenimize aitse biz de benliğimiz bakımından tamamiyle kendimize ait olmalıyız ki: ‘ben’ olmayı başarabilelim.
Özellikle çocuk yaşlarda ebeveynlerce başlayan ve çevre faktörüyle devam eden “Şöyle ol, böyle ol, hayır bu sen değilsin!” lere kulağımızı kapatarak, kendi benliğimizle hareket etmeli ve duygularımızı bastırmamalıyız. Zira çocuk yaşlarda sürekli bastırılan ‘ben’, on beş, yirmi yaşına gelince en ufak bir gerilimde tekme tokat girer müdahalecisine.
Diyelim ki bu müdahaleci sizsiniz ve on beş, yirmi yaşındaki de çocuğunuzdur. Şaşkınlıklar içindesinizdir bu beklenmedik durum karşısında. Çevreye kulak kabarttığınızda; “Olur, olur gençliktir, gençlerin suyu dikine gider.” leri duyarak bu kez de çareler aramaya kalkışırısınız.
Oysa ki zamanında çocuklarımıza ‘ben’ olma çabalarında destek olsaydık, onları yalnız bırakmasaydık, baskıcı tutumumuzda ısrarcı olmasaydık öz güveni aşılayabilseydik bu gün de çare arayan biz olmazdık.
Çocuklarımıza, “Bu işi sen yaparsın, sen başarırsın, sana güvenim sonsuzdur…” gibi yapıcı söylemlerimizle, başkalarının başarısızlıklarına parmak uzatarak “bu, şu, o…” demelerine fırsat vermeden “Ben bunu yaparım.” diyerek başlamalarını ve zoru aşmalarını sağlamalıyız.
İmkansız diye bir şey yoktur! Başarılı insanlar; her koşulda imkansızlıkları imkanlı yaparlar. Anne-baba olarak yerimizde oturup, imkansız demekle olmayacağının rol modeli biz olmalıyız. Öncelikle çevre faktörünün etki alanına girmeden ‘ben’ olmayı biz başarabilmeliyiz. Sonra da çocuklarımızı ‘ben’ olma arayışı içinde yalnız bırakmamalı ve doğru model olmalıyız.
Sınavlarla yatıp kalkan bir toplumun bireyleri olarak yine bir sınav arafesindeyiz. Lütfen sakin olalım, rutin işlerimizi yapalım, sıradan bir gün gibi güne başlayalım, okunmuş pirinçlerden, sulardan medet ummayalım. Yatır kapılarını aşındırmayalım. Tüm bunların çocukları germekten başka bir yararı yoktur. Kapasite diye bir şey vardır. Gereksiz bekleyişlerle hayal kırıklıkları yaşamayalım.
Çocuklarımızın tenlerine doğru zamanda ve doğru yere ‘BEN’ ler kondurabilmişsek, onlara gereken güveni sağlayabilmişsek; bildiklerini zaten doğru kodlarlar. Tereddütlerinde ise tenlerine kondurduğumuz ‘BEN’ lerle zaten onlar doğru seçeneğe dokunacaklardır. Bundan hiç şüpheniz olmasın. Sınav her şeyin ne başıdır ne de sonudur. Önemli olan ruh sağlığı yerinde, mutlu bireyler yetiştirmektir. Mutlu birey demek, mutlu toplum demektir…
Sınava girecek olan tüm öğrencilere başarılar diliyorum.
Birsen İNAL 06.06.2013