- 523 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bumerang -Koyunların anladığını anlayan ve anlatan adam
“Tuttuğun altın olsun. Barışlı günler insanlık. Hayat hep bayram osun…” bu eğilimler hoş, güzel ve destekleri olunması gereken tutumlar olmalıdır. Ama bu afaki ve kuramsal olacakla böyledir. Hayat böyle değildir.
Size bayram olan şey, ortamın diğer olgu ve olay girişmelerine ziyandır. Haksız mal edinmeniz ve sömürüyle bayram içinde olmanız, demek; başkasının yoksullaşması oluşla, barışın bozulması demek. Avcı için bayram olan şeyin, av için de bayram olduğu söylenemez.
Ve hayat, asla böyle tek düze akmaz. Ve hayat yeknesak olmaz, olamaz. Hayat bizim hoşlanma duygu ve isteklerimize göre gelişmez. Ama kesikli sınırlı bir durum içinde önümüzde ziyan yapmayan bir seçenek olacakla barış duruyorsa; insan hırslarından üretim savaş ta cinayettir.
Hep söylerim; toplumun dili, sosyal mantıklı demagoji dili olmamalıdır Yani toplumsal iletim, sosyal dilin jargonu olan mugalata olmamalıdır. Şu günlerde ortama bir barış süreci egemen. Ne güzel. Samimi bir birlik içinde, hep barışın savunucusu olmalıyız.
Ancak her şey gibi bir sürecin uzlaşma maliyeti de bilinmelidir. İçeriği bilinmeden "ne olursa olsun, barış olsun" demekle kitleler ve barış ikna olmaz. Bu bana Mussolini’nin 1930’lardaki "Halk bizden özgürlük değil ekmek istiyor, ekmek!" diyen meydan konuşmalarındaki sözünü çağrıştırdı.
Evet, halk gerçekten de ekmek istiyordu. Ama bu ekmek köleliği pahasına ram olacağı bir ekmek miydi? Yoksa özgürlüğü karşısında elde edilen bir ekmek miydi? İşte tüm sorun buydu!
Evet, biz de barış istiyoruz, çalışma barışı; yurttaş olmanın barışı; hak ve ödevlerin barışı; toplumsal hayatın alanındaki üretimi düzenlemenin barışı ve sosyal hayatın olabildiğince dokunulmazlığına dek barışını istiyorduk. Herkesin ortalama bir toplum refahında oluşla; aşı, işi, refahı olmanın barışını istiyorduk.
Ve dahi sosyal hayatın ve sosyal hayat dek anlayışlarının topluma getirilmemesi, sosyal hayatın insan hakkı diye toplumsal hak ve özgürlükmüş gibi yapılmamasının barışını istiyoruz. Herkesin kafasındaki hayal gibi bir barış değil! Sosyo-toplumsa bilincin ekseninde bir barış.
İşte barışın konuları ve ana hatları tartışma konusu olmadığı ve anlaşılmadığı için herkes; barışta barış demenin, akil adam olma özelliğiniı ne yazık ki kazanamadılar. “En kötü barış, savaştan iyidir” söylemi bu tür sakatlıkların bit yeniği oluşla bir Truva atı nişleridir ki ajite eden provokasyon kapı açıklığıdırlar.
Savaş ta, barış ta hayatın asla kaçınılmaz olan bir sürecidir. Sorun, barışı koruyalım savaşa karşı olalım demekle, içinden çıkılacak bir temenni sel durum değildir. Savaş ta, barış ta; düzey ve düzlemlerin kendi aksamasından kaynaklı ve düzenlenmeli oluşla; öznel etkilemeyle de yönlendirilen vakti gelen seçenekti olasılıktırlar. Ama her ikisi de her durumun da illa ki koşulu değildirler.
Hiç bir barış kalıcı (bengi) olmadığı gibi; hiç bir savaş ta sürekli olamaz. Savaş ve barış kesikli sürekli düzey ve düzlemler oluşmasının birbirine dönüşen yansımasıdırlar. Şimdiki olan; özeline girmeden belirtirsek süren bir durumun, kesikli sınırlı olma aşamasıyla bir topaklaşma bir düğüm atmayla yeni bir süreç duruma dönüşmesidir.
Barışı kuranların hele bir de sosyal dilce söylemlisi olup ta; dini e mezhebi olanları vardır! Kardeşim diye kol kola girişle maaile tatil turları yapıp, gezip, tozanı vardır. Böylesi barış rüzgarı hızını alamaz da; ortak bakanlar kurulu toplantıları düzenlemeleri eşliğindeki pekiştirimleriyle tamamen öznel hissi nedenlere dayalı olan barış dostluklarıdır bunlar.
