- 579 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kara Kız ve Belalısı (son) S.Kuyumcu
Suzan KUYUMCU
Pati evinden hiç bu kadar uzakta kalmamıştı. Bu hayvan nereye, kime giderdi. Sevimliydi sevgiyle yaklaşan insanlara kolayca sokulabilen yapıdaydı. Onu dışarı şartlarına alıştırmakla hata mı yapmıştım acaba?
İçimden yükselen ses, her zaman savunduğum düşünce doğrultusundaydı.
“Hayır” diyordu, “Hayvanları özellikle kedileri dört duvar arasında yaşlanmasını, sonrasında ölmesini bekleyemezsin. Onun kendi doğasını yaşamasına izin vermelisin”
Köpekler konusu farklıydı. Onları dışarı çıkarıyor, parklarda gezdirirken hemcinsleriyle buluşmalarına olanak tanınıyordu, fakat kediler için aynı şeyi söylemek mümkün değildi.
Pati’nin bana gelişi de oldukça dramatikti. Ona bir araba çarpmıştı ve kısmi felçti. Belden aşağısını sürükleyerek yürürken acı çekiyordu. Onu manevi kızım Deniz önce veterinere götürmüştü. Veteriner iyi bir bakımla iyileşebileceğini söyleyince küçük bir kutu içinde bana getirmişti. Henüz çok küçüktü. Onu biberonla beslemiştim. Altı yedi aylık olunca onunla birlikte bahçeye inmiş; dışarı korkusunu yanında kalarak gidermiştik. Bir süre beraber inip beraber çıkmıştık yukarıya. Daha sonra beşer, onar dakika yalnız bırakarak kendine güvensin istemiştim. Alışmıştı da. Aşılarını yaptırarak dışarı gitmesine izin veriyordum.
Zavallı Pati!
İlk darbe deneyimini Paşa’yla yaşayacağını nereden bilsin. Bir gün Pati eve geldiğinden her zamankinden çok farklıydı. Bir derdinin olduğu belliydi. Onu banyoya soktuğumda sırtını elletmemesi dikkatimi çekince durumun ne olduğunu kavrayabilmiştim. Paşa onu bir yerde sıkıştırmış olmalıydı. Ve Pati günlerce ateşlendi. Ona ağrı kesici ve az miktardaki antibiyotik ezerek zorla da olsa içirmeye çalışıyordum. İki gün sonra bel kısmındaki morluğu görünce veterinere götürdük. Vücudunun birkaç yerinde ciddi yaralar olduğunu söyleyince kullanmış olduğum antibiyotiğin dozajını çoğaltarak içirmeye devam etmemi istemişti.
Pati’yi ilk deneyimi, veterinerlik yapmıştı. Daha sonrasında hep korktu. Başlangıç için kötü bir deneyimdi. Fakat her şeyin iyi bir tarafı daha olurdu her zaman. Zorlukla oluşan başlangıç ondan sonrakileri kolaylaştıracaktı. Zamanla Paşa’yla baş etmeyi de öğrenmiş dar alanı sahiplenmişti. Artık başının çaresine bakabileceğini bilsem de aklım yine de onda kalıyordu.
Kediler suyu sevmeyen hayvanlardı. Fakat bu bilindik olay Pati için geçerli değildi. Birisi ne zaman banyoda olsa, bende yıkanacağım, diye ağlayan bir hayvandı. Benim gibi yağmurlu havaları o da çok seviyordu.
Pati’nin birkaç gün ortalarda görünmemesi bütün ilgimi ona yönlendirmişti.
Yoktu Pati…
Onun yok oluşuyla savunduğum tezi sorgulamaya başlamıştım. Bir hayvan dışarıda yaşayacaksa özellikle dişi kedilerin kısırlaştırılması gerektiğine olan inancı reddeden ben; Kara kız ve yavrularını izlerken bu düşüncemi bir kez daha gözden geçirmeme neden oluyordu. Zira onun yeniden hamile kalması an meselesiydi.
Kara kızın bütün yavruları artık toprak üzerindeydi. Karton kutuların üzerinde, mukavvaların arasında birbirlerini kovalıyor oyun oynuyorlardı.
