- 2161 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
BESİLİ HÜRREM İLE AKSAK TİMUR AŞKI -5-
Efendiiiiimm. Timur Han Hazretleri her ne kadar ‘’ Kirlenmek güzeldir ‘’ dese de Hürrem ille de tutturdu ‘’Kirlenen namusumu temizle’’ Diye. Timur adeta kuduruyordu. Hoş o da Hürrem’le evlenmeyi istiyordu zaten ama bunu bir mecburiyet olarak kabullenmek zorunda kalması fena halde koyuyordu koca İmparatora. Sonunda kesin kararını verdi: ‘’ Waterde fısh yan gider/ Açma yaram kan gider…’’ Yani kısaca: ‘’ Battı balık yan gider ‘’
Şimdi en acil olarak yapılması gereken iş bu evlenme kararının ülkenin her yerine duyurulmasıydı. Lakin bu iş oldukça zordu. Tellallık yapması gereken develer son zamanlarda ilmi tartışmalara dalmış ve boyunlarının neden eğri olduğu üzerine açık oturumlar, paneller, düzenlemeye başlamışlardı. Hatta konu ile ilgili bienaller, sempozyumlar,konferanslar düzenlemekteydiler. O bakımdan iş yine şoparlara düşmüştü. Allahtan pireler berberlik görevlerini aksatmıyorlardı. Yoksa damat tıraşını kime yaptıracaktı?
(Ulan iyice karma karışık ettik hikayeyi…Nasıl bağlayacağız bakalım.)
Neyse Efendim nerede kalmıştık? Hah…Hatırladım. Yani öyle Hasbi Ağa ile konuşup aldım- verdim diyerek kız alınmazdı ki. Memlekette usul vardı, erkan vardı di mi ama? Timur ‘’ Amaaaan ya başlarım usulüne erkanına ben koskoca hükümdarım aldım mı aldım o kadar.’’ Dedi.
Efendim düğün olur da Dede Korkut olmadan olur mu hiç? Timur seslendi: ‘’ Bana acil Dede Korkut’u çağırın. Kopuzunu kapsın gelsin’’
Ulaklar ve dahi bir sürü salaklar Dede Korkut’u bulmak üzere yola çıktılar. Uzun aramalardan sonra onu korkunç bir mezarlıkta çocukları korkuturken buldular. Elindeki bıçakla çocukları korkutuyordu Dede Korkut: ‘’ Ulan bir daha benim evin önünde top oynayıp camlarımı kıracak mısınız ha? Keseyim mi ulan pipinizi ha? Keseyim mi ?‘’ Çocukların rengi sarıdan yeşile, yeşilden mora dönerken ulaklar Timur’un mesajını ulaştırdılar Dede Korkut’a…Dede Korkut: ‘’ Gidin deyin o gavata daha önce bir sürü çaldık çığırdık parasını vermedi. Önce birikmiş borçlarını ödesin bakalım.’’ Dediyse de ulaklar ‘’ Aman dede, canım dede, dede dede can dede, tesbihi mercan dede sen bilin gari…Bu Timur bizi ulak haşlama yapar valla..Gel de gözü kurtaralım.’’ Deyince çaresiz kopuzunu alıp yola düştü.
Nihayet Timur’un huzuruna varan Dede Korkut boy boyladı, soy soyladı, görelim bakalım neler söyledi:
Cemile’nin gezdiği dağlar meşeli imanım ( Burayı iki kere söyledi )
Haydi kırk yıl oldu. Cemilem ben bu derde düşeli. ( Bura da iki kez )
Gaydırı guppak Cemile’m nası nası edelim biz bu işe.
Nikahı da gıysın ünlen gidin Hoca Memiş’e.
Timur…’’ Lan bu Dede Korkut iyi adam hoş adam lakin kafayı Cemileyle bozmuş.’’ Diye düşündü az biraz..Sonra emretti:
-La aval aval ne bakarsınız? Hoca Memiş’e ünleyin geliversin gari..Geliversin de gıyıversin şu nikahı.
Ulaklar, Ulahlar, Sırplar, Macarlar, Hırvatlar, Arnavutlar, Boşnalar Hoca Memiş’e ünlemeye başladılar.
