- 476 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DEMOKRASİ YALNIZ BİZİM HAKKIMIZ! MI?!
Olacağı buydu; bekliyordum, o nedenle de şaşırmıyor, hayret etmiyorum. Malumunuz çok güzel ve yerinde kullanıldığında, pek çok şey anlatan, deyişlerimiz, atasözlerimiz var. İşte bunlardan bazıları açıklıyor günün bazı gelişmelerini. “Etme bulma dünyası-Kuyruk acısı-Ne ekersen onu biçersin” gibi.
Ben gibi yarım asrı devirmiş olup da, çocuk yaştan beri ülke gündemi ve siyasetini takip edenler, birebir yaşayanlar, etkilenenler, nasibini alanlar iyi hatırlayacaklardır. Çünkü bizler bizzat yaşayıp gördük. O nedenle de gençlerin kitaplardan okuyup edindiği bilgiler gibi donanmış olmadığımızdan, daha itidalli, daha temkinli, sakin, ne zaman nerede, neye ve nasıl tepki vereceğimizi biliyor, daha güçlü kullanabiliyoruz duygudaşlık (empati) gücümüzü. Tarafsız bakabilip değerlendirerek, düşünerek, hemen celallenmiyoruz. Demokrasinin ne olduğunu da, ne olmadığını da biliyoruz tecrübelerimizle. Hep bana Rabbena demiyoruz. Bize ters de gelse, demokrasinin ne olduğunun bilinciyle, işlerliğinin herkese eşit olması gerekliliğine inanıyoruz.
Ben yaştakiler, yani ihtilaller, muhtıralar, işkenceler, idamlar, sayısız seçim dönemleri, iktidar, başbakan, cumhurbaşkanı görmüş olanlar, siyasetin etme bulma dünyası olduğunu biliyoruz artık; ekilenin biçileceğini de, o makama gelmeyi istemenin, öncelikle de bedel ödetmek, hesap sormak olduğunu da… Biraz da ben yiyeyim, avanemi nemalandırayım amacı ise, hepsi için geçerli ve aynı öncelikte!..
O nedenle şaşırmıyorum. Yine ben yaştakiler iyi hatırlayacaktır, hele de, bizzat gözlemlemiş olanlar. Bu ülkede kimi zaman bir görüştekileri, kimi zaman diğerleri fişlendi insanların; takip edildi, demokratik hakları hiçe sayıldı, eziyet gördü, cezalandırıldı.
Kimi başını örtüyor, namaz kılıyor diye işten atıldı, sürüldü. Yine eşinin başı örtülü diye, namaz kılıyor diye, hatta sadece Cuma namazına giden subaylar bile ordudan atıldı ya da oradan oraya savrulup sık sık sürgün yedi.
Düğününü ordu evinde yapanların anneleri oğlunun ya da kızının düğününe alınmadı. Oturduğu lojmana sokulmadı…
Şimdi sıra onlarda!.. Olacaktı bunlar…
Bundan sonra iktidara gelebilen de, bugünün hesabını sorup intikamını alacaktır, daha öncesinde de, bir sonrakinin, bir öncesinden hesap sorup intikam aldığı gibi.
Hep ben diyoruz, hep ben doğruyum, herkes ben gibi düşünmeli, ben gibi olmalı, olmuyorsa, ona yaşam hakkı yok, demokrasi yalnız bana işlemeli!
Çok rahatlıkla söylüyorum bunları, çünkü her iki düşünceden de, bolca nasip aldım, o nedenle kendimden biliyorum öncelikle bir kısmını.
