- 923 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Güven
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Güven
Bana güvenme, kendine güven!
Neden insanlar kendine güvenmek yerine güvenilecek dal arar?
Güvenilecek dal arayanlar kendileri güvenilecek dal mıdır?
Güven veya güvensizliğin nedenini insan kendinde arasa bulacak!
Gayet basit kendisi güvenilecek biri ise güvenli bir dal aramaz! Yani güvenli dal arayanın kendine güveni olmadığı açıktır!
Güven konusunda ilk adım kişinin kendine güvenmesi. Sonrası gelir! Bakınız kendine güvenen zaten başkasına güvenme ihtiyacı duymaz! Çünkü güven konusunu halletmiştir!
O halde güvenmek veya güvenmemek konusunda kişinin kendine güvenmesi anahtar!
Kendine güveni sağlama açısından ilerleme kaydeden birey, güven konusunu da halleder!
İnsan kendine nasıl güvenecek? Cevaplanması gereken soru bu!
Kişisel gelişimcilerin sık kullandığı bir söylemdir “Kendine güven!” peki, nasıl?
Bebeklikten başlar geri kalmış toplumlardaki kendine güvensizlik aşısı! Kendine güvenenlerin yanlış yolda olduğu her fırsatta öğretilir! Bu neden yapılır? Toplumu yönlendiren öğretilerin üzerinden gelir sağlayan bir tabaka vardır! Bu tabaka egemenlerin toplumu sekilendirilmesinde bilerek veya bilmeyerek aracılık eder! Bu tabaka “Güvenilir” olarak kabul edilir! Öğretisi de zaten “Güvenilir” öğretidir! Yoksa değil midir? Sorgulayan da “Hain”dir! Yoksa değil midir? İşte bu sarmal, bireyin kendine olan güveninin sıfırlanmasına yol açar! Güvenilir bilgi, güvenilir kişi, güvenilir hoca, güvenilir koç, güvenilir Internet arayışına düşer insanlar! En güvenilir kaynaklar olarak “Kutsal” öğretiler görülür! Bu öğretilerin de aracıları vardır! Bilgiler, aracılara uğramadan, aracıların süzgecinden ve anlayışından geçmeden “Doğru” kabul edilmediği için bu kaynaklar da verimli kullanılamaz! Bu güvenilir kaynaklar, ne kadar güvenlidir? Ya da bu güvenilir kaynaklar, bireyi sınırlayıp belli öğretilere sıkıştırdığında birey gelişebilir mi? Elbet gelişemez!
Hala kendine güvenmek nasıl olacak sorusu tam cevaplanmadı!
Birey daha bebekken kendi dışında güvenilir kaynağa mahkum edildiği için kendine dönemez! Yunus’un “İlim kendin bilmektir!” sözünü dahi ezber edip güzel söz olarak kabul edince kendince fazilet edindim sanır! Yunus’u da güvenilir görür! Oysa Yunus ilim güvenilecek kaynak bulmaktır demiyor; “İlim kendin bilmek!” diyor! Yani kişi hem kendini bilecek, hem de kendi bilecek! Bireye bir aracı ücret mukabilinde kendini anlatmayacak, birey kendi bilecek! Bu kendi bilmek veya kendini bilmek; toplumsal öğretiler yüzünden aracılara verilmiş! Bilici başları türemiş! Bu her alanda var!
“Şimd’üçbuçuk okuyan derin Danışman olur” Yunus Emre
“Ondan haber ver bana, ha kitaptan ötersin” Yunus Emre
Kişinin kendine güvenmesi için ilk yapacağı iş kendini resetlemesi, sıfırlaması!
Programa virüs girince nasıl format gerekiyor ise yanlış öğretilerle enfekte olmuş zihinlere format atmak gerek! Bu nasıl olacak? Bu kişinin kendini geliştirmesiyle olacak! Yani sorgulamadan, ezbere aldığı tüm nakilleri tekrardan gözden geçirip içselleştirdiklerini alacak diğerlerini atacak! Bu da cesaret işi! Cesaret ise yine bilgi ile sağlanır! O halde ilk aşama öğrenme aşaması! Öğrenme yerine sorma aşamasında kalan bir toplumda. Başkasına güvenme vardır! Kendine güven zaten gelişemez! Gözlemlerim buna işaret ediyor! Bir eleman, bana bir konuda yanıldığımı söylemişti! Ben de “O halde ne yapmalıyım? Doğrusunu senden almaya hazırım!” demiştim! Ne dese beğenirsiniz “Bilen birine sor, ben anlamam!” Ben de “Bre geri zekalı, madem doğrusunu bilmiyorsun, benim söylediğimin yanlış olduğunu nasıl bildin!” Bildiği falan yok! Sadece toplumda putlaştırılmış kişilerin bazı konularda otoriter görüşlerinin “Doğru” olabileceğini, diğerlerinin otomatik olarak yanlış olacağını sanıyor! Kızmamak lazım öylelerine ama; bir insan, hem cahil hem de küstah olursa sorun çıkar! Bilgili biri, küstah olsa; bilgisi, küstahlığını kapatır! Cahil biri, nezaketli olsa; cehaletini, nezaketi kapatır. Hem cahil, hem küstah olunca, felaket!