Bir Çift Öküz Yeter mi
Aha Memmed Emmi
Böyle Baca Tüter mi
Daha Memmed Emmi
Derken efendim Hoca Memiş de denen Memmed Emmi de geldi nikah kıymak için…Az zamanda bu kadar çok insan gelmesi tabii ki tamamen Dede Korkut’un işiydi. O kopuzunun tellerine dokundukça millet akın akın geliyordu.
Timur tedirgin olmuştu. Bu kadar milleti nasıl doyuracaktı? Bir iki sığır kestirmeyi düşünmekteydi ama o kadarı ancak Hürrem’e yeterdi. Peki Bu Dede Korkut’un çağrıları üzerine gelenler ne yiyip içecekti düğünde. Üstelik herif bir de babasının düğünüymüş gibi ha bire çağırıp duruyordu:
Anan geldi baban geldi
Dayın geldi halan geldi
Davul zurna çalan geldi
Hadi gari sende gel
Koyun geldi kuzu geldi
Okuyucudan yazı geldi
Hacıosmanın kızı geldi
Hadi gari sen de gel
Bacalardan duman geldi
Arpa buğday saman geldi
Komşu köyden imam geldi
Hadi gari sen de gel.
‘’ Yandık anasını satayım.’’ Dedi Timur..Dede Korkut’u beş kuruş vermiş konuşturmuştu ama on kuruş verip susturması mümkün değildi. Ruhu sıkıldı Timur’un..Bari bir sinekkaydı olmak için berber Pire Rıza’nın dükkanına gitti.
Dükkanda Kurt Harun tıraş olmakta, Tilki Selim ise sıra beklemekteydi. Doğruca içeri dalan Timur Kurda sordu ‘’ Hemşerim senin ensen neden öyle kalın?’’ Kurt kafasını çevirmeden cevap verdi: ‘’ Senin gözler bozuk galiba bey amca. Neresi kalın bu ensenin. Timur denen gavat yüzünden artık ormanlarda bile avlanacak bir şey kalmadı.Solucan yemekten iğne ipliğe döndük.’’
Timur’un canı sıkılmıştı bu cevaba ama Kurt haklıydı. Bu sefer tilki Selim’e döndü: ‘’ Hemşerim tavuk sever misin? ‘’ Tilki umursamaz bir şekilde güldü ‘’ Ne alaka şimdi?’’ Artık kendini tanıtmanın zamanı gelmişti. ‘’ Ben Timur’um…Tanımadınız mı beni? Ben sorarsam cevap verilir. De bakalım şimdi tavuk sever misin?’’ Tilki yine sallamadı ve Kurda seslendi: ’’Deyyus düğünü ucuza kapatmaya çalışıyor. Koskoca hükümdar olacaksın…Çevirtsene şöyle bir sürü koyun, sığır? Milleti kırmızı ete doyursana...’’
Timur iyice bozulmuştu. Baktı altın bir kafeste bir bülbül. Hemen yanına gitti. Bekledi ‘’ İlle de vatanım .’’ Desin diye lakin bülbül bile Timur’a gıcıktı…Cik cikten başka laf çıkmadı ağzından.
Tıraşını olan Timur tekrar Hasbi Ağanın evine döndü. Artık davullar çalıyor, zurnalar ötüyor herkes neşe içinde ‘’ Fincanı taştan oyarlar/ Timur’a böyle kıyarlar’’ Şarkısını söylüyordu.
Bu arada Timur tıraşını olurken Hürrem’e kına yakıldı…Eline, saçına, kıçına…Yakılmadık yer bırakılmadı. Daha sonra kına türküleri söylendi. ‘’ Yüksek yüksek tepeler’’den başlandı. ‘’ Kınayı getir aney’’e kadar ne kadar kına türküsü varsa söylendi Hürrem’i ağlatmak için.
Ulan bu da ayrı bir manyaklık ya… Hatun kısmının evlendikten sonra nasılsa anası ağlayacak. O Halde kınada neden ağlatmaya çalışırlar anlamam ki…Neyse…Kadın kısmının nesi mantıklı ki kınası da mantıklı olsun.
