0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
2255
Okunma
BERÇENEKLİ MAHZUNİ
Berçenek,Afşin’e bağlı yoksul bir köy.Şimdiki adı Tarlacık. Her nedense adını değiştirmişler.Berçenek gitmiş,Tarlacık gelmiş.
Berçenek’in adı değişmiş de kara bahtı ak mı olmuş? Yok efendim,ne gezer...Eski tas eski hamam...Berçenek yine yoksul,yine garip...
Berçenek’in altmışlı yıllardan beri adı dillerde.Çünkü Âşık Mahzuni Şerif Berçenekli. Şiirlerinde Berçenek’ten söz eder Mahzuni.Der ki:
“ Berçenek’ten yaya geldim
Aman doktor bak bebeğe
Beşiğini elden aldım
Yandım doktor bak bebeğe”
“Bahar m’olmuş Berçenek’in yazısı
Meleşiyor koyun ile kuzusu”
“Berçenek uzun yazılar
Orada rüzgar sızılar”
“Çamur yola basa basa
Gel bizim Afşin eline”
Evet...Ozanımız 1938’de Berçenek’te doğar. Adını Mehmet Şerif koyarlar.Mehmet Şerif Cırık.
Mehmet Şerif Cırık, on iki yaşında sazı eline alır.Bir daha bırakmaz.Amcası Âşık Fezali’dir ilk öğretmeni.Âşık Mahrumi’den edep erkan öğrenir.Davut Sulari,Âşık Veysel; Mehmet Şerif’in örnek aldığı ozanlardır.Kafasına köymuştur Mehmet Şerif, âşık olacaktır.Onun kafasında yoksul köylülerin,emekçilerin,alın teriyle yaşama mücadelesi verenlerin sesi olmak vardır.Halkın söyleyen dili olacak; ezilen,horlanan,itilip kakılan kimsesizlerin kimsesi olacaktır.Onların derdini,çilesini dillendirip tele dökecektir.
Berçenekli Mehmet Şerif Cırık,sazına dört elle sarılır. 1961’de ordudan ayrılır.Sine-i millete döner.Artık Mehmet Şerif Cırık kütükteki adıdır.Mehmet Şerif Cırık, Âşık Mahzuni Şerif olmuştur.
Âşık Mahzuni’nin son nefesine kadar elinden bir an olsun bırakmadığı sazı en sadık dostu,en vefalı arkadaşıdır.Onun kalemi,defteri sazıdır. An gelir, bu saz mütegallibeye,zalime karşı bir silah olur.Politik taşlamalar,siyasal eleştiriler,yergiler onun sazının tellerinde sese dönüşür. Bu ses bazen bir çığlık,bazen bir feryat,bazen bir haykırıştır. Mesela:
“Bütün insanlık adına
Amerika katil katil
Kanun yapar kendi bozar
Amerika katil katil”
Bu dörtlükte emperyalizmin,sömürgenin işlediği insanlık suçu vurgulanmıyor mu?
Bir de l2 Mart muhtırasından sonra kurulan Nihat Erim başkanlığındaki hükümetin icraatını eleştiren şiiri var:
“Erim erim eriyesin
Sürüm sürüm sürünesin”
Bu dizelerde “Erim” sözcüğünün tevriyeli kullanımına dikkatinizi çekerim.
.
Fakirlerin,garip gurebanın çaresizliği Mahzuni’nin sazında bakın nasıl sese dönüşüyor:
“İnce ince bir kar yağar fakirlerin üstüne,
Neden felek inanmıyor fukaranın sözüne,
Öldük öldük biz açlıktan, etme ağam n’olur.
Kimi mebus kimi vali, bize tahsil haramdır,
Dayanamam artık senin bu yalancı pozuna,
Yandık yandık bize okul, bize yol, bize hayat,
Etme ağam, n’olur, n’olur, n’olur, n’olur, n’olur n’olur.
