Uyumsuzum... Onaysızım...
’En çok neden korkarsın?’ diye sordu. ’Giderken arkamda kırık bir kalp bırakmaktan’ dedi usulca...’
’Peki kırık bir kalp bırakmamak adına kendin olma özgürlüğünden vazgeçebilecekmisin?’ diye sordu.
’Sadece kendimin arzularını yerine getirmek adına sorumluluklarımdan kaçmam doğru olmaz galiba. Bunun adı bencillik olur. En iyisi benim için biçilmiş kadere boyun eğerek yaşama devam etmek. Belki o zaman onaylanırım ve bu hayat yolunda başarılı olabilrim.’
’Çevrenin senden istediklerine karşı çıkma cesaretin yoksa eğer, kolayı seç ve mutlu olacağına , mutlu edeceğine inanıyorsan devam et. Ama unutma, başarı neye ve kime göre? İstersen bir düşün’ dedi .
’Sorumluluklarıma sahip çıkmak, onları yerine getirmekle başarılı olabilirim. Eşimin ve ailemin beklentilerine cevap vermek, çoçuklarımı en iyi şekilde yetiştirebilmek ve işime dört elle sarılarak çalışmakla hayatımın içine güzellikleri doldurabilir, İnsanları mutlu edebilir ve mutlu bir şekilde huzur içinde zamanı geldiğinde ölümün kollarında ruhumu teslim edebilirim.’
Seçimi zaten ortada idi.:)))
Hep vermek en iyisi idi ona göre ve verdi... verdi...verdi...
Kendi isteklerinin önemi yoktu. Yeterki onlar mutlu olsundu. O zaman o da mutlu olabilirdi. Önce ailenin onayladığı bir evlilikle başladı hayata. Onlar daha iyi bilirdi ne de olsa büyüklerdi ve saygılı olmalıydı. Kendisi ne bilebilirdi ki, kendi için neyin doğru olduğunu... Hayat tecrübeleri olan insanları dikkate almak öğretilmişti. Evlilikte kocaya itaat, saygı ve boyun eğmek... O en iyisini bilirdi, onun kafası daha iyi çalışırdı. Eeee sonuçta o bir kadındı ve eksik etekti ne demekse onu da anlamış değildi.
Ve dünya tatlısı bir çoçuk merhaba dedi kollarında...Minik elleriyle yakalamaya çalışırken ellerini o güzel gülücüklerle içine mutluluk doldu. Çoçuğun çoçuğu olmuştu farkında olmadan...Sorumluluklarını canla başla yerine getirmeliydi. Ağır yük altında kalmalıydıki öğrenmeliydi hayatı...Verdi... verdi... verdi...
Birşeyler ters gidiyordu. Verdikçe hep daha fazla isteniyordu. Kimse doymak bilmiyordu. Üstelik takdirde edilmiyordu. Vermek almaktı ya ama o birşey almıyordu. Hep gidiyordu. İsteklerinin önemi yoktu zaten birşey de istemiyordu kendi için. Nasıl istesin ki doğru olmazdı o hep vermeliydi. İçinde bir boşluk vardı ve o boşluk gittikçe büyüyordu. Olsun mutlu etmeliydi, kimseyi kırmamalıydı ama o mutlu olamıyordu. Nedense hep kırılıyordu ve eski bir elbise gibi parçalanıyordu. Parçaları topluyor, birleştiriyor fakat tekrar daha çok parçalıyorlardı. Buz gibi soğukta çırılçıplak üşüyordu. Sıcacık kalbi olmasa donarak ölecekti sevgisizlikten... Tek dayanağı oğlu olmuştu ama onuda koparmaya, uzaklaştırmaya çalışıyorlardı. Güçü yetmiyordu artık tükenmişti. Bir uçuruma yuvarlanıyordu hızla... Kimseyi mutlu edememişti. Oysaki herşeyi yapmıştı ondan istenilenleri gerçekleştirdikçe istekler farklılaşıyordu. Ne onları ne de kendini mutlu edebilmişti. Korkunç bir kabustu ve uyanmak istiyordu.
Bir gün uçurumdan aşağı yuvarlandı tepetaklak... Artık yok olmuştu karanlık uçurumun dibinde ama hala yaşıyordu ne hikmetse...
O ses kahkahalar atıyordu. ’Ailenin onayladığı bir evlilik yaptın mutlu oldularmı? Kocana kayıtsız şartsız itaat ettin. Şımarıklıklarına ve eksikliklerini seninle tamamlamaya çalışırken ona boyun eğmekle onu mutlu edebildinmi? Oğluna iyi bir anne olmak isterken izin vermediler bile...Başarılı oldunmu?’
’İHANETİN EN BÜYÜĞÜ İNSANIN KENDİNE VE DUYGULARINA OLANDIR. Sen ihanetin en büyüğünü yaptın, başkalarını mutlu etmek ve kalplerini kırmamak adına kendi kalbini ve kendini paramparça etmelerine izin verdin...Takdir mi bekliyorsun ZAVALLI ŞULE bunu asla bekleme...’
’Kendin olma özgürlüğünü eline almalısın. Kimseyi mutlu etmek ve kurtarmak için burada değiliz. Sadece kendimiz olabilmek ve özgür olabilmek için buradayız. Yardım etmek mi istiyorsun? O zaman yardım et başkalarınında sana bağımlı olmadan özgür ve kendi olabilmeleri için...’
’Onaylanmak mı istiyorsun o zaman sen olduğunda, onaylanabilmelisin...
Onaylamak mı istiyorsun o , zaman o olduğunda onaylamalısın... Kriterin bu olmalı...’
’Sevmek mi istiyorsun, o olduğunda sevebilmelisin. Sevilmek mi istiyorsun sen olduğunda sevilebilmelisin...’
Ve büyük karar...
Beni ben olduğum için sevmeliler, seçimlerime saygı duymalılar ve bende onları kendi oldukları için sevmeliyim bu yolda ilerleme arzularıma (na)saygı duymalıyım... Eğer, ben olduğumda kırılacaklarsa varsın kırılsınlar. Kimsenin egolarını tatmin etmek için kendimi yok sayamam... ’
Eğer kendimi yaşama özgürlüğüme saygı göstermeyerek, kırılıyorlarsa, benim de yapabileceğim bir şey yok. Sanırım kırılmakta onların seçimi...
PİŞŞT hala uyumsuzum.... Hala onaysızım... Beni onaylıyacak TSE ve İSO belgesi henüz içat edilmedi.
Şule Temel
19 Mart 2000
Dikmen / ANKARA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.