- 1182 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Merhaba...
merhaba
Benim adım Ruhî...
Kocaman okyanusları aşıp, yabancısı olduğum, hiç bilmediğim bir limanda soluk almış, son durağımın burası olduğuna kanaat getirince gemimi bu limana demirlemiştim.
Bu benim gibi karaya ilk adım attığı anda; şaşkın şaşkın bakarken nereye basacağını bilmeyen biri için bulunmaz yol göstericiydi.
Onunla tanışmamız da böyle başlamıştı.Bir akşam üzeri beni alıp evine konuk etmişti. Sonra da iyi anlaştığımızı görünce uzun bir dostluğun temellerini atıp aynı evde yaşamaya başlamıştık.
Yeni tanıştığımız zamanlarda her şeyini anlatırdı bana. Bende ona anlatırdım. Uzakta kalan sevdiklerimden bahsederdim.Bir daha onları görüp görmeyeceğimden. Benim de endişelerim bu doğrultudaydı. Ama en azından onun gibi bir dosta sahip olmuştum. Hem evinin kapılarını açmıştı bana; hemde yüreğinin...
Aslına bakarsanız o da tıpkı benim gibiydi. Kendi içinde yaşadıklarını bir türlü kimseyle paylaşamıyordu. Bazen çok neşeli güler yüzlü biri oluyordu; cıvıl cıvıl. Bazen de ağzını bıçak açmıyordu niyeyse. Böyle zamanlarda soru sormaktan çekinirdim doğrusu. Bilirdim ki o cevabı hiç alamayacağım. Uzun susuşları vardı. Kendini bir zırhın içine saklıyor, kalın duvarları olan bir hücreye kilitliyordu. İstiyordu ki; konuşmadan anlasınlar. Bazen susuşundan, oturuşundan,bakışından, yürüyüşünden. Ya da adı her neyse işte...
Onu daha önce hiç bu kadar karamsar görmemiştim. Gözleri bir okyanusun en dibine kadar dalıyor. Sonra saatlerce orada kalıyordu. Sabit kalmayı nasıl başarıyordu bilmiyorum ama. Başarıyordu işte...
Bazen belli belirsiz bir şeyler dudaklarında beliriyor. Ha konuştu ha konuşacak diye beklerken o dudaklarını yine büzüyordu. Bekliyordum. Sadece bekliyordum; sabırla...
Gündüzleri o da benim gibi pek dışarıya çıkıp gezmeyi sevmiyordu. Akşamları da aynı odada yatıyorduk. Ben sessizliğimin içinde hayaller kurma peşindeydim. Sevdiklerimi yanıma alacaktım. Ve bir daha hiç ayrılmayacaktık. O ise sürekli kitap okurdu. Bir günde iki kitap bitirdiğine şahit olmuştum. Bazen kalemi alır eline bir şeyler çizerdi. Gelin görün ki; benim kadar meraklı biri bile o sayfaları açıp da acaba ne çizmiş diye bakmamıştım...
Bazı günler arkadaşları ile buluşuyor eve geç geliyordu. Nefesinde içki kokusu hafif de olsa belirgindi. Sonra kendini kanepeye doğru bırakıyordu.Hemen hemen her gece rüyalar görüyordu. Bunu biliyorum; ne dediği anlaşılmasa da sayıklayıp duruyordu.
Ben yine her zaman ki yerimde oturuyordum. Yemeğimi yemiş; kendi uydurduğum, beni mutlu eden hayal kurma işlemim bitmiş, televizyon izlemeye başlamıştım.O da odanın içinde dolanıp durmaya başladı.Bir şeyler söylemek istiyordu. Bir iskemle alıp karşıma oturdu. Mutlu oldum. Çünkü kaç zamandır ilk defa konuşmak, paylaşmak istiyordu.
Bana o kadar çok şey anlattı ki. Sanırım son günlerde onun en yakın dostu olduğumu hissettirdiği için mutluydum. Ama anlattığı, dertleştiği kişi ben değildim. Gözlerime bakarken baktığı ben değildim. O cümlelerin içinde farklı manalar vardı.Özlemlerini, endişelerini, olacakları, olmayacakları tek tek sıraladı. Önce elini omzuma koydu.Sonra da başını yasladı.
Biliyordum ki; benim yerimde olmasını istediği kişi farklıydı. Elini tutup gözlerinin içine bakarak anlatacağı, başını benim omzuma değil de o özlemini duyduğu kişinin omuzlarında olmak istediğini ikimizde biliyorduk...
Ne kadar zaman öyle kaldığımızı bilmiyorum ama; yüreğinden geçenleri tahmin etmek zor olmamıştı...