Adam mı ölür yol yapılınca,
Okul olunca, hayat bulunca,
N’olur, n’olur, n’olur, n’olur n’olur…
Sen anandan, ben babamdan ağa doğmadık dostum,
Gel beraber yaşayalım, sanma ki sana küstüm,
Yandım yandım, ayrı gezme, etme gardaş,
N’olur, n’olur, n’olur, n’olur, n’olur n’olur…
Adam mı ölür toprak verince,
Borç ödeyince, kendin bilince,
N’olur, n’olur, n’olur gardaş n’olur
.
Bir başka şiirinde yine yoksul köylüsü vardır:
"Bir çift öküz yeter mi aha Mehmet emmi
Böyle baca tüter mi daha Mehmet Emmi
Çoluk çocuk uyumaz aha Mehmet emmi
Aç insanlar yatamaz daha Mehmet emmi
.
Bu tarla susuz tarla aha Mehmet emmi
Daha zorla ha zorla daha Mehmet emmi
On çocuk arpa yiyor aha Mehmet emmi
Beyler bunu bilmiyor daha Mehmet emmi
.
Mehmet emmi irezil deha Mehmet emmi
Vallahi yalan değil daha Mehmet emmi
Gidelim mahkemeye aha Mehmet emmi
Mahzuni Şerif geldi daha Mehmet emmi"
Âşık Mahzuni Şerif’in şiirlerinde fırıldak adamlar,abur cubur adamlar,zevzekler kıya sıya eleştirilir.Yalancılar,fırdöndüler,özü sözü bir olmayanlar Mahzuni’nin diline,teline dolanır:
“Abur cubur adam
Ben seni n’idem
Daha kendini bilmezsin
Kimdir yanındaki adam “
.
“Adam olamadın gitti zevzek
Beni bilemedin gitti zevzek
.
Yürü be yürü be yürü be yürü be insan değilsin
Kendini bilmeyen canım eli ne bilsin
Halkı halkı halkı halkı Hakk’ı ne bilsin”
Öyle ya...Kendini bilmeyen,kendini tanımayan eli ne bilsin? Özünü tanıyan halkı tanır.Hakk’a ulaşır.Var mı bunu ötesi?..
.
Kendini bilmeyene,adam gibi adam olmayana yuh çeker Mahzuni:
“Uzaktan yakından yuh çekme bana
Sana senin gibi baktım ise yuh
Efendi görünüp bütün insana
Hak’kın kullarını yıktım ise yuh
Ben hoca değilim muska yazmadım
Ben hacı değilim Arap gezmedim
Kuvvetliyi sevip zayıf ezmedim
Namussuza boyun büktüm ise yuh
.
Ne demek efendim bey ve amele
Fakir soymak yakışır mı kemale
Rüşveti hak bilip her dakka hile
Yapıp yapıp kafa çektim ise yuh
.
Bu kadar milletin hakkın alanlar
Onları kandırıp zevke dalanlar
Diplomayla olmaz hakim olanlar
Suçsuzun başına çöktüm ise yuh
.
Mahzuni’yim benden başlar asalet
Asilliğe paydos beye nihayet
Şu insanlık derde girerse şayet
Ona yar olmaktan bıktım ise yuh”
.
Yuh yuh soyanlara soyup kaçıp doyanlara
İnsana kıyanlara yazık şu uyuyanlara
.
Mahzuni,doğup büyüdüğü topraklarda hak ettiği ilgiyi görmüş müdür? Sağlığında bu mutluluğu yaşayabildi mi? Bu sorulara olumlu yanıt veremiyoruz. Mahzuni bu konuda buruktu.Küskündü.En iyisi Mahzuni’ye kulak vermek:
“Niye küstün Antep Maraş elleri?
Yalan ile divan duran ben miyim?
Kesilesi yalancının dilleri
Hakkın kullarını kıran ben miyim?
.
Mahzuni’yim gelmiş oldum Maraş’a
Sevdim diyenlerden tutuldum taşa
Fadime’den doğan iki güneşe
Kerbela’da tuzak kuran ben miyim?”
