- 434 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Evren Sel
Evren Sel
İnsan neden evrensel davranamıyor?
Ben, sosyal medyada “Din” seçeneğine “Evrensel” yazmıştım. Bazıları, olmaz öyle şey, mevcut dinlerden birini seçmek zorundasın! Demişti. Mevcut dinlerin, mevcut algıları benim evrensel algılamama uygun mu acaba? Orayı düşünmek gerek! Muhyiddin İbn-i Arabi “Arif için din yoktur” mealinde söylerken buna işaret etmiş aslında! Bir de kuran ayeti var; “Kitab ehlinden hiç kimse yoktur ki ölümünden önce, ona (İsa’ya) iman edecek olmasın. Kıyamet günü o (İsa) onların aleyhine şahit olacaktır. Nisa ﴾159﴿ Yunus da; “Ondan haber ver bana, ha kitaptan ötersin” diyerek bu hakikate işaret eder!
Çünkü "Orta Çağ" ulularında kalmış algılar. Felsefi ve dinsel algı oradaki kavgalarda kalmış.
Zaten dikkat ederseniz asıl kaybedenler, geçici kazanıp sonra ebedi kaybedenler. Yani kazanmak yok, kavgada kazanan da kaybediyor. Zulme direnmek doğal sonuç! Zulme rıza ise zaten zulüm! O halde “Kavga” menfaat için olan, “Direniş” ise kavgacılara karşı savunma mekanizması! Direniş, doğal hak, kavga ise egemenlerin menfaat elde etmek için yaptıkları her türlü dümen!
“Bir baş olacak, herkes ona itaat edecek! Baş ayrıcalıklı olacak, kurallar başa olan için geçerli olmayacak! Mala, mülke baştaki sahip olacak! Baştaki ne derse o doğru kabul edilecek!” Bu algıdan kurtulmadıkça insanlık kavgalardan kurtulamaz! Bu da kolay aşılmaz!
Kim haklı?
Haklı aranmazsa, herkesin hakkına saygı gösterilirse; herkes haklı olacak! Sorun da kalmayacak! Zaten insan ruhsal potansiyel olarak eşit! Bu eşitliği bozmaya çalışanlar kavga çıkaranların ta kendisi! Çünkü eşitliğe razı olmazlar! Onların diğer insanlardan ayrıcalıklı menfaati söz konusudur! Bu nedenle rahat durmazlar…
“Orta Çağ” söylemleri diyorum sık sık ama bu yine de algılanmıyor! O kadar derine işlemiş ki! Orta Çağ’da yaşamışsa mutlaka bizden iyi bilir anlayışı yerleşmiş!
“Benim gibi düşün!” İnanın ben buna razıyım. Bunu da demiyorlar, “Falanca ulu kişi gibi düşün!” diyorlar! Son tahlilde herkes kendi gibi düşünür! Orası da bir gerçek!
İyi, kötü ikilemi de göreceli. Nereden bakıldığına bağlı! Kaleyi kuşatanlar açısından surların yıkılması iyi iken, kale fetih edilince surların tamirini yıkanlar yapar! Yani “İyi” bulunulan yere göre değişir! Zaman ve mekana da görecelidir! Bu nedenle ısrarla Orta Çağ’ dan kurtulmak gereğini söylerim!
“Taraf olmak” konusunda şunu söylerim; herkes kendi algısına taraf olsun! O zaman kendi algısını daha iyi görür, bilir ve içselleştirir! Birey kendisiyle eşit mesafedeki diğer insanlara kendi algısını sadece tavsiye eder! Dayatamaz! Bakın dayatıcıların dayattığı algılar kendi algıları olmuyor; falanca ulu kişi bunu yapmış, falanca ulu kişi bunu söylemiş, falanca ulunun ardındayım, herkes orada olmak zorunda şeklinde…
Uzun vadede kazanç, kayıp dengesiyle işler bu evrensel enerji. Tahterevalli gibi biri iner, diğeri çıkar; sırası gelen diğerine baskı yapar ya da diğerinin sayesinde yükselir. Biri yükselir, diğeri iner! Yani tahterevallinin uçlarında böyle bir durum var! Orta denge, sıratta ise savrulma olmaz! Denge noktasını yükselten orta dengede her iki tarafı da yükseltir! Kendi de yükselir ne alçalır ne alçaltır!
