- 822 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Kırık Kalan Yanlarım
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kırık Kalan Yanlarım
Üzerine güneş doğmayan kentlerin sokaklarında el ele yürürken hüzünler bataklığına düşüyorum. Ufuk aydınlanmakta ve güneş yeni umutlara merhaba demeye hazırlanıyor. Ben hüzünlerimi gecenin zifirine bırakıyorum. Oysa suskunluğumun haykırışlarında hayat acımasızlığını yüzüme tokat gibi vuruyor.
Hayatın zalim hüzünlerinde çektiğim dertlerin tesellisini arıyorum. Başka bir kentin ayazında ezberlettiğin ayrılık sözlerini unutmaya çalıştıkça daha çok dilime dolanıyor. Ciğerimin yanmalarına gözyaşım eşlik ediyor içime aktıkça gidişinle yabancılaşan ruhum isyan ediyor. Medet umduğum yarınlar beklemelerde, zamanın en koyusunda yüreğimin pişmanlıklarına kadeh kaldırıyorum.
Derinlerden ağır ağır bir sancıyla gözyaşlarım göz pınarlarıma doğru yol alırken senin varlığını solumaya çalışıyorum. Kesik kesik nefesler boğazıma düğümleniyor ve ben sen hırıltıları ile boğuluyorum. Gözümün kapısına kadar gelip vedaya hazırlanan gözyaşımın ardından sadece bakıyorum. Nereye gittiğini sormama fırsat vermeden yanak yolundan inip ellerime doğru düşüyor. Yüreğimin eridiğini hissediyorum.
Kalbim her şeyin üzerine gölgesini seriyor. Başlangıcı belli olmayan, sonu belli olan hikayemi yaşıyorum, derin uykunun koynunda. Yürüdüğüm hayat yolunda nefesimi tıkayanın yolun sarplığından değil senin yokluğunun tıkanmalarını yaşıyorum.
Durgun sular kadar kederliyim. Ardımda kendimden büyük gölgeler bırakarak yürüyorum, aşkın açtığı yürek yollarında. Ayak izlerinin bazıları silinmiş, bazıları henüz yeni, ben derin izler bırakanları seçiyorum. Denizin üzerinde asılı duran ay ve yıldızlar rüyasız uykularıma eşlik ediyor. Gözlerimin fırtınasında olgunlaşan duygu damlarlı yanağımdan süzülürken yüreğim ter içinde üşüyor. Kesik titremeler arasında hıçkırıklara boğuluyorum. İsyanım geçen yıllara inat biraz daha büyüyor.
Dağın diline emanet ettiğim ölü harfler senden kalan tek anıyı da alıp götürüyor. Yanmayan alevler arasında yaşanan güzel günlerin anısında kayboluyorum. Yazıya döküyorum içimin ateşini. Yüreğim yeryüzü kelimeleri ile konuşsa da bu dünyada olmayan ses ile ait olmadığı hikâyeleri anlatıyor. Yıkılmadan ayakta durabiliyorsam eğer; özleminin alevi ile yanıp içimdeki sen ile avunmamdandır. Yüreğimin açılmayan kapıları seninle dolarken nedensiz sevgilerin girdabında hayatta kalmayı öğreniyorum.
Kırık kalan yanlarımla avunurken akan suyun azgınlığında boğuşmak yerine, derinliğin dinginliğinde akmaya başlıyorum. Hafızam yaralı, bir yaranın acısını unutmadan diğer yaranın açılmasına izin vermesem de her sözcük yeni yaraların kanamasına sebep oluyor. İçimde büyüttüğüm sözcükler çoğalırken dışarıda kalanlar kayboluyor ve ben sus zamanlarında kalıyorum.
Kader bütün kazalarını toplayıp üzerime üzerime geliyor. Ben ise soluk fotoğraf karesindeki anı yaşar gibi, tedirgin ve devingen yaşamın zorluğuna katlanıyorum. Saçlarını okşayıp umutla beslediğimiz, özlemle taşıdığımız aşk yok artık. Kendi ahımızın alevi bir mesela artığı gibi yanmakta. Hayatımın ortasına açtığın koca çentik dokundukça kanıyor. Sarhoş gecelerin koynunda yaşadığımız aşklar unutuluyor ve ben dünlerden kopamıyorum.
Gittiğini söylüyor aklım, yüreğim buna isyan edip gitmediğini söylüyor. O zamanda gözlerim şahitlik etmiyor varlığını göremediğinden. Yaraların sebepsiz açılmadığı yüreğim ile baş başa kalıyorum.
Alevi büyüyen ateşin kaybolan dumanı gibi bir anda seni kaybediyorum. Büyük şehirlerin sevdaları sakladığı gibi saklıyorum yalnızlar sokağının sahipsizler konağına. Kilit üzerine kilit vurulmuş kapılar ardında donmuş ruhlar karşılıyor ve ben bendeki seni onlara bırakıyorum.
Günahkâr ruhların yangın ırmağındaki kutsamalarına şahitlik ediyorum. Kangrenli ruhların duvarlara çizdikleri aşkın görüntüsüne gözüm takılıyor. İçim titriyor yüreğimin en ücra köşesine kadar, ürperiyorum ve bedenime ayaz düşüyor. Gerçeğin kapısına dayanıyorum, lakin yanık yürek kokuları arasında aşk ve ihtirasın bakışlarına hapsoluyorum.
Kaçak yaşamdan kalan izlerin üzerine basa basa çıkıyorum, düştüğüm umutsuzluk beni boğuyor. Oysa hayat doymamış hazların dallarında açan çiçek kokularına benzese de ben bu çiçeklerin kokularını alamıyorum. Parlak göklerden aşırdığım yıldızlar artık çocukluğumun hayalleri olarak kalıyor ve ben akıp giden ömrümde sevinçlerimin çetelesini tutuyorum. Ne kadar çok çentik düşüyor önüme, hüzünler almış başını giderken sevinçler bir avuç kalıyor.
Bir esintiye karışıyor nefesim ve ben sensizliğin koynunda ölüyorum.
30.04.2013
Fatma AVCI