En kolay şey insanın kendisini aldatmasıdır, çünkü bir insan genellikle istediği şeyin gerçek olduğuna inanır.-- demosthenes
Yahya Oğuz
Yahya Oğuz
@yahya-oguz
VİP ÜYE

KAVGAYA SEBEP ESPRİLER

6 Haziran 2013 Perşembe
Yorum

KAVGAYA SEBEP ESPRİLER

1

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

1507

Okunma

KAVGAYA SEBEP ESPRİLER

KAVGAYA SEBEP ESPRİLER

Öğretmenler odasında bir fotokopi cihazımız var. Malum olduğu üzere yeni eğitim öğretim sistemimizde çalışma kağıtlarına çok ihtiyaç duyulduğu ve bazen de öğretmenlerde bir çeşit bağımlılığa dönüşen davranış olarak herkes fotokopi için sıraya girer. Bu cihazı teneffüslerde çocukların sırayla ardı ardına binerek eziyet ettiği okul bahçesi yakınında dolaşan‘Mazlum’ adını verdiğim eşeğe benzetiyorum. Geçen gün fotokopi çekmek için gittiğimde Musa Hoca’yı hizmetkar hayvanımızı çalıştırırken buldum. Ona önlü arkalı mı çekeceğini sordum. ‘Ne?’ dedi. Kağıtları işaret ettim. İki yönlü çekeceğini söyleyince zaman yönetimi seminerini almış bir kişi olarak kağıtlarımı cihazın bulunduğu masanın üzerine sıraya koyup lavaboya gidip geleyim dedim. İhtiyacımı giderdikten sonra geri döndüğümde Aslan Hoca’nın kağıtlarını hazırlamış çekmeyi beklediğini gördüm. Öğrenciden çok öğretmenlerin ihtiyacı olan teneffüs vaktinin bitmesine az zaman kaldığını müdürün gelişiyle anladım . İyi arkadaş olduğumuz değerli Aslan Hoca’yla olan şakavari diyalogumuz aşağıdadır:
- Aslan Hocam, önce ben gelmiştim hatırlatayım. Bu hayvan şimdilik benim.
- Benim zaten altı tane kağıttır. Bitirince hayvana istediğin kadar sarılabilirsin. ( Gülüşüyoruz.)
- Ama dikkat edersen buraya kağıtları koymuşum. Musa Hoca, değil mi? (Musa Hoca kafasını sallayarak tasdik ediyor.)Bu durumda benim sıram oluyor.
- Öyle bir kural yok ki okulda. İstersen yönetmeliği açıp okuyalım. (Gülüşüyoruz.)
- Tamam, ama hatırlarsan bir sandalyeye eşyamızı koymak demek o sandalyenin rezervasyonunu yapmak manasına gelirdi gayrı resmi prosedürde.
- Valla öyle. Yurtta kaldığımızda orayı kaptığımızın göstergesi olarak havlumuzu asardık duşluğa. Hakikaten de kimse girmezdi. (Gülüşüyoruz.) Ama bu başka tabii ki.
- Aslan Hocam, en azından sihirli sözcükleri kullanma nezaketi göstererek ‘lütfen’ deseydin sırayı alabilirdin. Kullanmadığına göre bu hak hala benimdir.( Gülüşmeler)
- Sihirbaz mıyız sihirli sözcük kullanalım? Hak benimse ne gerek var incelmeye? Nazlı Hanım gibi ‘ Lütfeen benim fotokopimi çekin! Ay, sizce de hak etmiyor muyum?’ mu deseydim? İnceliğini sevsinler senin! (Gülüşmeler)
- Bu durumda iki seçeneğim var. Ya büyüklük gösterip sıramı sana vereceğim. Ya da kabadayılığına müsaade etmeyip hakkın bayrağını yere düşürmeyeceğim. Ben, senin yanındaki cüsseme ve kuvvetime de bakaraktan büyüklük bende diyorum ve sıramı veriyorum. ( Gülüşmeler)
- Seni kürdan niyetine kullanabileceğimde haklısın ama hakkın bayrağı benim elimde ki sen demagoji bayrağını taşıyorsun, hadi ordan! ( Gülüşmeler)
(Aslan Hoca fotokopi çekmeye başlar)
- Vay kabadayı abim, beni ezdin valla. ( Kendi tarafıma münhasır gülme)
( Aslan Hoca’nın suratının sertleştiğini görüyorum. Aniden şeytan musallat olmuş gibi sert sert bakıyordu. )
- Birden ciddileştin gibi, vallaha korktum senden. Sakın şeytanı dinleme, inan gülersen aniden gittiğinin farkına varacaksın? Şakalaşıyorduk ve az önce gülüşüyorduk, değil mi Musa Hoca? ( Musa Hoca’yı göremeyince çaktırmadan bir- iki adım geri çekiliyorum.)
- Saçmalama artık, kes şu zırvalığı bisküvi kırıntısı! Ezdim ha! Sakızı ezmek gibi bir şey oldu, pis pis yapıştın ayağıma! (Kimse gülmüyor.Evet, espri yaptığı halde gülmüyor.)
