- 643 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
HASTA ZİYARETİ
Bir tencerede kaynayan tavuk suyunun içine, bir su bardağı arpacık döküp karıştırdı. Arpacıklar pişince, bir bardak yoğurt, bir yumurta sarısı ve bir limon suyunu bir kaşede çırpıp kaynayan tencerenin içine döktü. Çorbayı karıştırdı.Yavaş bir halde, çekmeceyi açtı, nane ve pul biber kavanozlarını çıkardı. Birer kaşık alıp, halen fokur fokur kaynayan çobanın içine kattı. yavaş yavaş karıştırdı çorbayı.
Çorbayı, her zaman hasta yemeği olarak bildi. Çorba pişirmeyi hiç bir zaman sevmese de zaman zaman pişiriyordu. Bu çorbayı hasta olan komşusu Halime Abla için pişirmişti...
Çorba pişince, ocağın altını kapattı. Mutfak penceresinden uzak dağları ve gökyüzündeki kümülüs bulutlarını seyretti. En çok sevdiği bulutlar kümeler halinde ve küçük bir dağ büyüklündeydi,ulaşılmaz ve çok güzeldi. Gözleri derinlere daldı.Neşeli, sağlıklı, hayat dolu bir kadını nereden bulmuştu bu zor hastalık. Hastalıklar adres sormuyor, çat kapı habersiz, geliyordu. Geldiği yeri yakıyor, yıkıyor alabora edip, hastayı ve yakınlarını perişan ediyordu.
Çorbayı, çam kavanoza boşalttı. Sonra da kavanozu bir poşete koyup evden, Halime Abla’ya gitmek için çıktı.
Hava bulutlu ve cisil cisil yağmur yağıyordu, arada serin bir rüzgar esiyordu. Her zaman böyle havaları çok sevmişti. Derin derin nefes aldı. Havada yağmur ve rüzgarın kokusu vardı. Yüreği o anda bir dağın tepesinde doğanın güzelliği ve sessizliği ile baş başa olmak istedi. Ne sırası ne de zamanıydı şehir dışına çıkmanın, yemyeşil kırlar, papatya tarlaları ve derin sessizlik, çok uzaktı ona, şu anda...
Halime Ablanın alt kattaki dairesinin zilini çaldı. Kapı hemen açıldı.
Armağan, "Hoş geldin, Sare abla, çorbayı zahmet etmişsin, annem oturma odasında yatıyor. Sen odaya geç, ben çorbayı mutfağa bırakıp geleyim."
Halime abla, onu mutlu neşeli ve ortama, pozitif enerji katan bir olarak görür,çok severdi. Oysa şu anda hüzünlerin içindeydi. Çok üzülmüştü Halime Abla ’ nın hastalığına
Odaya girmeden bir kaç saniye bekledi. Tüm gücünü topladı. Gülen yüzü ile odaya girdi...
-Halime ablacım geçmiş olsun, sana çorba getirdim.
Halime ablanın gözlerinin içi güldü. Çok sevinmişti Sare ’ yi karşısında gördüğünde...
-Hoş geldin Sare ’m...Senin sesini duymak , seni görmek çok iyi geldi bana...İşte bir dert geldi başıma uğraşıyoruz..
-Sakın, üzülme Halime Abla...Günümüzde her derdin çaresi var.. Bu aşamada biraz üzüleceksiniz işte o ,kadar. Yine bir arada toplanıp sohbet edeceğiz. Annemin büyük salonunda spor yapacağız, sohbetler edeceğiz, çay demleyip içeceğiz...
Halime abla bir kahkaha attı.
"Ben iyi olur muyum ki...bu dertten kurtulur muyum?yine eskisi gibi olur muyum?
-Eğer istersen, yaşamaktan vaz geçmezsen, eskisi gibi olursun.
Gözleri derinlere daldı, sessizleşti, Yaşam ve ölüm arasındaki, bir boşluktaydı sanki. Panik yoktu. Her şeyi kabulleniş vardı. Gövdesine takılı ince şeffaf borudan kan halkaları yuvarlanıyordu aşağıdaki torbaya. Kan halkalarını seyretti. Göz göze geldik...
Büyük bir sıkıntı içinde sordu.
-Ben iyileşir miyim sare ?
-İyileşeceksin, Halime Abla, yeter ki yaşamak isteğinden vaz geçme.
Bir müddet sohbet ettik. Ayrılırken..
-Halime ablacım bir daha gelirken sana reyhanlı mercimek çorbası getireceğim...
-Senin çorbalarını seviyorum ben. Sık sık gel,
-Gelirim diyerek ayrıldım...
Halime Abla zorlu tedavi aşamalarını bir bir aştı, amansız denilen hastalıktan kurtuldu.
Hem de kanser denilen bir hastalığı olmasına rağmen...
Kanseri yendi...ve şimdi çok mutlu...
YORUMLAR
Elinize sağlık. Bir hasta ziyaretinin ne kadar kutsal olduğunu sanırım bilenlerdensiniz.
Burada anlatım farklı tonda.
kendinizi bir başkasının gözüyle yorumlamışsınız.Bu hikaye biraz daha uzun tutulup birazda daha özen gösterilseydi, çok güzel ders veren bir mana kazanacaktı. Şimdide öyle. demek istediğim yazınızın konusu ve başlangıcı çok etkiliydi.
kaleminize sağlık.