- 390 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kül Kalmış bahçemde
Seni çok ama çok özledim de söylemek istemedim. Niye öyle burnumun sızladığını, içimin burulduğunu, gözlerimin çaktırmadan ıslandığını anladım da ondan seni özlediğimi söylemedim. Bu güzel Mayıs gününde gölü seninle seyretmek isterdim, sigaramın yarı dumanını rüzgarla paylaşmaya hazır, bedenim göğsüne yaslanmış öylece bakardık görüntüye. Bakarken güzel şeyler düşünürdük! Sabah öğle akşam her ne zaman kulağıma gelen herhangi bir müzikle ilgili mırıldanma bana hep gemileri yaktın, sevdiğini duymak için illa ölmem mi lazım diye soruyordu. Ya da şarkılardan çıkardığım sonuç bu emin değilim.
Hani sana yazdığım şiirlerin konularını hep özlemeye ve sevmeye bağlıyordum ya ve kişiliğimi ve masumiyetimi kimi zaman hırçınlaşarak kimi zaman suçlayarak anlatıyordum ya, ben geldim aklıma bugün. Duygularımı sana yazarken, hissettiklerimi dile döküşüm ve kendime nasıl sinir olduğumu yazdım sana sinir olurken. Aşık olduğum sevdiğim ve beni sevdiğini düşünen bir adam portresi çizmeye çalıştım hep .Evimizi baştan inşaa etmeye çalışan, çalışırken de hastalıktan ölüveren bir adam portresi işte. Aslında aşkından gözleri kör, sizleri mutlu etmek için çabalayan fakat, senin kendini benim ismimi anmayacak kadar öldürdüğünden habersiz bir şekilde. Aşkın boya badanaya ihtiyacı yok ki. Hayalimde inşaa ettiğim o yuva senin beni içinde öldürdüğünü hissettikten sonra bir ömür boyu terkedildiğimi düşünerek mutsuz yaşamak. Ama ille de boyayacaksın diyorsan bunuda ben yanındayken boyamamı istiyorsan (yine hayal yine umut). Öyle "odalarda ışıksızım", "gül pembe", "seni gömdüm" gibi şarkı sözleriyle hiç olmaz. Arada söylüyorsun ya "beni unutma" diye biz onu söyleyelim.
Ben seni öyle ilahi bir aşkla seviyorum ki anlatmaya kalksam, kelimelere döksem ifade edememekten korkuyorum. zaten de beceremiyorum da. Ya da dile dökülenin basitleşmesinden. Ben eğer becerebilsem parmaklarımla kaburgalarımı ayırıp seni içimdeki kalbimde saklarım. Uykunun en derin yerinde birden uyanınca seni yanımda görmek, kış gecesinde söylenmeden patlatılmış mısırı paylaşmak, televizyondaki filmi seyretmek,çocuklarımız beraber sevmek, hastalıklarda sevgiyle yapılmış çorba içmek, kahve falında görünenleri birlikte yaşamak, sabahın kör saatinde çıplak denize girmek, araba ile gezinmek, sırtıma dolanmış kollarınla güneşi batırmak, bizim batırdığımız güneşin doğduğu ülkedeki insanların hayatları hakkında abuk hikayeler uydurmak, çocuğumuza alınan oyuncak yüzünden kavga etmek, ne kadar rahat adamsın başlayan cümlelerle tartışmak, hayatı-hayatın getirdiklerinin tümünü seninle paylaşmak. Bugün seni çok ama çok özledim de söylemek istemedim.
Hani bir akşam geçen trafik kazası yüzünden ölmüş iki adam görmüştük(kızkardeşinde vardı hatırlarsın) . Üzerini örtmüşlerdi de sadece ayakkabıları görünüyordu. Ben çok etkilenmiştim de sen "adamı tanımıyorsun bile" diyerek etkilenmemin sebebini anlamamıştın. panik atağımı tetikleyen görüntü idi. İlk düşündüğüm hayatın çok mu değerli olduğu yoksa düşünmeye değmeyecek kadar basit mi olduğu hakkında aklım karışmıştı. Ne zaman ölümle karşılaşsam aynı karmaşık duyguları hissederim zaten de sevince insanın içi daha çok acıyor. Öleni tanıman gerekmiyor ölüm karşısında. Orada yatan sende olabilirdin bende. Seni düşünmek bile istemiyorum. Kendimi öldükten sonra düşünemeyeceğime göre sana acı çektirmek istemiyorum. Eee diyeceksin. Eee si ölüm var, eve gitme süresince bile ertelenemiyor seni yolun ortasında yakalayıveriyor ve bulduğu yerde götürüyor. Bu yol kıyısında bize göre zamansız bir kaza olabilir, deniz gezmesinde söylenenler söylenmeden gelebilir, yaşanacakları beklemeden de... Yaşamak istediklerini söylemeden... Bir gün bana hayata beyaz sayfa açalım demiştin ya işte o günkü gibi bir sayfa açmam isteniyor benden şimdi, içinde hiçbir güzelliğin olmadığı bir bahçe, elimde ne tohum ne su, ne güç hiçbirşey olmadan ayağımı dahi basamayacağım toprağa. Ne benim ben olabileceğim nede düzenleyebileceğim bir enkaz parçası adeta. Yılda iki veya üç kez güllerimi görebileceğim bir bahçe isteniyor bende, tıpkı elini gökyüzüne açmış yağmuru bekleyenler gibi, tıpkı şarkıda yalvaracağım ve dua edeceğim gibi. Yolda dahi karşılaştığımda benim hatamın olacağı ve karşılığını her ne pahasına alacağım bir bahçe sınırları ile çizildi bana. Sanki elleri ayakları bağlanmış, kanatları kırılmış gibi. Sensizliğin sendeki cevabını almaya çalışmayacağım artık. Umutların bittiği ardımda bıraktığım eşssiz bir kül yığını ve yanmış film şeritlerini bugünkü yağmurun silip süpürdüğü bir toprak bahçesi gibi.
Bunlar sana üzülmen için değil, veda olarak yazılmış son yazımdır. Onaltı yıl önce 18 Mayısta başlayıp biten, film şeritlerinin külünün dahi bulunmadığı hatırlanmadığı bir veda. Bir daha bu parmaklarımın senin için klavyeye gitmeyeceği bir veda. Öyle bir veda ki gökyüzünün ağladığı bir veda tıpkı bugün gibi. Cevapsız sorular varsa ortalıklarda, yalansız olmuyor yaşananlar.
Kalbinde ki insan sevgisi daim olsun. Sen benim ilk ve sonumsun. Tıpkı çocuklarımız gibi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.