- 389 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KALİTELİ YAŞAMDA ÖFKE YÖNETİMİ
Öfke, istemediğimiz, hoşlanmadığımız, bizi aşağılayan, üzen, değersizleştiren, küçümseyen, alay eden ve zarar verme eğiliminde olan davranışlara karşı gösterdiğimiz olumsuz içerikli tepkilerdir. Öfke, en basiti olan kaş çatmadan, şiddet uygulanmasına, hatta cinayetlere kadar gidebilen, çok geniş bir yelpazede kendini gösterebilir. Eğer, kişi öfkelenmek niyetinde ise, öfkelenecek bir olay veya davranışa ulaşmakta sıkıntı çekmez. Hele hele öfkelenme eylemi vara yoğa sürekli tekrarlanarak, alışkanlık haline getirilip bilinçaltının otomatik pilotuna devredilmiş ise, yandı gülüm keten helva!!!
Öfke, kardeşleri olan kızgınlık, sinirlilik, kin, intikam gibi negatif eylemlerle birlikte, kaliteli yaşamımızın ve yüksek kaliteli bir insan olmanın en büyük hırsızlarındandır. En başta öfke eyleminin her türlüsü, vücudumuza toksin ürettirerek bünyemizi ve zihnimizi zehirler. Yönetilmek ve ateşini söndürmek yerine, körüklemeye ve altına odun atmaya devam edersek, sonuçların nereye kadar gidebileceğini sizler benden daha iyi biliyorsunuz...
Öfkelenmek ve sinirlenmek bir tercihtir. Bizi öfkelendirecek nitelikte olan bir eyleme karşı, öfkelenmeyle birlikte öfkelenmemeyi, yani sakin ve sükunetli olmayı da tercih etme imkanımız ve gücümüz vardır. Ancak bizler yıllar yılı nefsimizin hoşuna giden, kolay tarafımıza gelen, aceleyle ve panikle karar vererek, öfkelenmeyi tercih ede ede, sakinliği ve sükuneti küflendirmiş vaziyette olabiliyoruz. Artık iyi biliyoruz ki, bilinçaltımızın otomatik pilotu, bilinçli olarak en fazla tekrarlanan eylemleri hafızasına kaydediyor. Kaydedilen söz konusu negatif alışkanlıklar ise, öfkelenmeye sebep olabilecek nitelikteki işareti gördüğü anda, bilincimize hiç danışmadan, hafızasındaki öfke eylemini otomatik olarak bize sunuyor.
Peki, "keskin sirkenin küpüne zarar verdiğini", "öfkeyle yatanın zararla kalktığını" bilmeyenimiz var mı? Öfkelendiğimiz zaman kendimizin ve çevremizin çeşitli boyutlarda zararlar gördüğünü ve göreceğini, sonradan bin pişmanlar olduğunu ve olacağını bilmeyenimiz var mı? Bunları bilmemize rağmen hala ve hala öfkelenmeye devam edildiğini bilmeyenimiz var mı? Üstelik, "arkadaş ben öfkelenilecek yerde öfkelenirim", "taş değilim ya", "öfkelenmeyeyim de iyice aciz duruma mı düşeyim? "gerektiği zaman taşı gediğine koyacaksın", türünden güya masum savunmalarla, öfkelenmemizi haklı çıkarmaya gayret edenler bizler değil miyiz?
Öfkelenmenin bu kadar zararlı olduğunu bilmemize, sürekli de tekrarlayarak zarar görmemize, vücudumuza toksin ürettirerek kansere kadar varan hastalıklara ulaşmamıza sebep olmasına rağmen, hala öfkelenmeye devam etmemizin sebeplerini hiç düşündük mü?
1. Öfkenin panzehirleri olan sabır, sükunet, alçak gönüllülük, hoş görmek, affetmek, bağışlamak, iyimser olmak, soruna değil,çözüme odaklanmak, kabuğun altındaki yarayı değil, yaranın üstündeki kabuğu görmek, bardağın dolu tarafını görmek gibi, güzel ve etkin kaliteli eylemleri sık sık tekrarlayarak alışkanlık haline getirememişiz.
