Kent ve Mabet
Mabetler, kentlerin münzevi evleridir. Mabetlerin sakinleri ise münzeviler. Her münzevinin gözlerinin izi sinmiştir mabedin duvarlarına. Bir bakıma mabet, münzevinin fildişi kulesi sayılır. Münzevi bu kulede kendi kendisiyle hesaplaşır, hâlihazırla geçmişin muhasebesini yapar, geleceği tevekkül penceresinden sızan ışığa emanet eder.
Mabet duvarları, kentin çirkef ve curcunası ile münzevi arasında bir hattır. Ve mabedin kapısı istisnasız, kentte yaşayan herkese açıktır. Kapısından giren herkes eşit koşulda girer-genel anlamda- kılık kıyafet ve fizikî görünüm önemsizdir mabette. Orada geçer akçe, içtenlik,takva, ve teslimiyettir.kim daha samimi ise, kim daha ziyade teslim olmuş ise, o bir adım daha öndedir.Pierre Cardin’den giyinmek, mevki ve makam sahibi olmak ayrıcalık değildir.
Mabet, kentin has odası, kentlinin sığınağı, münzevinin dergâhıdır. Kent bunların hepsini ayrım yapmadan ,şefkatle bağrına basan, günahıyla sevabıyla kucaklayan bir anadır.
Mabetler, günahların yunduğu, yunak yerleridir. Mevlana’nın çağrısının neşvünema bulduğu; “gel, gel, ne olursan ol gel. ister kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol, gel. bizim dergahimiz umitsizlik dergahi degildir. yuz kere tovbeni bozmuş olsan yine gel ”sözünün yankılandığı, aksi sedanın yürekleri titrettiği mekanlardır.
Ankara,29.03.2008 İbrahim KİLİK