- 999 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk Asırlık Bir Masal Ve O Asil Yalan!..
Düşünüşlerimin yankı tepesindeyim, güneş yüreğime, rüzgâr alnıma sokuluyor
Talanlanmış ruhumun kelepçesinde bir kadının eli, öpüşüyle kahrımı sıvazlıyor
Nicedir aşkın sırlarını çalıyorlar gövdemden, aynalarda çürümüş buğday başağı
Herkeslerden gizlediğim tanımsız bir korku aşk, gizledikçe beni sevdaya ışınlıyor
Narayla dövülen o yaşam kılıcımın kabzasına aşkı işlettim yüreğimin sultanına, saraylarımda özgür salınışlarla dolaşsın diye. Masalları gerçekle değiş tokuş etmiş ben uykudayken, sedef gülüşlerinin damarlarından mutluluğu sağayım diye. Ömürler büyütmüş dizlerinde ikimize, soylu ninnilerin saf labirentlerinde yolumu yitirmeyeyim diye. Dünlerin kurak iklimlerini rüzgâra sermiş sonra ruhumun asma köprülerinden geçerek sevdanın cennetinde sonsuza dek sevişelim diye.
Senli düşünüşlerin asırlık gölgesine özlemli bir adam sokulur, gelgitli vakitlerin kaçak buluşmalarına şiir yüreğini aşkla doldurur. Ayak sesine takılır telaşlı gönlüm, ruhumun aynalarına güzel gülüşlerin tutunur. Vakti geçmiş sevgililer duruşmasına rüzgârın kokusu dolar, terli avuçlarım varlığını kucaklar ve aşk bir gülücükle seni ansızın bana sunar.
Yanık bir odanın sırrına kapıydı vakit. Ardından koştuğumuz coşkuların şahidiyken duvarlar. Aldatılmış okşayışların yeminleriyle soymuştuk bedenlerimizi, hicaz sarılışlar sonrasında. Eskimiş yüzleşmelerin küflü salkımlarıydı içtiğimiz, sarhoş kalabalıklar yansımasıyla çoğalırken aynı odada çığlığımız. Korkak kavuşmalarla uyanırdık yeni birleşmelere, kahırlı dünlerin terli teninden tutkuyu okşarken. Dağılmış saçlarında yorgun tarakları okşardı ellerin, ben kadın kokunla mağrur dünlerin hıncını çıkarırken.
Gecenin derinliğine atılan kovalardan gün yüzüne çıkardı hüzün, bir damla aşk badesi olur aşk ruhumu okşar kadın kokun. Devrilmiş bedenleri okşar gizlice yel, el teni sıvazlar, ten tomurcuk bir lale gibi topraktan koparır yolculuğunu. Islak öpüşlerin kapıları kırılır o an, ısırık teni acıtır. Dişlerin valsına uzanan dilin kaygan kahrı karışır, yetmez kalbin ritmini durdurmaya sarılışlar. Eksik bir parçadır coşku, tamamlayamaz ne yapılsa azgın dalgaları tuza dönüştürmeden kahırlı gelgitlerin sorgusunu anlar.
Gönlümün yorulmuş örsünden aşkın tozlarını süpürüyor rüzgâr, dudağımda günlerdir uçuklar, kısacık anların şahidini arıyor ruhum. Göğsümün kafesinde ağrı, gönlümün uzak şehirlerinde bayramlar, en doyumsuz anların terli yataklarına erken iniyor güneş, mağrur sarılışların dingin zarfında itiraflar, yazgımızın ayaz yanaklarından süzülürken hazin yaş.
Hep o yoksul sokaklarını süpürür rüzgârın eli, mağrur anıların kütüphanelerinde, akrep uykudan uyandırınca yelkovanın düşlerini. Senli masalların uzun kilometre taşlarını izlerken ben, sen hızla kayıp yok olan yolların sıcak öpüşlerinde ruhumla sevişirsin dargın cümlelerin kayıklarını sulara salarız birlikte, aşk çeker küreklerini sevgimizin dalga göğsümüzün hicranını yataklara atar ve sevinçlerle coşan arzularımız günleri sabrın tespihiyle gururla yüreğimizden çeker.
Yanık desenli bir gülüşün resmini çiziyorum özleminde. Hüzün kendi şarkısına eylül nakaratlarıyla eşlik ediyor. Hangi düşün yansıması gözlerimdeki, vakitsiz yuvarlanışların yer yatağında saçların ışıldıyor. Ruhumda tanımsız bir isyan, damarlarımda asi bir kan, dudağımda apansız ve acıtan öpüşlerinin hazzı sızlıyor. Sular bastı sen gidince ülkemi yar, vedanın o yoksul akşamüstlerinde, ardından bakakalışım gövdemin duvarlarını talanlıyor.
Çizginin doğrusunu bölerken gölge, sancı kaynatırım her gün güneşte, ruhumun ağırlığını taşıyamazken öfke. Dargın bir sırattır özlem, şaşkın merhabaların kayıp günlükleri yosunlarla sevişirken unutulmuş bir gölde. Suların hacmi soğuktur gül bakışlım, umudun yası titrerken gövdemizde. Sustur yankım geri dönmeden sıva öpüşlerinle çatlak duvarlarımı ve sevinle donat sensizliğin mağrur ve fakir odalarını.
Mor ışıklı bir odada kımıltısız sarılışlara yorgun damarlarımın kaynaklarına kadın ruhunu at bu gece yaman öpüşlerinin kayıp tarlalarından sıvazlayarak avuçla bereketli tohumlarımı, damarlarımdaki şah mat coşkuların yanık nidalarıyla sustur yar er çığlıklarımı. Omuzlarından sular kayarken, dudağından ruhuma ballar damlarken doldur aşkın peteklerini en doyumsuz sarılışların kırlarına uzanalım sonra, ay resmimizi yapsın gece umarsız ağrılarımıza şifalar kaynatsın ve seninle anlamlı anların şafakları asla karanlıkları aratmasın.
Aşka biçilmiş dar vakitlerin sunağında bir kuşun çığlığı var, kapsül yalnızlığımızın polenlerini derinlere taşıyor karıncalar. Hep o mağrur bekleyişlerin çıngısı göğsümüzün harında, kanamalı şarkıların nakaratına aşikâre bir seviyle sarılırken nakaratlar. Düşler tarlasına yağmur duasında yorgun gönlümüz, dilde isyan gönlümüzde hicran, ruhumuz asırlardır bekleyişle oyalanan bir ferman. Açıp okuyorum yüreğimi sensizlikte yar, hep aldanış hep kan revan. Bırak ellerimin biçare gölgesini artık, aşk asırlardır aynı masal ve hep o asil yalan.
Selahattin YETGİN