Uykusuz Kentler
Günümüz kentleri de insanlar gibi, canhıraş bir telâşın içindeler.sükûneti ve sessizliği çoktan unutmuşlar. Alelacele dolmuşa binen, tedirginlikle geç kalan otobüsü bekleyen insan misali
ya sıcakta kavrulmakta yahut soğukta titremekteler.
Ayak üstü atıştırılan yerlerde, geleneksel lezzetten yoksun yiyecekleri midesine indiren insanların aceleciliğine, bahtsızlığına eşlik etmekteler. Bu canhıraş yaşantı, gün boyu sürmekle kalmayıp kentin gecesine sarkmakta ve gecenin hususiyeti derin yaralar almakta. Sanki kent insanı hayat uyumayacak kadar kısa dercesine, dünü ertesi güne taşımakta geceyle. Bazen gece yarısı, bazen sabaha karşı uyumaya çalışmakta, uyuyamamakta. Uykusuzluk gün boyu kentin ve kentlinin yakasını bırakamamakta. İnsanlarla birlikte, kentler de uykusuz kalmakta.
Bazı kentler, mahmur gözlü dilberler misali güneşe karşı gerinirken, gecenin yorgunluğu adeta gözlerinde demlenmekte, çok beklemiş çay gibi kentin yüzü buruşturmakta ve kent sırf genç görünebilmek uğruna sık sık bıçak altına yatan kokanaya dönmekte.
Görüyor musunuz, şu insanların aceleciliğinin ve uykusuzluğunun kentin başına açtıklarını? Dal boylu,incecik, nârin bir güzel olmak dururken , bir acuzeye dönmek reva mı? Uykusuz kalmakta cabası. Oysa; kentlerin de sükûnete,dinginliğe ve dinlenmeye ihtiyaçları var. İnsanoğlu bunu göz ardı etmemeli. Kentin yorgun ve uykusuz kalmasına vesile olmamalı.
Ankara,01.04.2008 İbrahim KİLİK