Hürrem bembeyaz abiye gelinliği içinde kapıdan bir kuğu gibi…Pardon penguen gibi dışarı süzülünce zılgıtlar koptu. Vezir Lanetullah’ın emriyle kalaşnikoftan roket atara kadar, anti tank mayınından A-4 Patlayıcısına kadar ( A-4 fotokopi kağıdı da olabilir. Burada Kukiriku mahlaslı danışmana danışmam lazımdı ama o kadar kusur da olsun canııımmm.) Ne kadar patlayıcı varsa patlatarak tüm magandalıklarını sergilediler. Neyse çok fazla telefat olmadı. On beş ölü seksen dört yaralı vardı hepi topu.
Bu olay da bittikten sonra sıra nikahın kıyılmasın gelmişti.
Timur ve Hürrem Memiş Hoca’nın karşısına geçti. Memiş Hoca Cuma namazlarında bile göremediği bir cemaati orada görünce aşka geldi. Başladı vaaza…’’ Talâk çok çok möhim bir mevzudur muhterem cemaat. Talâk a- Sünnî Talâk b- Bid’î Talâk, c- Ric’î Talâk , d- Bain Talâk olmak üzere dörde ayrılır…Bunlardan Sünni Talâk…’’Der demez Timur gürledi.
-Ulan kıy şu nikahı. İşimiz gücümüz var. Daha Çin’e sefer eyleyeceğim.
-Hünkarım nikahı kıyacam kıymasına ama sana kıyamıyorum.
-Kıy, kıy…Dedik ya Waterde fısh yan gider.
Derken efendim uzatmayalım. Hoca Memiş, Hürremi, sekiz ton patates cipsi, on bin hamburger, yedi ton bonfile, altı ton pirzola, yüz bin adet lavaş ekmek ve sekiz bin sekiz yüz seksen sekiz adet üç litrelik kola mihr-i müeccel ile Timur Han Hazretlerinin refika-i kiram, zevce-i lât-i lokumu olarak ambar defterine kaydeyledi.
Hürrem’in ağzı kulaklarındaydı. Kırk beş yıllık bekleyiş en mutlu sonla noktalanmıştı. Ama henüz son nokta konmamıştı. İşin içinde bir de gerdek olayı vardı. ( Ki bizim tarihlerde gerek kitap olsun gerek dizi olsun bu kısım hep es geçiliyor. İlle velakin biz es geçmeyeceğiz)
Eeee..Ne demişler. Aç ayı oynamaz…Biraz sonra gerdeğe girildiğinde ayının oynamama ihtimaline karşı Timur oturdu sofraya hemen. Hürrem durur mu? O da tabii ki. Baldan başladılar. Fındık, fıstık, ceviz, üzüm, cezerye, mesir macunu ne buldularsa mideye indirdiler.
Artık akşam olmuştu. Artık rahat rahat gerdeğe girebilirlerdi. Hürrem’in gözü sofrada olmakla birlikte nasılsa gerdek odasında da yiyecekti. O bakımdan fazla üstünde durmadı.
Birlikte kalktılar sofradan. Gerdek odasının kapısı önüne geldiklerine Hürrem cilvelendi Timur’a
-Kocacığım beni kucağına al da eşikten geçir.
Koca Timur her şeyi hesaplamıştı ama işte bunu hiç mi hiç düşünmemişti. Bir Hürrem’e, bir de kendisine baktı.
-Hatun… Bu dediğin olmaz. Naim Süleymanoğlu ile Halil Mutlu henüz dünya gelmediler. Onlar olsa bile seni yerden kıpırdatmak mümkün değil.
Fakat Hürrem öylesine bir mahzun ve de mütecessiz ( her ne demekse ) bakıyordu ki sonunda dayanamadı. Seslendi vezirine:
-Lanetullah, Komutan Zulmettin’le birlikte filleri getirin. Hürrem’i kaldırıp benim kucağıma vereceksiniz.
Vezir denileni yaptı. Filler geldi ve on fil güç bela kaldırdılar Hürrem’i daha sonra yavaş yavaş Timur’un kollarına doğru indirmeye başladılar. Tam kucağına verecekleri sırada Vezir Lanetullah ve komutan Zulmettin gerdeğe girmek üzere olan hünkarlarının sırtına – adet olduğu üzre - yumruğu indirdiler….
