- 1262 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
Sa.Bi.Sa
Efendim Başlığa bakıp da Sabancı Holdingin bilmediğiniz bir kuruluşu sanmayın. Sa.Bi.Sa nın açılımı Sami Biberoğulları’nın Saçmalıklarıdır.
Aslında konu S.B.S, yani seviye belirleme sınavı. Geçtiğimiz Pazar günü yaptık hayırlısıyla bu sınavımızı.
Sınava girecek olan sanki benmişim gibi Cumartesi gecesi uykum kaçtı nedense. Yatağa giriyorum. Uyuyabilmek için başlıyorum koyun saymaya. ‘’ Bir koyun, iki koyun, üç koyun…Beş bin dört yüz yetmiş üç koyun..’’ Artık belirli bir sayıdan sonra koyunlar bir bakıyorum döner olmuşlar. Bir bakıyorum kangal kangal sucuklar atlıyor çitlerden. Kokoreç, ciğer tava, mumbar dolması, damardan tuzlama , tandır kelle, artık koyunla ilgili her ne varsa çitten atlayıp duruyor lakin gözler fal taşı adeta. Bir gram uyku gelse ya…I ıh..Mümkünatı yok.
Soğuk duş, ılık duş, sıcak duş, Sami haşlama duş…I ıh…Yok yok yokkk..Uyuyamayacağım. Belki bayılır da uyurum diye uyumakta olan benim oğlanın yatağına yaklaşıp burnumu iyice uzatıyorum. Bizimki salıyor gazı, salıyor gazı…Normalde çoktan eter etkisi yapması gerekir ama ı ıh…Artık son çareye baş vuruyorum. Resmen intihar ama denemeliyim. Yoksa uykusuz kalacağım ve ben uykusuz kalınca çok fena saçmalarım.
Evet resmen intihar edeceğim. Gidip bizim oğlanın çoraplarını çekiyorum ayağından…Diyeceksiniz ki senin oğlan çoraplarıyla mı yatıyor? Evet..Benim iki no lu oğlum Tuğrul ( Biz ona Dıgıl deriz ) banyo dışında çoraplarını ayağından hiç çıkarmaz. Ertesi sabah bulmak zor oluyormuş da… Neyse efendim Tuğrul’un çoraplarını ayağından çekip kokluyorum. Hafif bir sendeleme olmakla birlikte hayrettir ki o bile uyutmuyor beni. Oysa çoktan öteki aleme gitmem, en azından narkoz etkisiyle bayılmam gerekir… I ıh… Kaçtı bir kere…Mümkünatı yok uyuyamayacağım.
Oturuyorum bilgisayar başına…Yaz-çiz, oku filan derken bir baktım sabah saat beş. Recep Hoca sesleniyor…Haydi namazaaaa ( O tabii ki Hayyelassalah ) diyor. Abdest aldım, namaz kıldım, dua ettim derken saat beş buçuk oldu.
Bu saatte olmaz ama mecbur…Hayatımda en nefret ettiğim işi yapıyorum: Ütü… Pantolonda yer yer porteler oluştursam da ( Yani birbirine paralel beş eşit çizgi ve dört aralık ) kılıç gibi oldu pantolon. Gömleği pantolonun içine girecek kısımdan hafifçene yaksam da en azından benim surattan daha düz hale sokuyorum ütüleyerek.
Sıra geldi çay demlemeye: Suyu ocağa koyup kazasız belasız ocağı yaktım. Su kaynayınca da attım çayı…Az bir şey çay demlensin diye beklerken bir türkü tutturuyorum sabahın köründe…You are always in my heart Lili…Lili de Lili yar…( Okunuşu: Yu ar olveyz in may hart Lili, lili de lili yar. ) Sonra Nurettin Çamlıdağ merhumdan bir türkü daha patlatıyorum. ‘’ Kutnu döşek yüzledim balam , kutnu döşek yüzledim./ Yere vurdum yüzledim balam, yere vurdum yüzledim/ El kızı benim neyimdi balam, el kızı benim neyimdi./ Girdim çıktım gözledim balam, girdim çıktım gözledim./ Ben babamın evinde balam, ben babamın evinde/ Gezer idim kibari ( Burada beş saniye susuluyor.)/ Gittim elin evine balam, gittim elin evine/ Oldum duvar hıbarı balam, oldum duvar hıbarı .