Her zamanki gibi o sabah da yavrulara süt, anneye mama indirmiştim. Kara Kız beni görür görmez sırtını kamburlaştırıp tıslamaya başladı. Her an üzerime atlayacak gibiydi. Onu bu kadar öfkelendiren neydi, doğrusu anlam veremiyordum. Neredeyse on gündür onlara bakmaya çalışıyordum. Asiliğine rağmen, beni tokatlayıp yaralamasına rağmen kendilerden vazgeçmeyen halimi anlasın istiyordum. Ama onda minnet duygusu hiç oluşmamıştı. Özellikle bu sabah bütün asiliği, hırçınlığı üzerindeydi. Sütü ve elimdeki mamayı yuvasına kadar götüremedim. Yanıma toprağın üstüne koydum. Bütün yavrular bana doğru koşmaya başlamıştı. Bunu gören Kara Kız, öfke yüklü gözlerini gözlerime dikmişti. Korku vardı sanki bu bakışlarda. Bir süre bakıştık. Sözüm ona onu yatıştırıcı sözler sarf ediyordum. Korkudan tabii…
Yavrular kaptaki süte abanmışlardı. Kara Kız başlarına geçip yanlarına oturdu. Bu boşluktan yararlanıp yuvalarındaki kirli örtüyü çekip aldım. Yerine temizini yerleştirecektim.
Fakat o da ne?
Çektiğim örtüden karton kutunun içine bir şey yuvarlanmıştı. Bu gürültülü yuvarlanış ufak bir çığlığı da beraberinde getirmişti. Korkuyla irkildim. Kara kız soluğu yanımda almıştı. Kutuya daha fazla yaklaşamıyordum. Bulunduğum yerden başımı uzatıp ne olduğunu görmeye çalıştım. Fakat Kara Kız aniden yuvanın içine dalmıştı. Bir süre oradan çıkmadı. Daha sonra gördüklerim dehşet vericiydi. Kara Kız ensesinden yakalayıp yuvasından çıkardığı yavrusu kan revan içindeydi. O yavruyu benim yanıma kadar getirip toprağın üzerine koydu. Sonra onu yalamaya başlamıştı. Beyazlı siyahlı, içlerinde en besili ve büyük olan yavru anlaşılan bir erkek kedinin saldırısına uğramıştı. Kahrolası, onu boğarak öldürmüştü.
Gözlerim hipnoz olmuşçasına yerdeki cansız bedendeydi. Kara Kız çaresizce onu yalamayı sürdürüyordu. Korku dolu gözleri zaman zaman benimle buluşuyor, sonra yavrusunu yalamayı sürdürüyordu. Öfkesi dinmiş yerine acıyı yüklemişti sanki. Yavrularına bakıyor, yan duvara bakıyor, yerde yatan cansız beden bakıyor sonra dönüp benim yüzüme bakıyordu. Sanki yardım istiyordu. ‘Ben tek başıma başaramayacağım, lütfen yardım et’ diyordu o bakışlar. Çaresizdi. Bir ana olarak onun ne hissettiğini bilmemem mümkün müydü ki… Denetimsiz acının bütün izlerini Kara Kızın yüzünde, davranışlarında görebiliyordum. Gözleri duvarla yavruları arasında gidip gelirken,‘Artık buralarda duramam’ diyordu sanki.
Ne yapacağımı bilemiyordum. En az Kara Kız kadar çaresiz hissetmiştim kendimi. Yavrular ise sütlerini içmiş yine sağa sola dağılarak oyun oynamaya başlamıştı.
Kendimi toparlar toparlamaz o manzarayı orada bırakarak soluğu yukarıda almıştım.
Bizim binada her katta bir daire bulunuyordu. Üç de balkonu vardı. Bu yüzden binanın yer tarafını görebilmek mümkündü. Elimi yüzümü yıkayıp balkona çıktım. Kara Kız yavrularının başındaydı.
Ben ne yapabilirdim bunu düşünüyordum. Fakat bir şeyler yapmalıydım.