- Şaka yaptık be hocam, alınganlık yapma şimdi. ( Hafiften sırıtıyorum.)
- Kes dedim. Ben İbrahim Hoca gibi şaka kaldıramam, söyleyeyim. B.k yedik de bu teneffüste fotokopi çekmeye kalkıştık. Bana karşı haddi aşanların kafasını kırarım, demedi deme!
- ( O çok utandırıcı olan pusma pozisyonuna geçtim. Çünkü bir sonraki adımın kavga olduğunu biliyordum. Sıkletleri eşit olmayan iki boksörün mücadelesine dövüş denirse tabii.)
- Tamam abi, tamam. Çay getireyim mi? ( İzlediğim belgesellerden de öğrendiğim kadarıyla tabii ki kural buydu. ‘Benim bölgem’ diyerek ya da bir dişi için -yani Mazlum- başlayan kavgalarda bir tarafın geri çekilmesi sorunun kanlı bitmesine engel oluyordu. Anlayacağınız kavga çıkmasın diye köşeme sinip oturdum.)
Teneffüs nane şekeri gibi eriyip bitti tabii. Ondan sonraki üç teneffüste Aslan Hoca’yı öğretmenler odasında görmedim. Açıkçası biraz rahatladım. O gün boyunca olayları bu noktaya nasıl getirdim diye kendime kızıp durdum. İkide bir kendi kendime, kendime karşı içinde bol ‘geri zekalı ‘ kelimesinin geçtiği pişmanlık cümleleri kullandım. Kötü bir gündü ve geçti tabii. O günden sonra Aslan Hoca’yla uzaklık anlamında güzel bir aramız oldu. Tecrübe, hayattaki hatalardan çıkardığımız dersler olduğuna göre çıkarımlarım şu oldu:
- Her insan farklı karaktere sahip olduğuna göre karakter tespiti yapmadan insanlara söz söylemek bir kalabalığın tepesinden rastgele tükürmek kadar dramatik sonuçlar doğurabilir.
- Sadece çok samimi insanlarla yapılacak espriler başka yerde kullanılmamalıdır. Samimiyetin de dereceleri vardır. Böyle bir ölçünüz yoksa en yakın zamanda olmalıdır.
- Herkes gülmeyi sevse bile gülünecek konu kendisi olunca insanların verdiği tepkiler sert olabilir. Çünkü insanlar, zedelenmemesi gerektiğine inandıkları ‘onur ‘ diye şımarık bir varlık taşırlar. Okşamayı sevdikleri Onur’a laf kondurmazlar.
- Zamanı geldiğinde espri yapmayı kesmelisin, yoksa daha keskin bir dilin yada aletin kullanıldığı cisim olabilirsin.
- Kaliteli esprilerin zekayla orantılı olması kaliteli esprilerden genelde olumsuz sonuç çıkaracağımız gerçeğini değiştirmez.
- Herhangi bir yerde sıra bekleyen insanlar diğer insanlara göre kavgaya daha meyillidir. Çünkü sıra beklemek tuz yemek gibi tansiyon yükseltir.
- Ukalaca konuşmak başa beladır. ( Çağlar boyunca krallara kellesini vererek kanıtlayanlar örnektir.)
- Hata yapmak çok kötü bir şey değildir aslında. ( Bu ifadeyi tecrübe etmek tehlikeli olabilir.)
- Şakalaştığın insanın yaşı önemlidir. Yaşı büyük olanların çoğu kendisine yapılan şakayı yüzüne fırlatılmış bir kemik gibi hakaret olarak algılar.
- Kavga başlayacakken durdurabilecek bir davranışta bulunmak içinde tırsaklık barındırsa da asil bir eylemdir. Çoğu tatsızlıklar, yaralanmalar hatta cinayetler incir çekirdeğini doldurmaz basit meselelerden kaynaklanır.
- Bazı şeyleri hem unutmak hem unutmamak iyi olabilir.
- Fotokopi çekmek riskli bir şeydir.
Yahya OĞUZ

Paylaş
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Kavgaya sebep espriler Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Kavgaya sebep espriler yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
KAVGAYA SEBEP ESPRİLER yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
akilli46
akilli46, @akilli46
6.6.2013 01:40:35
Nedense aklıma şu söz geliverdi:

İdrak-i maali bu küçük akla gerekmez
Zira bu terazi bu kadar sikleti çekmez
Ziya PAŞA
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.