- 613 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sokrat ile Meraklı Eşek Arısı-26(Son Bölüm)
(Önceki bölümün devamı)
Meraklı: Hakikati aramak çok mu önemli?
Sokrat: Başkaları için olmasa bile benim için öyle. Çünkü benim hakikati aramaktan başka hiçbir tutkum olmadı. Hakikat silinemez, sadece biraz karartılabilir. O karartı da uzun ömürlü olamaz. Bir gün mutlaka hakikatin ışığı kendini gösterir. Hakikati anlamada, görmede rehberim bilgidir. Bu rehber, kişiyi er veya geç ama mutlaka hakikate ulaştırır.
Meraklı: Bilgiye çok önem veriyorsun. Bunu bilgi elde etmek için çaba harcayarak gösteriyorsun. Öte yandan elde ettiğin bilgiyi insanlarla paylaşıyorsun. Bilgilerini kendine saklasan daha iyi olmaz mı?
Sokrat: Olmaz. Böyle yapan kişinin erdemli olması ve dolayısıyla ahlâka uygun davranması da mümkün değildir. Çünkü ahlâklı yani erdemli olmak demek bilgili olmak demektir. Ayrıca erdemli kimse, mutlu bir hayat süren kimsedir. Buradan şu çıkarıma varabiliriz: Erdemli ya da ahlâklı olmakla, mutlu bir hayat sürmek aynı şeydir. Bilgi edinmeli ve edindiğimiz bilgiyi de paylaşmalıyız. Bunu yaparken de ölçüyü kaçırmamak gerekir. Zira az bilgi eksikliktir, kararında bilgi yeterlidir, çok bilgi ise bıktırıcıdır.
Meraklı: Bilgi sahibi olan herkes senin gibi mi düşünüyor?
Sokrat: Sanmıyorum, ama düşünmeli diyorum. Bu konu ile ilgili olarak sana bir olay anlatmamı ister misin?
Meraklı: Can kulağı ile dinliyorum.
Sokrat: Bir bilgeye sohbet sırasında “Birkaç sene önce ölen filanca kişi çok bilgili bir insandı.” Dediklerinde bilge sorar: “Bilgili olduğunu nasıl anladınız?” , “Gece gündüz okurdu, bilgili bir insan gibi görünürdü ve kendisi de bilgili olduğunu söylerdi.” Dediklerinde, bilge “ Bilgilerini sizinle paylaşır mıydı?” Diye bir başka soru sorunca aldığı cevap “Hayır paylaşmazdı. Ölünce bilgileri de kendisiyle birlikte mezara gitti.” Olur. “Bana o kişinin mezarını gösterin!” Der bilge. Gösterirler. Mezarı kazar, çıkardığı kemikleri gösterip kalabalığa sorar: “Bu kemikler, o bilgili dediğiniz kişiye mi ait?”, Hep bir ağızdan “Evet, ona ait.” Diye cevaplar kalabalık. “Yaklaşın biraz daha ve mezarın içine bakın bakalım, buraya götürdüğünü söylediğiniz bilgilerini de kemikleri gibi görebilecek misiniz?” Diye bir kez daha sorar bilge. Tabii mezarda kemik ve topraktan başka bir şey gören yoktur. Bunun üzerine bilge son noktayı koyar ve der ki: “Tek kişilik yani başkalarıyla paylaşılmamış olan bilgiyi mezar bile kabul etmez.”
Meraklı: Bilginin paylaşılmasının önemini ve bilge kişi ile cahil arasındaki farkı anlatan güzel bir örnek verdin.
Sokrat: Cahilin sadece bilgisi eksik değildir; muhabbeti yavandır, sevgisi sığdır, dostluğu kısadır. Filozof ya da bilge her şeyi eleştirmeli, irdelemeli. Her şeyden şüphe etmeli. Gerçek değer taşıyan şey bilgidir, insanın kendi kendisi hakkındaki bilgidir. Kişi öncelikle kendini bilmelidir.
Meraklı: İnsanlar bilgi edinmektense mal-mülk edinmeyi tercih ediyorlar.
Sokrat: Bazılarına dedim ki: “Boynunu, kollarını altınla dolduracağına kafanı bilgi ile doldur. Altın harcanır gider, bilgi sen ölünceye kadar kalır ve gerektiğinde sana yardım eder.”
Meraklı: Bu verdiğin örneğe bakarsak, insanlığın geleceğioldukça karanlık görünüyor. Yanılıyor muyum? Yoksa hâlâ ümitli mi olmalıyız?
Sokrat: Yanıldığını düşünüyorum. Mesela, bir avuç çakılı yetişkin bir insana ver ve ne yaptığını gözle. Büyük bir ihtimalle kızar ya da şaşırmış bir yüzle sana bakar. Bir avuç çakılı bir çocuğa ver ve yüzündeki sevinci izle. Demek ki bu dünyada hâlâ bir avuç çakılla bile sevinebilenler var! Öyleyse insanlığın geleceği için ümitli olmak gerekir.
