- 2257 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
ÖYLE BİR ZAMAN OLUR Kİ !!!
ÖYLE BİR ZAMAN OLUR Kİ !!!
Bundan kırk - elli yıl önce eli bastonlu amcalar, dedeler olurdu etrafımızda. Yaşları belki yetmiş seksen ama hala ayakta dimdik duran dedeler. Aşağı çarşıda Cemilin kahvesinde soluğu alır, sabahın keyfini, kaldırıma konulan iskemlenin üzerinde oturarak küçük istiganlarda çayı içerek çıkarırlardı. Ara ara köstekli saatlerini çıkarır zamanı kontrol eder, geçip giden ömürlerine başlardı sövmeye. Öyle onların masasına oturmak, hele hele sohbete karışmak her kişinin harcı değildi.Onların önünden geçerken selamsız geçemezdin.Hemen lakapları ile seslenilir,seni yedi düvele rezil, rüsva ederlerdi.Sakın onların sözlerinin arasına girmeyi verin yedi göbek ceddine rahmet okurlardı.
Öyle şimdi ki gibi sağlık sorunları da yoktu. “ bu yaşıma geldim heç doktor yüzü germedim” sözleri ile başlarlardı konuşmaya.Bu nedenle öyle sağlık karnesine falan da ihtiyaçları yoktu.Onlar gün ışımadan çoktan kalkmış “bu yaşıma geldim şafak üzerime atmadı” diyerek doğan güneşe inat,akşama kadar tarlada çalışırlardı.Öyle onların evlerinde musluktan akan sular da yoktu.Ya Gazo Deresinden ,yada Hacı Neneden ,bazen de Kaynarlardan ibriklerle su almaya giderlerdi.Abdest alırken ibriğin düllüğünden ince ince suyu akıtır,tasarrufun ne demek olduğunu çok iyi bilirlerdi.Öyle takım elbiseleri de yoktu.Akşamdan teştte yıkanan ve dışarı asılan esbaplar sabahın köründe hazır edilirdi dedemin.
Daha kar yerden kalkmadan senenin rızkının peşine düşülür, planlar yapılırdı.Tarlaya attıkları tohum,ekmek teknesinde yoğrulmayana kadar rahat yüzü görmezlerdi.Öyle çarşı ekmeği de pek bilmezlerdi.Kırk yılda bir çarşı ekmeği ya görür ya görmezlerdi.Ambar ambar unlar olmazsa evinde,kahır ederdi kendilerine.
Cep telefonu falan da bilmezlerdi.Gün gelecek telefon cepte olacak desen,çoktan kafana bastonu yemiştin.Çevirmeli telefon da öyle herkesin evinde olmazdı.Ya komşunun birinde yada çarşıda zengin bir dükkanda olurdu.Acil durumlar için komşunun telefon numarası verilirdi yakınlarımıza.
Öyle masalarda yemek yemekte yoktu. Ekmek tahtasının üzerine konan aynı tabaktan yemek tadına doyum olmazdı.Hele bağdaş kurup,karnını kucağına aldın mı,hele o kaşık sesleri yok mu değmeyin keyfine.Sofradaki kurallar hiç değişmezdi. “ Su küçügün sofra böyügündü” o zamanlar. Böyükler yemeğe başlamadan küçükler heç başlamazdı.” Yemek sonrası edilen dualar, bereketi bin ederdi.
Öyle o zamanlar, evlenince ayrı evlere çıkmazlardı gençler. Eğer ev dar ise ek oda yapılırdı. Evlilik yaşına gelen tüm erkek çocuklar aynı evde dirlik düzen içinde yaşamayı öğrenirdi.Ayrı eve çıkan, yada çıkmak isteyen evlada “itaatsiz evlat” olarak bakılır.Konu, komşu,eş dost tarafından hor görülürdü.Kazanılan para pul babaya teslim edilirdi.Evli de olsan harçlık babadan alınırdı.
Bayram namazlarında camiler dolar taşardı, gençler yaşlıların önünde sıra olur hayır dua almak için yarışırlardı.Öyle cep telefonları ile listeden aynı mesajla bayramlaşmazlardı.Hısım akraba tek teke dolaşılır büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öpülerek bayramlaşırlardı.
Uzaktaki akrabalara mektuplar yazılırdı uzun uzun. “Mektubuma başlamadan önce, selam eder, büyüklerinden ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim.Havalar nasıl,buraları soracak olursan havalar hala çok soğuk.Biz de iyiyiz sağlığınıza duacıyız………………. Diye uzar gider sevda mektupları,her harfte ilmek ilmek sevgi işlenir.Mektubuma son verirken tekrar selam eder büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öperim……Sepet sepet yumurta,sakın beni unutma,unutursan küserim,mektubumu keserim.” Diyerek herkes büyüklük ve küçüklüğünü bilirdi. Postacılar dört gözle beklenirdi yollarda.
