- 752 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DELİ-5
DELİ-5
Şıkır şıkır şıkır şıkır…
Çal zillerini dansöz, tıkırdat parmaklarını… Oyna dansöz, inadına göbek at. Oyna dansöz, bahşiş için oyna, para için salla. Sevme dansöz, seversen ölürsün açlıktan…
Bir yandan ağlıyor, değir yandan makyajını temizliyor dansöz. Gözlerinin altında kalın bir makyaj var. Yanakları kıpkırmızı, bacakları ağlı çoraplarla sarmalanmış. Saçları sahte bir özenle kabarmış. Kırmızıya çalıyor gözyaşları. Dişleri sararmak üzere, gülümsemek yakışmıyor; ağlamaktan şişmiş, yorgunluktan çökmüş yüzüne…
Aynadan bakıyor kendine. Uzun bir boyu, güzelcicik bir vücudu var. Çıplak teni yer yer kızarmış. Ayaklarındaki zonklama beynini zorluyor. Kalbindeki sızı gözlerine vuruyor. İhanete uğramışlık duygusu yaşam sevincini azaltıyor, onu soğutuyor sıcak dudaklardan, geniş sokaklardan. Ve ne olduğunu, yaşamının neye hizmet ettiğini anlıyor. O uzun zamandır patronunun malı ve o oyna deyince oynuyor…
Kapı bir anda açılıyor. Kırmızı renklerle insanların şehvetlerini artıracak bir şekilde döşenmiş olan odaya sarı bir ışık doluyor. Arkasına bakmıyor dansöz. Kimin geldiğini biliyor. Tamam, belki bilmiyor ama niyetinden kesinlikle emin. Kalkıyor aynanın karşısından. Üzerindeki geceliği sıyırıyor. Yatağa doğru gidiyor sekerek. Ayakları isyan ediyor olacak ki o her bastığında milyonlarca iğne derisine giriyor. Ve artık kırmızılaşmış dudakları aralanıyor o arkasına bile bakmadan:
“hoş geldin canım.”
Yatağa oturuyor. Kapıya bakıyor. Gövekli, ufak tefek, piknik tipli bir adam kapının eşiğinde, ona bakıyor. Gülümsüyor ona:
“lütfen giyin. Seni zorlayacak değilim bu akşam.”
Kapıdakini tanıyor dansöz. Kapıdaki pis göbekli ihtiyar onun patronu, sahibi… Patronu tekrar gülümsüyor:
“ içeri girebilir miyim? Biraz konuşuruz belki, sohbet ederiz.”
Hiç istemiyor konuşmak. Tek istediği yatağına uzanıp rüyasız bir uykuya dalmak... Ama tekrar gülümsüyor tüm yalancılığıyla:
“tabi. Ben de seni bekliyordum kocacığım. Gir içeri, yatağa gel.” Parmağıyla çağırıyor sahibini.
Kapıdakinin gülümsemesi kayboluyor. Bozuluyor besbelli. İçeri giriyor, kapatıyor kapıyı. Yatağın karşısındaki sandalyeye çöküyor. Dansözün vücuduna bakıyor. Bembeyaz vücudundaki kızarıklıklar, morluklar dikkatini çekiyor:
“ iyi misin? Hastaneye gidelim istersen.”
“yok, iyiyim ben kocacığım. Boş ver beni, sen kendine dikkat et. Sen benim için çok önemlisin. Sen olmazsan ben ölürüm.”
Kırmızı dudaklarını büzüyor ve sahibine öpücük yolluyor. Patronu şaşkın…
“sana dedim. Bu akşam yapmayacağız. Hatta bundan sonra hiç yapmayacağız.”
“sallama len. Gel işte yatağa. Uykum var hadi.”
“bak ciddiyim. Bundan sonra hiçbir şey için seni zorlamayacağım. Sen artık özgürsün.”
“nasıl?”
“ çok basit. Özgürsün bundan sonra.”
“ne diyorsun patron?”
“haberin yok mu? Sözleşmen bitti. Gidebilirsin.” Bir baba şefkatiyle gülümsüyor patron.
Dansöz yatağında doğruluyor. Neydi şimdi bu olan? Ne diyordu bu adam?
Oturuyor yatakta. Bacaklarını başına çekiyor, çenesini dizlerine dayıyor, duruyor düşünüyor bir süre.
“yani sözleşmem bitti mi? Artık oynamayacak mıyım?”
“ artık oynamayacaksın. Tabi tekrar sözleşme imzalamak istersen o başka.”
“ hayır hayır hayır hayır hayır. Dur biraz. Sözleşmem bitti ve ben özgürüm ha.”