Meraklı: Bu açıklaman bana komik bir olayı hatırlattı. Belki de konuyla pek fazla bir ilgisi yok, ama bende yarattığı çağrışım bu. İzin verirsen anlatayım!
Sokrat: Seni dinliyorum.
Meraklı: Evin kedisi artık iyice yaşlanmıştır. O nedenle zamanının önemli bir kısmını yatarak, uyuyarak geçirmektedir. Evdeki fareler cirit atarken, o bunları görmezliğe gelmektedir. Sonunda fareler işi kediyle alay etmeye kadar götürürler. Bunlardan minicik muzip bir fare tembel ve yaşlı kediye bir oyun oynamaya karar vermiştir. Ucunda boş bir teneke kutu bulunan ipi fark ettirmeden kedinin kuyruğuna bağlar ve olacakları görmek için bekler. Derken kedimiz uyanır ve biraz ilerisindeki yiyeceklerini yemek için harekete geçer. Tabii teneke kutudan da sesler gelmeye başlar. Sesleri duyunca korkar ve kendisinden hiç beklenmeyen bir hızla kaçar. O kaçtıkça teneke kutunun sesi daha da artar. Bu arada birkaç tane vazoyu kırar, bir tane de saksıyı devirir. Gürültüyü duyan ev halkı hemen oraya koşar. Bu koşuşturmacanın çıkardığı gürültü kedinin daha çok korkmasına neden olduğu için çareyi bir koltuğun arkasına saklanmakta bulur. Oradan etrafa baktığında duvar dibinde kendisine kahkahalarla gülen minik fareyi görür. Farenin kendisine bir oyun oynadığını anlar ama artık çok geçtir.
Sokrat: Kediye nanik yapan farenin ya aklından zoru vardır, ya da arkasında kaçabileceği bir delik.
Meraklı: Haklısın. Nitekim öfke ile kedi fareye karşı saldırıya geçtiğinde o hemencecik arkasındaki delikten içeri kaçar.
Sokrat: Bazen bize düşmanımızı seçme hakkı verilir. Bu durumda yapacağımız seçim de zekâmızın derecesini gösterir. Kısacası seçilmiş düşmanımızın bizden zeki olmaması gerekir. Verdiğin örnekte farenin kediye karşı bir üstünlüğünün olduğu görülüyor.
Meraklı: Seninle ilgili bir gazete haberi okudum. Yunanistan’da, Atina’da kurulan temsili bir mahkeme, 25 asır sonra senin masum olduğuna karar vermiş. Yani seni beraat ettirmiş. Bu haber seni sevindirdi mi?
Sokrat: Hayır. Böyle bir haber beni pek ilgilendirmez. Çünkü ben zaten bir suç işlememiştim. 25 asır önce bir mahkeme beni ölüme mahkûm etti diye suçlu sayılamayacağım gibi, bu mahkeme beni beraat ettirdi diye de suçsuz sayılamam. Bu konuda asıl mahkeme benim vicdanımdır ve en doğru karar da onun verdiğidir.
Meraklı: Senin bir manyak olduğunu söyleyenler bulunduğu gibi, bir peygamber olduğunu iddia edenler de var. Onları böyle düşünmeye sevk eden bu ilginç görüşlerin olsa gerek.
Sokrat: Bana manyak diyenlere kızamam, peygamber diyenlere de teşekkür edemem. Çünkü ben ne isem oyum ve ne olduğumu da çok iyi biliyorum. Belki de diğer birçok insandan farkım kendimi bilmiş olmamdır. Kişi daima kendi olmalıdır; kendini tanımalıdır. Bunun için kendinle konuş; hatta saatlerce sohbet et içindeki “ben” ile. Kendine soru sor, cevabını ver, eleştir; bazen öfkelen. Ama asla kendini aşağılama.
Meraklı: Kendimizi tanımak çok mu önemlidir.
Sokrat: Evet. Kendimi tanıyamıyorsam, başka insanları tanımamı benden bekleyemezsin.
Meraklı: Bir insanın hep kendi ile uğraşması biraz da sıkıcı değil midir?
Sokrat: Haklısın. Bazen kişi diğer insanlardan hatta kendisinden kaçmak ve saklanmak isteyebilir. Onun için kendimize kaçabileceğimiz, saklanabileceğimiz bir yer bulmalıyız. Burası bir ağaç altı, bir mağara, bir gemi kamarası, bir hapishane hücresi veya iyi ve kötü taraflarımızla bizi içine alabilecek bir gönül olabilir.
Meraklı: Bundan sonraki hayatım için bana ne tavsiye edersin?