Birden hayretler içinde kaldım. Kara Kız gri renkte olan yavrusunu ensesinden yakalayarak duvarın üzerine atlamıştı.
“Eyvah, eyvah, bunlar nereye gidiyor?” dedim ufak bir çığlık atarak. Tam bakışlarımı çekiyordum ki Paşa’nın başıboş yavruların yanına doğru ilerlediğini fark ettim.
Korkudan bayılacak gibiydim.
“Hemen bir tas su getirmeliyim” dedim kendi kendime. Banyoya koşarak bir tas suyla balkona koştum. Fakat bu sefer daha büyük şaşkınlık beni bekliyordu.
“Tanrım! Bu nasıl olabilir?”
Paşa yerdeki diğer yavruyu ensesinden yakalamış, az önceki Kara Kızın gittiği yöne doğru götürüyordu. O gözden kaybolur kaybolmaz Kara Kız yeniden göründü. Yerdeki son yavrusunu yakalayıp duvarın üzerine atladı. Ağzının altındaki yavru kendisi gibi simsiyahtı. Annesinin ağzında ana rahmindeki cenin gibi duruyordu.
Hemen diğer balkona geçtim. Nereye götürdüğünü merak etmiştim. Karşı komşunun bina kapısı paspasla aralanmıştı. Belli ki havalansın istemişlerdi.
Kara Kız ve Paşa yavruları yine o binanın kapısından içeri bıraktılar. Yarı aralık kapının önüne uzanıp yatmışlardı.
Hemen aşağıya inerek binadan içeri girmiştim. Komşu kadının olanlardan haberi yoktu. Bahçedeki çiçeklerini korumak amaçlı, onları merdiven altına yerleştirmişti. Yavrular saksıların arasında birbirleriyle oynamaya başlamışlardı bile. Doğrusu hayat onlara güzeldi.
Komşu kadın duyunca büyük bir panik yaşadı.
“Ben bunların arkasında bıraktığı diğer kedileri bile bahçemden henüz temizleyemedim. Bu yavrular asla burada kalamazlar” dedi.
Onun evinde yirmi yaşında hasta bir kedisi vardı zaten. Bunun yanı sıra evin genç kızı Sosis de vardı. Doğrusu bunlar onun için yeterliydi.
“Bunları kutuya koyup yine sizin bahçeye götürelim” dedi.
Bunun iyi bir fikir olmadığını biliyordum. Artık o dar alan yavrular için tehlike demekti.
Şimdi üç yavru benim evimde. Balkonda onlar için yuva yaptım. Siyah’ın adını Gece, grinin adını Mercan, beyazlı- siyah olanın adını Leydi koyduk. Yavruları anneden ayırmak oldukça sıkıntılı bir süreçti. Bu sıkıntılı süreç kendimle ilgiliydi. Annelerini alamadım elbette. Fakat Kara Kız yavrularını hala o apartmanın içinde, bıraktığı yerde olduğunu sanıyor. İki üç gün süren arayıştan sonra şu an içi rahat. Paşa’yla birlikte o kapının önünden ayrılmıyor.
Yavrularımız şimdi bir buçuk aylık. Mercan’a için talip çıktı. Yakında onu yeni eviyle buluşturacağız.
Pati’mi?
O hala ortalarda yok. Belki de Paşa’dan kurtulamayacağını anlayıp farklı bir güzergahı tercih etti. Belki yeni bir sevgiliye doğru yelken açtı. Bunu hala bilmiyorum.
Eğer Pati gitmemiş olsaydı, yavruların bende olma şansı ne kadar olabilirdi ki?
Kimi kez yaşam, birilerine kapıyı kapatırken aynı kapıyı başkaları için aralıyabiliyordu.
SON
YORUMLAR
Yürekten kutlarım değerli arkadaşım Suzan Hanım.
Bu öykünüz o kadar güzel kaleme alınmış ki; pırıl pırıl dilimiz
nakış nakış işlenmiş...
İyi ki varsın ve iyi ki yazıyorsun arkadaşım.
Selam ve saygılarımı yolluyorum uzaklardan can arkadaşım...
direnis tarafından 5/30/2013 4:49:13 PM zamanında düzenlenmiştir.