Gülmeye başlıyor. Baştaki tatlı gülümsemecik sonraları uzun ve histerik kahkahalara dönüşüyor. Gülüyor gülüyor ve gülüyor… Sonra duruyor bir anda. Patrona bakıyor:
“ sahi, sözleşmem bitti benim. Bu akşam buradaki son gecemdi değil mi? Ben artık özgürüm. Ben, artık özgürüm.”
“evet. Artık özgürsün kızım.”
Şimdi de ağlıyor. Sarsılarak ağlıyor. Yıllardır ağlıyordu ama o gözyaşları tutsaklığın acısıyla dökülmüştü. Şimdikiyse özgürlüğün tertemiz sevincindendi. Patronu gülüyor:
“ hatırlar mısın? Daha on yedisindeydin. Masmavi gözlerin, sapsarı saçların vardı. Günahsızdın sen. Tertemiz…
Seni o batakta görünce içim acımıştı. Senin gibi temiz, güzel bir gencin bu halde olmaması lazımdı. O günah yuvasında çıkardım seni. Karşılığında da çuvalla para ödedim. Sen yaşadığın şoktan konuşamıyordun. Gözbebeklerin titriyordu korkudan. Seni alıp buraya getirdim. Ben seni oradan satın alarak sana iyilik yapmıştım. Tam otuz beş bin lira. Bütün paramı senin için harcamıştım. Ama önemli değildi. Senin sayende o parayı tekrar kazanacaktım. Hatta daha zengin olacaktım.
Bir dansözümüz vardı, Aysel. Hatırlarsın, orta boylu, obur biriydi. O sana mesleğini öğretti. Bütün figürleri öğretti... Seni yepyeni, muhteşem bir dansöz haline getirdi. Hemen kaptın işi, yoksa tekrar oraya gideceğini düşünüyordun.”
“sonra Aysel kayboldu ortadan.”
“ o öldü. Dayanamamış, intihar etmişti. Sana kaçtı dedik, senin de etkilenmeni istemiyorduk çünkü. Allahtan çabuk öğrendin işi. Ben sana sadece dansözlük etmeni söylemiştim, ama sen Aysel’den sadece mesleği değil, diğer kötü huylarını da öğrenmiştin. Sahneden indikten sonra odana müşteri almıştın. Bundan hemen haberim oldu, ama karışmadım. Aldığın paradan da pay istemedim senden.”
“ istemezsin tabi. Çünkü eğer ister ya da engelleseydin senin metresin olmayacaktım.”
“ beni suçlama. Sen de memnundun. Yemin ederim, bir gün olsun beni reddetseydin bir daha sana dokunmayacaktım. Sen de memnundun.”
“ memnun mu? Hah, ben sadece yaşamaya çalışıyordum patron. Eğer itiraz etseydim beni öldürecektin.”
“hayır, lütfen, öldürmeyecektim seni. Seni seviyordum. Gençlik işte, âşık olmuştum sana. Senin de beni sevdiğini düşünmüştüm.”
“ vayy, büyük âşık ha. Ulan insan sevdiğini başkasının koynuna gönderir mi? Mademki biliyordun, niye gelip almadın beni onların koynundan. Seni seviyorum demedin.”
“ lütfen yapma. Aşk dedimse sapkın bir hevesti benimkisi. Seni ne kurtarmayı düşündüm ne de tamamen benim olmanı…
Neyse boş ver şimdi bunları. Hadi toparlan. Birkaç gece burada kalmaya devam et. Kendine yeni bir ev tut. İstediğin yerde. Paran var biliyorum, ama ben de sana vereceğim bir miktar. Kendine yeni bir hayat kurmana yetecek kadar...”
“ hayır. Şimdi çıkacağım buradan. Bir daha da dönmeyeceğim.”
Kalktı, valizi çıkardı. Bütün elbiselerini sokuşturdu içine. Valizi kapattı. Açık seçik bir elbise giydi. Paralarının olduğu çantayı aldı. Patronu kalktı. Cebinden bir tomar para çıkardı ona verdi. Dudaklarına bir öpücük konurdu. Güldü:
“ deli kız, yolun açık olsun. Ne zaman başın sıkışırsa, ne zaman belaya düşersen, dertleşmek istersen ben buradayım. Ben artık senin bir dostunum. Sadece bir arkadaş…
Valizini aldı. Kapıdan koşarak çıktı. Arkasına bile bakmadı koşarken. Özgürlük onu bekliyordu. Sadece onu bekliyordu hayat. Özgürlük kollarını açmış, ona sarılmayı bekliyordu. Allah ona da acımıştı sonunda. Sonunda onun da yüzüne gülmüştü kader. Sonunda bir şans daha verilmişti ona. Hayat kollarını açmış onu bekliyordu. O da o kollara doğru koşarken bağırıyordu:
“ özgürüüüüüm, özgürüüüüüüüm…”
Son…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.