Sokrat: Yaşamak bir sanattır; daha doğrusu iyi ve doğru yaşamak istiyorsak, yaşamayı nihai amacı mutluluk olan bir sanat olarak görmemiz gerekmektedir. Bizi mutluluğa, kendimizi gerçekleştirmeye götürecek olan yol da erdemdir, bilgidir. Kişi nasıl yaşaması gerektiği sorusu üzerinde düşünmeli. Bunu yapmıyorsa o kişi değersiz ve dolayısıyla mutsuz bir yaşam sürecek demektir. Hayata aldığından daha fazlasını, hiç olmazsa aldığın kadarını vermek zorundasın; hayat sen sömüresin diye var değil.
Meraklı: Hayat bazen karşımıza sürprizler de çıkarabiliyor.
Sokrat: Denize hayat veren gelgittir. Gelgitlerin seni korkutmasın. Hayat, yaşaması için herkesi çağırır, ancak sadece bir kere. Bu çağrıyı bazıları duyar, çağrıya uyar ve yaşar; bazıları duydukları halde duymazlığa gelirler, bazıları ise her bakımdan sağır oldukları için hiç duyamazlar.
Meraklı: Hayat artık bana bir başka görünür oldu. Ondan haz duymaya başladım. Eskiden de hayattan zevk aldığımı zannederdim, oysa şimdiki bambaşka! Bir de ölüm olmasa!
Sokrat: Hayat, hayat dolu; görmüyor musun? Ölümle, ölülerle uğraşmayı bırak; hayata bak! Hayat, gerilmiş bir ip gibidir. Gerilir, gerilir ve nihayet ip kopar. Kopunca da hayat biter. O kadar basit işte! Öncelik sırası yaşamakta değil, daima ölümdedir. Çünkü doğar doğmaz ölmeye başlar her canlı. Ölmenin çok gülünç olduğunu söylüyor değerli bir yazar; sanki yaşamak öyle değil!
Meraklı: Öldükten sonraki hayatın bilinmezliği de biz insanları endişelendiriyor.
Sokrat: Galiba nereden geldiğimiz değil de nereye gideceğimiz bizi daha çok ilgilendiriyor. Oysa gideceğimiz yer de geldiğimiz yer değil mi?
Meraklı: Sohbeti bitirelim mi Sokrat?
Sokrat: Ne dedin? Bunu söyleyen sen misin?
Meraklı: Evet, benim. Çünkü senin iyi niyetini yeterince istismar ettiğimi düşünüyorum. Hem senden öğrenmek istediğim birçok konuyu da öğrendiğimi sanıyorum. Bilgi okyanusundan aldığım belki de sadece bir damla, ama bunu bile hazmetmeye çalışmam gerek. Geleceğimi belirlerken bana yol gösterecek olan verdiğin bu bilgileri, silinmemek üzere belleğime kazımalı ve sindirmeliyim.
Sokrat: Aldıkların ne kadardır bilemem. Yalnız, ne kadar olursa olsun edindiğin bilgilerden sadece kendin değil başkaları da yararlanmalı. Bundan sonraki hayatında insanları bilgilendirmeye çalışmalısın. Bunu yaparken onlara karşı alçakgönüllü ol ve bilhassa sabırlı davran.
Meraklı: Bilginin ne kadar önemli olduğunu artık çok iyi anlıyorum.
Sokrat: Doğruyu bilen doğru davranır. Doğru bilgi doğru eylemi gerçekleştirir. “Bilgi ülkesinde pasaportsuz dolaşmak istiyorum, ama ne mümkün!” Diyen birisiyle karşılaşırsan bil ki o, bilgiyi kendi tekellerinde tutmaya çalışanlardan yakınmaktadır. Bilgiyi yaymanın yollarını, çarelerini aramalıyız. İnsanları özellikle bilgisiz bırakmak isteyenler de vardır. Mesela, baskıcı rejimler gücünü halkın cahilliğinden ve yoksulluğundan alırlar. Bunu bildikleri için de halklarını bilgilendirmek ve zenginleştirmekten kaçınırlar.
Meraklı: Bilginin gücü demek ki bazılarını da korkutabiliyor!
Sokrat: Evet öyle. Sevgili dostum Meraklı, sohbetimizi birkaç bilgi cümlesi ile tamamlamak istiyorum: “Bilen insan kötülük yapmaz. Bilgi ruhun gıdasıdır. Kendini bil. Sadece bir iyi vardır, bilgi; ve sadece bir kötü vardır, cehalet. “(s) Hoşça kal.
Meraklı: Teşekkür ederim. Ben de sana senin bir cümlenden esinlenerek veda edeceğim: Burada yollarımız ayrılıyor. Senin yolun sana, benimki de bana. Ben acının-mutluluğunun, güzelliğin-çirkinliğin ve iyinin-kötünün birlikte bulunduğu dünyama, sen de ruhlar alemine gidiyorsun. Güle güle sevgili dostum Sokrat!
---- BİTTİ ----