Bu gibi barışın üzerinde uzlaşılır temeli yoktur.Bu yüzden sabah kalktığınızda da birden bakmışsını ki barış estirdiğiniz ortamın diğer tarafına diktatör ve “katil Esed" diyen düşmanlık hisleriyle oluşun savaş karşıtlığına dönüştürüverirsiniz. Bu tür anlamadığımız manada savaş ve barış; ne toplumun savaş ve barışıdır; ne de bizim savaş ve barışımız değildirler.
Ne dedim; "Hiç bir barış kalıcı (bengi) olmadığı gibi; hiç bir savaş ta sürekli olamaz. Savaş ve barış kesikli sürekli düzey ve düzlemler oluşmasının birbirine dönüşen yansımasıdırlar". Yani barış gibi görünen bir şey kaçınılmaz bir savaş nedenine dönüşeceği gibi; savaş gibi görünen bir şey de dingin bir barış rüzgarına dönüşü verir. Çok güzel bir günün akabi; toz, duman, fırtna, boralı bir hava olduğu gibi; kaotik çalkantılı bir havanın akabi de, mutlaka dingin günlerdir.
Ana çerçeve ve kaba ana konturları ile bilinen ve tartışılan sürecin elbette konuşan anlatan diylektike eden akil adamları, basın yayın yoluyla olumlu olumsuz etkilemeli tartışmaları olacaktır. Ama içeriği olmayıp ta, “barışta barış” diyenlerin akil adamı olmaz. Yukarıda az biraz söyledim. Gerçekte ne sürekli; “ barışta barış”, demek olasıdır. Ne de sürekli; “savaşta savaş” demek, olasıdır.
İnsan-insanla, insan-kendisiyle; insan-üretim ilişkileriyle, insan toplumuyla; toplumu toplumlar arası ilişkilerle; insan-doğayla, insan-hastalıklarla vs. savaşır. Savaş bu bağlamda bir üretim ilişkisidir. Savaş ve barış kendi başlarına ele alınıp anlaşılacak, umacıları ve iyi niyetleri oluşturulacak bir şey değildir.
Her ikisinin de doğum ve ölümü mukadderdir. Önemli olan neyin savaşı ve neyin barışı olduğunu bilmenizdir. Barış ta, savaşta, toplumsal süreç eksenli, toplumsal hak ve görevler bağlamında sağlanışlarıyla yasaldır. Sosyal dilli bir söylem ve anlayış, toplumsal sağlayışın umde ve uhdesi olmadığından, savaşın ve barışın da pek pek içeriği olamazlar.
“Ne olursa olsun barış”, demeyi; "yetmez ama evet" denmesinden hatırlıyorum". Bunu diyenler bildik bir bilmesinler tuzaklı oyunu oynayışlarıyla halkın balıklama olayın içine girmesinde yarar umanlardır. Ki Truva Atı olmaklığıyla, provokatörlüktü nasihatleri, vardır.
Ana ve kaba konturlarıyla olayı bilip BARIŞI tartışmanın içinde olamadığımızdan; mugalatacı oluşla, mugalatanın YARIŞI içinde olundurulduk. İşte örneği.
Sosyal dili kullanan akil bir zevatı muhterem 24.05.2013 tarihli Star ve Fox akşam ana haber bülteninde şöyle diyordu: "çobanlar hayvanı yaylaya götüreceğinden, hayvanlar da yaylaya gideceğinden seviniyorlarmış. Böylece barışı hayvanlar anladı da insanlar anlamadı" demesinin alaycı bir kinaye ve zeka pırıltısını göstermişti!
Bu mugalata söze karşın bumerang etkisiyle, yani kendi sözlerinin açık anlamıyla söyleyecek olursak; gerçekten de gündemin estirilen barışını; “bir hayvanlar anladı, bir de sözde akil insanlar anladı”.
25.05.2013
*Bu bumerang etkinin muhatabı, hiçbir güzide barış yanlısı çaba yapan insanlarla bu barışa katkı veren insanlar değildir. Bu sözü söyleyen zevatı muhteremle, bu söze itirazsız sukutla katılıp, barışı anlamak isteyen insanları hayvanlık düzlemle eşitleyici demeci verenin yanındaki destekçi olan akil! zevatı muhteremlerdir
24. Mayıs 2013 Cuma günlü Haber 46.com gibi internet siteleri ve ulusal TV ana haber bültenlerindeki; "Çözüm sürecini hayvanlar anladı ama bazı insanlar anlamadı" diyen talihsiz habere istinaden yazıldı.
Akil ve koyunların anladığını anlayan, anlatan adam; Ahmet Gündoğdu Memur sen başkanı!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.