Daha önce yediği dirgen darbesiyle zaten kıçı yamulmuş olan Timur, burnunun üzerine kapaklandı. İşte o anda da fillerin bıraktığı Hürrem, olanca hızıyla Timur’un üzerine düştü.
Ah efendim ah…Sonrasını sormayın…İşte bu olaydan sonra Timur maalesef ölmedi. Ölseydi hani kurtulmuş olacaktı ama ölmedi. Hürremin altından bir enkaz olarak çıkan Timur tam anlamıyla felç geçirdi. Hayatının kalanını sarsak bir ihtiyar olarak yaşadı.( Zaten çok da yaşamadı garibim ) Dolayısıyla kendisine daha sonraları ‘’Sarsak Timur ‘’ denildi. Yani aslında Timur çok kısa bir zaman dilimi için Aksak Timurdur…Onun asıl adı ‘’Sarsak Timur’’dur ki bunu da pek çok tarihçi bilmez. Hatta benden başka bilen yoktur.
Hürrem’e gelince:
Karının bir şansı açıldı ki sormayın. Timur’u bu hale soktuktan sonra Önce Uzun Hasan ile kırıştırdı. Uzun Hasan’ı yeterince uzun bulmayınca Şah İsmail ile Fındık kırdı. Sonrasında Sülüman’ın haremine kapağı attı. Geçen asrın ilk yarısında Mahatma Gandi ile evlendi ve de zavallı adamın iliğini, kemiğini kuruttu.
Gökten üç elma düştü…Bir tanesini bile kapamadık valla…Hepsini Hürrem yedi.
-SON-
NOT: Üstteki Resim: Hürrem- Timur düğününden günümüze kalan tek fotoğraf ( ‘’O günlerde fotoğraf makinesi mi vardı?’’Deyip de tepemin tasını attırmayın.)
YORUMLAR
hocam öyle veya böyle işin içinden çıkmasını başardınız birazda kadınlaa dokundurmuşsunuz kadınların neyi mantıklıki bu kına olayı mantıklı olsun diyonuz boşunamı demiş oluyorlar saçı uzun aklı kısa yakıyorlar her yere kına diye yine çok güzeldi kendinizide eleştirmekten kaçınmamışsınız hani tebessüm ederek okudum kaleminize emeğinize sağlık saygılarımla selamlar
Bakıyorum kaç seferdir Lise Tarih kitapıma bu hususlar tedrisatta namevcut.
belki yeni Milli Eğitim Bakancığımız tevhid-i tedirası değiştirir de biz de en azından Sultan-ı Şahu Badirpenahü Hürrem Hanımefendinin vaziyeti ilen alakalı bu kadar hassas bilgileri kitapımızdan okuruk hayılısıyla.
Değerli Hocam konuya yavaş yavaş vakıf oluyorum..da bu mübarek Hatunların bir yerde okuduğuma göre "Muayyen-i Musofur vakitleri" sırasında memlekette bayraklar yarıya,şalvarlar yukarıya çekülür imiş..
Ve bu hal ile hallenen muhterem Hürrem ve diğer zevat-ı şalapalam bu sebeple hidrofil pambuğun en kalitelisini kullanup arta kalanını paşalarun saruğuna süs olsun deyü takarlarmuş.
Ve birdesizin bahsetme nezaketinde bulunduğunuz Hürremi beslemek zor midur?
mesela ben de bi Hürrem beslesem,etinden sütünden ,butundan,bitinden faydalanabiü miyim?
Bu tarih muhabbetleriniz bizi tarihin derinliklerine götürüp geri getirmiyo...
N demiş Sultan M.M. (meme diye okunmuyo,mim nokta mim diye okunuyo) " Nevc-i şişikim pir-ü damda ne seyreyler......Bat-ü siyahında zül pençe-i meymeyler.....ver sabah akşam sobaya da ardünü,
Duymayüm sakın bana darüldüğünü)
Ey mübarek Sultan be...
Kardinal mazaren Soliter misin?
Selam ile saygı ile...