- 1180 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KUTLU YOL
Yağmurlu,suratsız ,başıboş esintilerin etrafı tarumar ettiği bir nisan günü başladı kutlu yolculuğum.Kendimden sıyrılıp ‘biz’e yolculuk etmeye başlamıştım.Bütün yaşamışlığım silinmiş ,anılarım derdest edilip arşivlenmiş,dostlarım ,arkadaşlarım bir bir etrafımdan çekilmişti.Ben dünya denen yalan meydanından cennet denen asli vatanıma yönelmiştim.İstikametim belliydi.Bu yolculuk bir şehirden diğerine veya bir ülkeden başka bir ülkeye yapılan sufli bir yolculuk değildi.Beni benden alıp beni derleyip toparlayan, beni bölen, çarpan ,benliğimi benden çıkaran o gün ,ulvi bir yolculuğa yelken açmıştım.Durgun ,sakin ,ölgün okyanuslara uçsuz bucaksız maviliklere yol alıyordum..Çok acemiydim ve tayfamı,beni taşıyan gemimi tanımıyordum.Yüzmeyi bilmeyen ben, bulanık ,karanlık, sığ maviliklere gözlerim kapalı bir o kadar da hevesli giriyordum.Bu hevesimin an gelip tuzbuz olacağını nerden bilebilirdim ki…
Yalansız ve riyasız çıkmıştım ,saf ve berrak bir gönülle.Yol aldıkça ,mesafeler kat ettikçe yolculuğun ağırlığını, acımasızlığını, acılarını bir bir öğrendim.İçim deşilerek, dışım kavrularak ,ruhum sarararak öğrendim.Her adımda bir Yusuf çukuru,ötede uçsuz bucaksız Mecnun çölü ,diğer taraftan başı mağrur ,göğsü şişik Ferhat dağlarıyla karşılaştıkça nefesim kesiliyor ,gözlerim büyüyor olduğum yere dizlerim üzerine çöküyorum ve sara nöbetleri geçiren hastalar gibi solup gidiyordum.Mutluluğa giden yola hiçbir zaman kırmızı halı serilmemiştir.Ne arnavut kaldırımlarda gece yürüyüşüne benziyordu ne de çiçek bahçelerinde yapılan sabah gezintilerine. Bunca güçlükle ancak içimdeki aşkın büyüklüğü mücadele edebilirdi.Öyle de oluyordu.Bütün güç şartları potasında eritip imbikten süzüp koca kazanlarda kaynatıp buhar edip yok ediyordu.Durmadan yorulmadan bana moral veriyor sona bir adım daha yaklaşmanın keyfini anlatıyordu yüreğime usulca sızan bu nisan esintisi.
Hangi işe aşkla başlanmış ve yarım bırakılmıştı.Yeryüzünde bunun bir örneği yoktu.Tarihin gizli odalarında ,edebiyatın hiçbir kolunda ,gazetelerin manşetlerinde buna rastlanmamıştır.Şairin dediği gibi ‘Her ne var alemde ışk imiş.’Bu dizeyi dişlerimin arasında sıkıca tutup,hatta ezip ruhumu ve kalbimi avuçlarına bırakıp besmele çekip gözlerimi karartıp çıktığım bu kutlu yolculukta, yaralansam da yarlardan debelensem de sona ulaşma arzumu an gelip kaybetsem de ve seni menzilimde bulamasam da devam edeceğim.Bu yolculuk ‘biz’i aştı can,dile düşmedik, yüreklerimiz de deşilmedi.Tanıklarımız, tellallarımız, dedikoducularımız da olmadı.Dünya alem de duymadı şimdi anlıyorum ki sen de duymamışsın.Bu yol kutlu bir yoldu ve yeri geldiğinde susmak büyük erdemdi.
Yol uzuyor deniz cinnet geçiriyordu,kara hiddetleniyor yumruğunu havada savuruyordu.Çıkmazlar baş gösteriyor,çözümsüzlükler kulaç kulaç büyüyordu.Anka’yı aramaya çıkan kuşlar gibi bu nahif yolda telef oluyordum.Gündüzlerim acı, gecelerim ızdıraba dönmüştü.Bu hal benim için lütuftu ki senden geliyordu ya hiç bitmesin istiyordum.Bu yolun acılarla, elemlerle ,kederlerle dolu olduğunu henüz yolun başındayken anlamıştım .İşte bu benim bu yoldaki azmimi arttırmıştı.Demlenmek acılara ,ızdırıplara mayalanmak .Biliyordum beni adam gibi adam yapacaktı bu ulvi yolun salkım süsleri.
Bu yolu sensiz yürüyeceğim,sana, işte sona ulaşacağım.Benden geçip tenden sıyrılıp ‘biz’i’ bulacağım.Söz veriyorum, ne olur bunu verdiğin sözlerle, yeminlerle karıştırma.Gemim batsa ,hırçın dalgaların içinde kaybolsa ,kutup yıldızımı kaybetsem karada yönümü bulamasam ve ayaklarım parça parça da olsa bitireceğim bu yolu.Aşkla çıkmışım bu yola meşkini yudumlamadan bırakmayacağım.Gelip kızıl saçlarından ,bal köpüğü gözlerinden ,ipek teninden bir haber vermesen de bu atmosferin altında yaşadığını biliyorum ya bana yetiyor.Bu yol yalnızlık yolu, bıraktığın yerden bayrağı taşıyorum.Burçlarına dikmeden Ulubatlı gibi, ölmeyeceğim.Beni öldü bilsen de…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.