Çay demlendi…Bardağa dolduruyorum…Offf offf offfff…Tavşan kanı mübarek. Hay ellerim dert görmesin. Bu nasıl bir çay demlemek böyle? Eeeee...Çay yerine kırmızı pul biberi basarsan demliğe tabii ki tavşan kanı olur o çay. Vakit çok nasılsa haydi sil baştan bir daha. Ama bu sefer ‘’ Çayda çıra’’ Eşliğinde tabii ki… Yani neşemden hiçbir şey kaybetmiş değilim.
Uzatmayalım efendim…Sonrasında belediye otobüsü ile okula yakın durakta inip hemen markete seğirtiyorum bir sigara almak için. Ben marketteyken filinta gibi siyah takım elbiseli, kravatlı bir genç omzuma dokunuyor:
-Hocam araba var…Götüreyim.
Çocuk beni de takım elbiseli görünce öğretmen olduğumu anladı zahir.
-Teşekkür ederim evladım. Gideceğim yer çok yakın zahmet olmasın sana
-Hocam tanımadınız mı beni?
-Affedersiniz çıkaramadım.
-Ya hocam ben Kubilay…Öğrenciniz.
-Anaaaaa..Vallahi Kubilaysın sen…Oğlum, evladım, böyle takım elbiseli, kravatlı, sinekkaydı tıraşlı görünce tanıyamadım.
Okulumuzun tarihi boyunca ilk kez bir öğrencimizi takım elbiseli ve kravatlı, tıraşlı görmenin şokunu üzerimden atamadan Kubilay beni arabasına attığı gibi okula getirdi.
Aman Allah’ım…Ya burası bizim okul mu? Ana-baba, evlat, oğul, kız, kızan, okul bahçesi tıklım tıklım…Atmışlar sandalyeleri masaları bahçeye krabiyeler, meşrubatlar gırıla…Millet aynen dalmış…Ulan iyi de biz kimseye ikramımız var demedik ki..Bunlar niçin böyle aç bilaç gelmişler ki okula?
Neyse…Amaaaannn..Benim cebimden mi çıkıyor? Yesin millet bana ne? Kubilay ve Burcu servis yapıyor, Gönül ( Hizmetlimiz) Tabaklarıu bardakları dolduruyor..Ohhh ohhh maşallah…Okulumuz tarihi bir kalabalıklık yaşıyor.
Eeeee..Şair adamız ne de olsa…Şiiri patlatıyorum hemen:
Yiyin efendiler yiyin
Bu hân-ı iştiha sizin.
Aksırıncaya,
Tıksırıncaya,
Çatlayıncaya kadar yiyin.
Alkışlarrr..Alkışlaaarrrr…
Ve içeri giriyorum. İçeride gözümün bir yerlerden ısırdığı bir sürü beyaz önlüklü vatandaş…’’ Haydaaa bunlar da kim?’’ Diye bakıyorum ve görüyorum yakalarındaki kartları. Anaaa bizim öğretmenler bunlar yahu…Sağlık Meslek Lisesi olacağız ya..Hepsi beyaz önlüklü…Bir tek akşam Lisesi Müdürü Sevgi hanım hariç…Soruyorum ‘’ Ben de giyecek miyim?’’ Diye. ‘’ Hayır, Müdürler giymiyor ‘’ diyor ama ben de takıyorum yakama kartı: ‘’ Sami Biberoğulları- Okul Müdürü ‘’
Elimdeki el çantasını askılığa asıp sınav işleri ile ilgilenmeye başlıyorum. ( Soru kitapçıkların sayılması ve öğretmenlere teslimi, cevap kağıtlarının sayılması vs. ) Ve saat onda sınavı başlatıyoruz.