.
Belki de bu burukluğu yüzünden Âşık Mahzuni Şerif, Hakk’a yürüdüğünde Hacıbektaş’a defnedilmeyi vasiyet etmiştir.
.
Altmışlı yıllarda başlayan “Alamanya” hayali,Avrupa’ya işçi göçü Mahzuni’nin “Alamanya gardaşımı geri ver” koşmasında anlatımını bulmuştur:
.
“Onun burda taşı toprağı vardı
Alamanya gardaşımı geri ver.
Düz ovası, yeşil yaprağı vardı
Alamanya gardaşımı geri ver.
.
Toprağında vardı kara sabanı
Gönderin amcamı verin babamı
Bağrıma basarım yırtık abamı
Alamanya gardaşımı geri ver.
.
Anadolu Mahzuni’nin anası
Fabrikası, değirmeni binası
Yeter artık bizden beter yanası
Alamanya gardaşımı geri ver.
.
Bizi böyle eden beyler utansın
Haksız padişahın makamı yansın
Pirenin emdiği devler uyansın
Alamanya gardaşımı geri ver.
.
Dön Mehmet, dön Ahmet dön…
Ayşe dön, Fatma dön, emmi dön,
Dön Anadolu’ya…”
.
Âşık Mahzuni Şerif özellikle son şiirlerinde yaşamını sorgular.Bazen kırgın,bazen isyankar,bazen çaresizdir:
.
“Mevlam bana ömür vermiş
Boşu boşuna, boşu boşuna
Bedenime bir can girmiş
Boşu boşuna, boşu boşuna
Gelmişim ben boşu boşuna”
.
“Mahzuni bu nasıl yazı Mahzuni
Bazen Şerif olur bazen Mahzuni
Yurdunda anasız kuzu Mahzuni
İnsanlık ardından melemiş gider”
.
“Ben beni...” redifli koşmasında kendini anlatır.Kendini tanıyamamanın çaresizliği dökülür dizelere:
“Seyyah oldum pazar pazar dolaştım
Bir tüccara satamadım ben beni
Koyun oldum kuzum ile meleştim
Bir sürüye katamadım ben beni
Ben beni kendimi canımı özümü
.
Dostlar beni bir kazana koydular
Kırk yıl yandım daha çiğdir dediler
Ölçeğimi gram gram yediler
Bir kantarda tartamadım ben beni
Ben beni kendimi canımı özümü
.
Deli gönlüm aktı gitti engine
Çok boyandım çok çiçekler rengine
Bir Mahzuni demiş oldum kendime
Olmaz olsun atamadımbeni beni
Ben beni kendimi canımı özümü”
.
Siz onun “Bir Mahzuni Şerif oldum / Boşu boşuna...” demesine bakmayın... 1991’de Halk Ozanları Federasyonu Âşık Mahzuni’yi dünyanın üç ozanından biri olarak gösterdi.Demek ki Mahzuni olmak boşuna değilmiş.
Peki bunun bedelini ödemiş mi Mahzuni? Elbette ödemiş.Değişik zamanlarda girip çıkmış Yusuf Peygamber ocağına.Beş yıla yakın tutukluluk ve mahkumiyeti var. Pişmanlık duymuş mu? Bu soru kendisine sorulmuş: “Hayır, pişman değilim.Pişmanlık duysaydım Mahzuni olamazdım.” Demiş Mahzuni.
2002’dearamızdan ayrıldı Mahzuni. Geride kalan 50’den fazla kaset,400 civarında plak ve 9 kitap.Bunlardır Mehmet Şerif Cırık’ı “Âşık Mahzuni Şerif” eden yapı taşları.
Türküleri dillerdedir Mahzuni’nin.Bu kubbede hoş bir sadadır. Yunusça söylersek:”Ölür ise ten ölür / Canlar ölesi değil”.
Âşık Mahzuni Şerif şiirleriyle yaşıyor.Dünyalar durdukça da yaşayacak.