2. "Çöp giren çöp çıkar" veya "bir bardağa su girince diğer hiç bir sıvının giremeyeceği" ilkesi gereği, öfke panzehiri olan güzel eylemler yerine öfke ve komşuları olan negatif içerikli eylemlerle çok haşir neşir olarak, öncelikli alışkanlıklarımızın içinde güzellerden önce çirkinlere yer vermekteyiz.
3. Bilinçaltımız, en çok tekrarlanan eylemleri otomatiğe bağladığı için, olumsuzları olumluya, kötüleri iyiye, karışıkları sadeliğe, bulanıkları şeffaflığa, dönüştürebilme yeteneği olmadığından, negatifler aleyhine pozitifler lehine bir tasarrufta bulunma yeteneği yoktur.
4. Kendimizin ve çevremizin, geçmiş olumsuz tecrübelerimizden ders almakta hakkıyla mahir olamadığımızdan, mevcut olumsuz atmosferlerin çevrelerine de içindekileri sızdırarak bulaştırdıkları için, öfkelenmeye dizgin vurmakta sıkıntılar çekmekteyiz.
Halbuki, öfkelenmenin hiç bir yararı olmakla birlikte, sayısız zararlarının olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Öfkelenilecek bir durumla karşılaşmamamız mümkün değildir. Öfkesiz ve süt liman bir hayatın olmadığını; hayatımızın, özellikle de çevremizin stresörlerle işgal altında olduğunu da biliyoruz. Elbette bunları yok saymamız polyannacılık oynamak gibidir. Öncelikle bunların varlığını kabul edeceğiz. Çevremizdeki olaylardan ve kişilerden kaynaklanan öfke unsurlarıyla her an karşılaşabileceğimizi kabulleneceğiz. Onları yok sayıp, birden bire umulmadık bir anda ortaya çıktıkları zaman amvale olup istikameti, sükuneti ve dengeyi kaybetmeyeceğiz.
Tarafımızdan çözülmesi gereken bir problemle karşı karşıya olduğumuzu, söz konusu problemi sabır, bilgi, ilgi, odaklanma, danışma, paylaşma, sükunet, coşku gibi kaliteli yaklaşımlarla ve emekle çözebileceğimizi, çözdüğümüz her bir problem ile, bilgeliğimizi ve ustalığımızı artıracağımızın bilincinde olacağız. Ayrıca, bizi öldürmeyen her türlü güçlük ve zorluğun bizi daha güçlü, dayanıklı, bilgili ve kendine güvenli kılacağını unutmayacağız.
TERCİH BİZİM, dilersek öfkelenmeye devam ederek, alışkanlık haline getirip onun esiri olarak, sürekli yaşamımızın kalitesini yerlerde süründürürüz. Dilersek de, öfke ve türevlerinin panzehirleri olan sabır, sükunet, hoş görü, anlayış, affetme, dayanışma, paylaşma, örnek olma, kaliteli yaşama, öğrenme gibi kaliteli davranışları sürekli tekrarlayarak, bunları alışkanlıklarımız arasına sokup, kaliteli yaşam hırsızlarına bilinçaltımızın hafızasında hiç yer vermeyebiliriz. Bu yeteneği Yüce Yaratıcımız eşref-i mahlukat olarak dünyaya getirdiği insanoğluna fazlasıyla vermiştir. Dilersek kullanırız, dilemezsek de kullanmayız, tercih bizim. Rabbim bizi bütün düşünceleri ve eylemleri yüksek kalitede kullanan ve ilerletebilenlerden eylesin. AMİN...
Selam, sevgi ve dualarımla... Allah’a emanet olunuz... Yrd.Doç Dr. Süleyman COŞKUNER
--
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.