Veeee..Nihayet benim uyku hazretleri en münasebetsiz zamanda arz-ı endam ediyor. Yok yok merak etmeyin. Vazife başında ölsem uyumam..Saçmalarım sadece.
Canım fena halde sigara içmek istiyor. Öğretmenler odasına giriyorum ama niçin girdiğimi unutup bir daha çıkıyorum. Bahçe dışsında sigara içenleri görünce tekrar öğretmenler odasına giriyorum . Hemen masaya oturup kurabiyelere dalıyor ve çıkıyorum…’’ Yahu ben sigaramı almak için girmemiş miş miydim öğretmenler odasına?’’ Bir daha giriyorum. Odadaki bir arkadaş önüme bir gazete uzatıp ‘’ Hocam sen bulmaca çözmeyi seversin ‘’ deyince başlıyorum bulmaca çözmeye..Bulmaca bitiyor..Ben yine bahçeye…Sonra hatırlayıp tekrar öğretmenler odasına…Bu sefer kesin kararlıyım. Askıda asılı olan ceketime uzanıyorum. İç ceplerini kurcalamaya başlıyorum. ( Yalanım varsa iki gözüm önüme aksın..Aynıyle vaki ) Ceketin iç cebinde bir paket Parliament sigarası…Allah Allah…Ben parliament içmem ki? Hangi saf benim ceketime soktu bu sigarayı? İyi de benim Maltepe nerede..Daha marketten yeni aldım?
Kafayı yiyecem…Maltepe benim gömlek cebinde olmalı…Göleğimin cebine elimi atarken bir bakıyorum ki benim ceketim üzerimde…İyi de o askıdaki ceket kimin peki? Aman Allah’ım…Ben bir arkadaşın ceketinin ceplerini mi kurcaladım yani? Ulan ya adam ben o cepleri kurcalarken görseydi? Nasıl izah ederdim üzerimdeki ceketi askıda sandığımı? Kim inanırdı?
Ya Rabbi Şükür..Gören olmamıştı da böyle bir saçmalıktan kıl payı sıyırmıştım…Öyle bir utancı kaldıramazdım doğrusu…Hani hiç kimse inanmazdı benim bir cepçi olduğuma ama yine de ben kendi kendimi yerdim.
Benim sigara mı? Nerede olacak zıkkım? Askıya astığım el çantasının içindeydi tabii ki.
O gün başka bir saçmalık yaptım mı hatırlamıyorum. Ama sanırım yapmadım. On altı kişi için söylenen dört büyük pizanın birini tek başına mideye indirmek dışında yapmadım..Valla yapmadım.
YORUMLAR
geçen gün çarşıya uğradım yorgun dalgın bir halim var.
işim bitti eve gideceğim.
bizim mahlleye giden dolmuşlara doğru yöneldim.
bindim ücreti de ödedim.
etrafımda oturan insanlara bakıyorum tanıdık bir yüz yok..
Allah Allah ben hangi dolmuşa bindim
birazdan anlarım
Ataparktan ayrılan bir yol var hele oraya bir gelelim.
geldik biizm mahalle fatihe doğru değil erdoğdu istikametine yöneldi dolmuş
galiba yol kapalı tanjant yolundan gidecek
hele ordaki kavşağa bir varalım
kavşağa vardık ama erdoğdu yoluna devam ediyor dolmuş
şöför efendi inecek var
indim gerisin geri:))
oluyormuş demek hocam
saygılarımla
Yazı çok güzel lakin uykusuzluğa nacizane bir önerim var yüz de yüz garantili..
Yerine yatıyorsun,gözlerini yumuyorsun gözlerinin içinde beliren kararlığa bakıyorsun,bir müddet sonra şekiller belirlemeye başlıyor onları dikkatle inceliyorsun,bir müüdet sonra ise o şekillerin imgelere dönüştüğünü hayretler içinde görüyorsun.Dikkatini onlara verdiğinde beynindeki düşünce yoğunluğundan kurtulup sakin bir uykuya dalıyorsun...
Bu kadar basit işte...koyun kavurma ızgara duman..ne gerek var koyun saymaya değil mi efendim.
Sevgiler selamlar...