- 1306 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Cennet Kuşları
Evde oturmaktan sıkılmıştım.Oyuncaklarımla oynamaktan da zevk almıyordum.Adı üstünde oyuncaktılar işte.Bana hiç bir şey öğretmiyorlardı. Bir çok sorum vardı ama cevabını bulamıyordum. Bu yüzden de sık sık anneme müracaat ediyordum.Yine aklıma takılan bir sorunun cevabını almak için mutfağa gittim.Ocağın başında öğlen yemeğini pişirmekle meşguldü. Kızacağını bile bile sorumu sordum.
’Anne, yıldızlar kaydıkları zaman mı doğuyorlar yoksa doğarken mi kayıyorlar gökyüzünden?’
" Çocuk aklınla bu gibi illet sorular sorma bana, çekil ayağımın altından!"
Eh sormadan nasıl öğrenecekti isem artık... Henüz altı yaşındaydım bütün gün evdeydim.Sokağa çıkmak, arkadaş edinmem yasaktı.Sadece Yücel Abla’ya gitmeme müsaade edilmişti.
İyi ki de komşumuzdu Yücel Abla.Beni en iyi o anlıyor, her sorumu bilsin ya da bilmesin cevaplamaya çalışıyordu.
Yine bir gün;
" O kadar yağmur yağıyor ama bulutlar neden hiç paslanmıyor Yücel Abla?" Diye sordum.
Yüzüme bakıp içini çekti ve " Ya sabır "dedi.
"Ya sabır, ne demek Yücel Abla?"
"Yani şey demek... Allah’ım bana güç ver. "
" E, niye Allah sana güç versin ki? Tabağına konulan yemeğini ye bitir zaten güçlü olursun.Annem, her gün tabağındaki yemeği bitirirsen çok güçlü olursun, diyor da."
Bir kahkaha atıp yanaklarıma öpücük kondurdu.Çok uzun ve parlak saçları insana huzur veren oldukça güzel bir yüzü vardı. İyi ki komşumuzdu onu çok seviyordum.
Bana anlattığı masalları, geceleri uyumadan önce hafızamda canlandırıp uykuya dalıyordum.
Fakat Yücel Ablam başka semte taşınca sorularım cevapsız, uykularım masalsız kalmıştı.
Masal dinlemeye bayılıyordum.Ancak nerde bende öyle masal anlatıp uyutacak anne...
Bu yüzden kendi masallarımı kendim üretmeye başlamıştım.
Bir varmış bir yokmuş demek yetiyordu bana. Ondan sonrası çorap söküğü gibi geliyordu.
"Susturabilene aşk olsun! Sabahtan başlıyor,akşam sen gelene dek devam ediyor. Bir şey söyle bu çocuğa artık tahammülümü zorluyor.Zaten işim gücüm başımdan aşkın.
Yeter be!"
Duyan duymayan üvey evlat olduğumu zannederdi.Her fırsatta beni, babama şikâyet ediyordu. Ya biraz masal anlatmanın nesi kötüydü anlayamıyordum. Çocuk kalbim inciniyordu ama annem farkında bile değildi.
Neyse ki, babam çok akıllı adamdı da onu sakinleştirmeyi başarıyordu.
Masallarımı gökyüzüne bakmadan üretemiyordum.İlla ki başımı kaldırıp o uçsuz bucaksız ülkeye bakmam gerekiyordu.Yaz, kış hiç fark etmiyordu
.Karyolam odamdaki pencerenin karşısına yerleştirilmişti. Yücel Ablam gittikten sonra gökyüzünden başka arkadaşım da kalmamıştı.Bazen ay’a bakıp göz kırpıyordum. Sanki o da bana gülümsüyordu.
Yatağımın içinde oturup saatlerce o güzel ülkeyi izleye izleye düşlere dalıyordum.İçinde rengarenk kelebeklerin uçtuğu ve annemin cennet kuşları diye tabir ettiği minicik serçelere ’beni de cennete götürün’ diye sessizce yalvardığımı çok iyi hatırlıyorum.
Masallarım bittikçe büyüyordum, sorularım arttıkça hayatı öğreniyordum.
Annem, babam kısaca çevremdeki herkes yaşlanıyor ben çocukluğumdan ayrılıyordum Gökyüzü ile vedalaşıp yeryüzüne dönüyordum.
Dönmez olsaydım keşke...
Yeryüzünü hiç sevemedim. Çünkü yeryüzü de beni sevmedi.
Bir kış akşamıydı. Sobanın başında oturmuş, pişen kestaneleri kabuklarından sıyırıp ağzıma atıyordum.Dilim yansa da çabucak yemek isteğimi bastıramıyordum.
Dışarıda çok şiddetli fırtına vardı ve sanki fırtına bizim evin bacasına girip saklanacakmış bir daha da çıkmayacakmış gibiydi. O akşam babam huyu olmadığı halde, erkenden uyumuştu.
Oysa kış akşamları kestane yemeden asla uyumazdı. Annem elindeki tığ ile dantel örüyor bir yandan da mırıldanarak şarkı söylüyordu. Kömür sobamız kömürleri yakarken çıtır çıtır ses çıkarıyordu.Kestanelerin pişerken çıkardığı ses ile aynıydı.
Ne zaman uyudum, ne zaman öksüz kaldım hatırlamıyorum.Hafızamda olmayan tek an o gece evimizin yandığı ve annem ile babamı kaybettiğim an’dır.
’
O kadar yağmur yağıyor ama bulutlar neden hiç paslanmıyor?" sorusuna ise hâlâ bir yanıt bulamadım fakat ne zaman başımı kaldırıp gökyüzüne baksam, cennet kuşlarının kanat çırparak uzaklaştıklarını görüyorum.
Nurcan TALAY
20.05.2013
Saat:21:55
YORUMLAR
Çok güzel bir yazı,tam benlik çok kısa sürede çok şey anlatıyor. Dilerim yazıda anlatılan ölüm kurgudur. Çünkü çok acı bir olay.. Eğer kurgu değilse Allah sabırlar versin. Sana, kızım demek istiyorum. Zannederim benim kızım yaşındasın...
Sevgili kızım, daha önce annenin saçına sakız yapıştırdığını biliyorum...
Sevgiyle kal..