Öyle dev yapıtlar yoktu onlar için, Tüm evler tek katlı idi,yukarı doğru değil yanlara yayılarak oda sayısı artardı.Yandaki komşunun bahçe duvarı mahrem sayılır,izinsiz asla o civara bakmak bile kusur sayılırdı.Komcunun tarafına asla cam açılmaz komşuluk hak ve hukukuna riayet edilirdi.Hal hatır sorulurdu.İnsanlar dev binaların içinde hapis edilmezdi o zamanlar.
Öyle beton damlarda yoktu,meştefe ile karlar süpürülür,yere düşen karların üzerine uzun atlamalar yapılırdı.Yağmur yağmadan toprak damlar çığnanır,damcı gelmemesi için de loğ çekilirdi sevgiyle.
Yoğurt, süt, mayalar gibi ,tüm yaşam organikti o zamanlar.Kışın turfanda sebze bilinmezdi. Seranın adını ansan serap görüyorsun diye gülerlerdi. Karpuz yazdan yaza görülürdü. Öyle hormon nedir diye de bilmezlerdi.Onlar tandırda çömlekte pişen çorti ve yanındaki cacıkla kahvaltı eder,bazen de analarının halim aşıyla güne devam ederlerdi.
Öyle araba da bilmezlerdi. Öküz arabaları en güzel taksi idi, kamyon idi onlar için. Ne ekzosu vardı ne de yakıtı. Trafik kazası nedir bilmezlerdi.O nedenle can kaybı olmazdı. Traktör bilmezler sapan ve pullukla tarla, tarla olurdu.Tohumu elle eker,elle orakla toplardı buğdayı.Gam üstünde türküler derya olurdu dilinde.Ot dağına giderken gurbete gider gibi hazırlık yapılırdı,erişteler kesilir,yarma ile karıştırılırdı.Çalınan yoğurt çoktan torbalarda süzmeye bırakılırdı.O zamandan belliymiş süzme yoğurdun dayanıklığı. Kasalarla domates alınır, berhana malzemeleri çoktan öküz arabasına yüklenirdi.
Günler öncesinden ekmekler yapılır, sıcak sıcak bükülürdü sevgiyle.Mum tomar tomar alınır,çakmakların gazı doldurulur,el fenerlerine piller alınır,hemen takılmazdı piller,yolda erir çalışmaz diye.Samiler, serniler için sabunlar doğranırdı gün evvelden .Boyunduruğun üzerine anneler tarafından özenerek dikilen minderler bağlanırdı.Ev halkı ile vedalaşmadan çıkılmazdı yola. Komşular aynı anda giderdi ot dağına. Yıldızlar sayılırdı ot dağında yattığın yerden, kurt ulumaları,yılan sesleri,kurbağa sesleri ninnisi olurdu dedemin.
Öyle hazır Antep’den gelen bulgurlarda olmazdı o zamanlar. Yarma kazanları kurulur, kaç ayak yarma kaynatılırdı komşularla. Beton damlar bulunur serilirdi,ara ara karıştırılırdı damlarda.Tatlı tatlı yarmaya dadanan kuşlar “kuuuuuuuuu” diye kovulurdu.Değirmene dövdürmek pek nadirdi,her mahallede olan “dibek”lerde dövülürdü alın teri ile.Kepeklerinden ayrılır savrulurdu rüzgara karşı.Ekmek tahtasında komşularla artlanırdı yarmalar,bazen türküler yakılır,bazen de çay sohbetleri olurdu.El değirmeninde ince ince çekilir,bazen de paran varsa makine çağrılırdı.Çektiği teneke sayısını unutmamak için hesap makinası yokken,duvara çivi ile kazınırdı .
Öyle bir zaman geçer ki bilinmez, neler götürdü, neler getirdi. Ama en güzeli ıskalamamak hayatı. Hiç olmazsa unutmamak geçmişi.Sevdiklerimizle dolu hatıralar.Neye ağlayıp neye güldüğümüzü anlamalı yürekler.Bırakıp geldiğimiz hatıralar “keşkelere” dönmeden mutlu yaşamalı insan.
Yüzünüzden tebessüm gönlünüzden sevgi eksik olmasın!!!
Birgül OTLU AHLAT
.