Evrensel işleyişte sefil boyut olarak algılanan Dünya boyutunda artı, eksi; iyi kötü göreceliliğinde algılanan şeyler evrenin bütününe göre çok küçük bir yer kaplar! Evrenin çoğu karanlık madde veya karanlık enerji denen algılanamayan bir şeyden oluşuyor! Yani insan evrende algıladıklarıyla sınırlı hükümler, sonuçlar çıkarıyor! Karanlık madde veya enerji denen algılanamayan şey aslında karanlık değil! Nur gibi; nur, ışıktan farklı olduğundan algılanamaz ve karanlık olarak tarif edilir! Bunu neden yazdım. Evrende sınırlı algılarla yorum yapan veya sonuç çıkaranlar, evrenin çok sınırlı bir yanıyla muhatap! Asıl görünmeyen yanda saklı sırların çoğu! O halde sınırlı verilerle, sınırlı algılarla sonuca varmak ve bu sonucu da diğer insanlara adeta dayatmak zulümdür! Evrendeki algılama boyutlarının neresinde olduğunu kimse kimse için bilemez! Kolaycılık yapanlar kendi algılarını ya da eski zaman algılarını mutlak doğru kabul edip zoraki yaymak, kabul ettirmek ister! Zaten sorun da burada çıkar!
“Kim haklı?” konusunda etki-tepki işler ve kısır döngü devam eder! Çünkü bakışlar görecelidir; evrensel olarak bakanlar, “Kim haklı?” yerine “Hak nerde?” onu arar! Yani “Haklı” aramak yerine “Hak” arar! Bu durumda “Haklı” arayan kavgayı tercih eder! “Hak” arayan ise direnişi! Zalim, mazlum ikileminde kısır döngü devam eder! Bu devrana göre değişir, bir dönem mazlum olanlar, diğer dönem zalim oluverir! Bu enerji akışıyla alakalı. Zalimken yaptıkları, mazlumken karşısına çıkacaktır çünkü! Bu Evrensel şaşmaz kural bazı birden boşalır. Saatin zembereği örneği vermiştim önceki yazılarımda. Sıkışan yay yavaş yavaş boşalarak saatin çalışmasını sağlar eski saatlerde. Bu yay da el ile kurularak potansiyel enerji yüklenir! Eğer saat çok kurulur ve zorlanırsa zemberek boşalır ve yay birden tüm potansiyelini bırakır. Zemberek boşaldı denir ve saat bozulur! Evrensel biriken enerjinin birden boşalması bu saat örneğinde daha iyi anlaşılabilir!
Evrende tekamül var ve bu tekamül seyrinde cehaletten dolayı rol kapma yarışı var! Bunu da önceki yazılarımda yazmıştım. Hırs var insanda bu hırsına yenilir ve kavga çıkarırlar! Kavgada arabulucular genelde dayak yer! Bu da evrenin kendini dengelemesine müdahaleyi istemediğine işarettir! Yani evrenin dengelemesi potansiyel enerjinin boşalmasını gerektiriyor ve bu da kavga ile oluyor ise işleyişe mani olmak mümkün değil! Ya da vazife değil! Mazluma taraf olmak konusu yine önemli! Çünkü mazlum tanımı da göreceli. Bir önceki zalimler, mazlum olabilir! Bir önceki mazlumlar da zalim! Bu nedenle bu tanım sadece çerçeve yapılabilir! Kişiselleştirilemez!
Son tahlilde; insanların özgür tercihleri başkalarına zararı dokunmadığı sürece engellenemez! Gerek de yoktur! Menfaat için kavga verenler zaten kaybetmeye mahkumdur! Zulme rıza gösterenler de zalimdir! Eski kavgaların uçlarından yapışmak da faydasızdır! Evrende yeni dönem başlayacaksa eski döneme ait tüm enerjiler sönümlenmek zorundadır! Buna mani olmak imkansız! O halde arif olan kimsenin vebalini almak istemez! Yani zulme alkış tutmaz! Menfaati için kavga da vermez! Tüm insanların eşit potansiyelde olduklarını bilir ve ona göre kendi potansiyelini muhafaza etmeye çalışır. Potansiyelini başkalarının menfaat davasında harcayıp israf etmez! İnsanın potansiyeli insana lazım! Çar çur etmek veya başkasına kullandırmak iflastır!
İnsanca, “İnsan” onuruna uygun yaşamak ve diğer insanların onurlarına, hukukuna saygılı olmak hedef olsun.
Saygılarımla,
Ahmet Bektaş