Kendine güven konusunda hala bazı eksikler var gibi!
Önce kişi kendine güvenmek isteyip, istemediğini belirlemeli! Olur ya bazısı “Güvenilir” kişilerin ardından gitme yolunu da seçebilir! Onlara sözüm yok! Nasılsa ardından gittiğinden muhtemelen bir kazık yediğinde şikayet edip durur! Bu tür lanetleşmeleri çok gözlemledim! Aşkta, işte ve siyasette bu iniltiler göklere yükseliyor!
Aşkta kendine güvenme nasıl olur! Aşk aklı baştan alır çünkü! Bakınız testlerden nefret ederim! Beni test edenleri bilerek yanıltırım. Biri bana sen iyisin derse ona kötü davranırım! Kötüsün dese, kale almam! Dostluk için bir test vardır, ben hiç yapmadım bu testleri! Dostundan maddi bir külfet istersen hemen belli olur dostluğun derecesi! Aşıklar için de durum şu! Aşık maşuktan beklenti içinde olursa zaten o aşk değildir!
-Seni seviyorum!
-Eeee!
-Sen de beni sev!
-Niye ki!
İşte bu diyalog, hayalden yapılmalı. Beklenti var ise orada aşk yoktur!
Gerçek aşık, sadece sever! Beklenti yoktur! Sevdiğini sokak ortasında kurşunlayan biri aşık mıdır? Kesinlikle orada aşk yoktur! Toplumsal hastalıklı öğreti vardır!
Aynı şekilde; “Seninim”, “Benimsin” saçmalıkları varsa orada da aşk yoktur! Hastalıklı durum vardır! Çünkü herkes kendinden mesuldür! Kimse, kimsenin değildir!
İşte ve siyasette kendine güvenmek nasıl olacak!
Burada da kişi kendi vicdanını dinlemeli! Kendisi nasıl menfaat elde etmek veya oy toplamak için çalışıyor ise başkaları da kendi menfaatine çalışır! Bunun farkında olmalıdır! Yani kendisi ticari veya siyasi faaliyetleri açıdan sadece başkalarının menfaatini gözetmek için çaba harcamıyordur! Kazanmak vardır hedefte! Yardım işlerini yapanları gözlemleyin; bu işleri gönüllü yaparlar değil mi? Yoksa başka maksat mı var! Elbet başka maksat var! En masumu sevap kazanma peşindedir! Maaş ve ücret alanların durumu ayan! Şunu demek isterim; madem insan iş ve siyasette kazanmak hedefler! O halde bu alanda başkasına yani kazanç peşinde olana sınırsız güvenmek olmaz! Sadece kendine güvenmelidir. Böyle bilinç edince aldanmaz, aldanmanın verdiği pişmanlıkla da yakınmaz!
Bilgi alışverişi konusunda kendine güvenmek!
Kimse bedava bilgi dağıtmaz! En masumu sevap kazanmak ister! Toplumu şekillendirip kendi ideallerini yaymak da bir kazançtır! Aldanmayın! Yani ben bu yazıları yazarken bile bir tatmin sağlamasam yazmam inanın! Sonuçta yazarak rahatlamak da kazançtır!
Son tahlilde; “El elin eşeğini türkü çağırarak arar!” Atasözü. Ben buna Nasrettin Hoca üzerinden fıkra kafamdan uydurayım, güleriz! Nasrettin Hoca’nın eşeği kaybolur, öyle telaşlı arar ki akıllara zarar! Bir gün komşusunun eşeği kaybolur; hoca türkü çağırarak sağda solda aranırken, eşeği kaybolan komşusuna rast gelir! Komşu; “Hocam benim eşeğim kayıp, canım yanar; sen türkü çağırıyorsun, ne iş!” Hoca; “El, elin eşeğini türkü çağırarak arar!” Demek ki herkes kendi işinde canla başla çalışır. Başkasının işinde ise o kadar candan davranmaz! Bunu bilen yanılmaz ve başkasına güvenmek yerine kendine güvenir! Kendine güvenen de zaten muhtemel olumlu ya da olumsuz sonuçları hesaplar! Bu ayrımı yapacak bilgiyi edinme gayretinin gereğini bilinç eder! Tembellik edip kendi yaşam alanının yükünü başkalarının üzerine atmaya çalışmaz! Başkasına güvenip, olumsuzlukta da yakınmaz! Kendine güvenen, evrensel olumlu enerjiyi zaten doğal olarak çeker!
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
aslında öyle derinlikli ve incelikli bir durum ki bu. yani kendine güven...ukalalığa ve ahmaklığa kaçmadan kişinin yanlışını da sahiplenebilmesi ve hatta bundaki insanî mütevazılığın farkındalığı şart. ki sevilmek için ağaç olmaya da gerek yok. bir yaprağın güzelliğine tav olabilmek. yani belki de bütün mesele bu.
saygıyla kutluyorum Ahmet Bey. yine düşüncelere sevkettiniz.
Ahmet Bey, kısaca her insan kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmeli. Bu da ailede başlar. Saflar olmasa, uyanıklar bedavadan nasıl geçinirler? Allah, aklı iyi yönde kullananların yardımcısı olsun..Tebrik ettim bu öğretici yazınız için sizi. Saygı ve selamlarımla...