Ortaokul son sınıfta Hürriyet gazetesinde yayınlanan bir yazım nedeniyle sınıfta bırakıldım. Okulda oruç tutmak yasaktı, namaz kılmak ise, haddi değil kimsenin. Zaten yazım nedeniyle düşman kesilen, Müdire Hanım, oruç tuttuğumu da anlayınca, zorla orucumu bozdurmaya kalkıp bozmayınca da, iyice düşman kesildi bana ve “Seni bu okuldan mezun etmeyeceğim” dedi. O zaman, sınavla mezun olunurdu ilkokul, ortaokul ve liseden. Yazılı sınavlarım iyi olduğundan, bu emeline nail olamadı ama İngilizce sınavı sözlü olduğundan, bizzat bir tek benim sınavıma girip bütünlemeye kalmamı sağladı, bütünleme sınavında da aynını yaptı ve bir yıl beklemek zorunda kaldım. Sonunda da, vermemek için yapmadığını bırakmayıp ancak İl Milli Eğitim Müdürünün devreye girişiyle, sınav naklimi ilçeden ile alarak mezun olabildim.
Lise birinci sınıftaydım, şiir okuma yarışmasında, Mehmet Akif’in Çanakkale Şehitleri şiirini okuduğum için, bir kısım öğretmenin, bir sonraki yıl da, Nazım Hikmetten bir şiir okuduğum için diğer kısım öğretmenlerin gazabına uğradım.
Yirmili yaşlardayım; tatilde Side dönüşü, Antalyadaki arkadaşlarıma uğradım ve birlikte öğretmen evine gittik bir çay içimi ama daha oturur oturmaz, müdür tepeme dikilip “Derhal çık buradan” dedi. Nedeni ise, üzerimdeki kıyafet; bluzüm askılıymış. Neymiş o öyle çırılçıplak, sokak kadınları gibi, utanmıyor muymuşum?.. Antalya gibi bir yerde, düşünebiliyor musunuz?! Ankaradaki öğretmen evinde ise, daha kapıdan çevrildim, üzerimde kot etek var diye!..
Dediğim gibi, her iki kesimden de epeyce nasip almış biri olarak konuşuyorum ve de tarafsız. İnsan samimiyse, dürüstse, kimseye, ülkeye zarar vermediği müddetçe inancının gereğini yaşabilmeli, istediğini giyebilmeli, yemeli içmeli, diye düşünüyorum. Hoş o yaşlarda da aynı düşüncedeydim ve hazmedimiyordum haksızlıkları, şimdi ise daha da çok.
Daha pek çok örnek verebilirim; gerek kendi yaşadıklarım, gerekse çevremde yaşananlardan ama lafı uzatmak istemiyorum…
Bu ülkede, çocuklarla bile uğraşıldı anlayacağınız!.. Hâlâ da…
…….
Yaşlanmanın iyi yanı da bu. Yılların yaşanmışlıklarıyla tecrübe sahibi, bilgi sahibi oluyorsunuz, bu bilgi ve tecrübenin getirisi de olgunluk oluyor, duygudaşlık (empati) gücünüz artıyor, tarafsız bakabiliyor daha bir demokrat davranabiliyorsunuz!
Şaşırmıyorum dediysem de, tüm olanlara da değil şüphesiz…
En şaşırdığım da, Müslümanlar diye oy verenlerin, ne denli yanılmış olduklarını hâlâ fark edememiş olmaları!
Şayet yasaklılara özgürlük, özgürlüklere de kısıt ve yasak konuyorsa ve de bu Müslümanlık adınaysa, neden diğer uygulamalar, kendi yaşam biçimleri, devlet adamlıkları, yönetimleri Müslümana yakışırlıkta değil diye sorgulamak, nedenlerini araştırmak, anlamak ve bilmek, görmek gerekmez mi? Bu kadar mı zor bunu görmek, anlamak, bilmek?! Doğrusu, hele de bunlara şaşırmaktan alamıyor insan kendisini!
Diğer şaşırdıklarımı ise yazmayayım şimdilik, yazı çok uzayacak, ayrıca biliyorsunuz zaten, hep birlikte çok şaşırıyoruz her gün daha bir ve biraz daha!..
Daha şaşıracağımız kim bilir neler var sırada?!!
p.r.alkan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.