- 782 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Aşk Yangını Var Dudağımda
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Hüzünlerin sarı odalarında umarsız masalların kitaplarını okuyorum
Serüvenler sürdüm dudaklarıma, aşkın yeşil ovalarından geçiyorum
Yangınlar büyüyor ruhumda, sarhoş nidalarla kendimi avutuyorum
Sevinçlerin denizlerine ay düşmüş, ben yakamozlarla sevişiyorum
Hercai düşünüşlerin kutup yıldızına uzattıkça bizler avuçlarımızı kayıp bir dest/anın iç sesi vurur kıyılarımıza, derin bir ırmak alabora olmuş aşkları s/aklarken koynunda. Oysa ardından baktığımız, hıçkırıklara boğulduğumuz sevda sızılarının yangınları yamandır, bütün düşlerin yanakları al al olunca içimizdeki o al/az şarkılar kanayan bir düş yumağıdır. Tutuşur gönlümüz, göğsümüzdeki enginlere sıçrar yaşayamadıklarımız ve dudaklarımızdaki titreyişler kaybolan anların sarhoş nidaları gibidir.
Hüzün makaralarıyla inerken arzın derinlerine bir masal artığına süreriz avuçlarımızı, isyankâr gecelerde yüzümüzü ayın şavkından gizlemek için. Çetrefil sancıların düğümleri geçmez boğazımızdan, onulmaz dertlerin bitap ağrıları yakarken genzimizi. Çığlık demini beklerken hüzün gemini gever ve ağıtlar yüreğimizin sarı odalarında çırılçıplaklığa dalar.
Uçurulmamış sevinçlerimizin kaydı silik raflarında bir tutam yalnızlık tabakası birikir gün kırığı saçlarımızda. Kırılan her düşün yansıması önce denizleri arar, yakamoza sevdalı âşıkların nasırlı avuçlarında. Hep o yangını dudaklarımız içmez ve her yangın yüreğimizdeki delirmiş sözcükleri aşamaz. Her hattıyla bizim olan ve sınırlarını iç çekişlerle belirlediğimiz bir yaşam penceresidir hayat, rüzgâr sokulur arada bir varlığımıza ve düşler ekeriz muştularla aşkın tarlalarına.
Oysa bedeli yaşamla ve özlemle çizilmiş tüm haritaların rotasında mutluluk vardır, gecelerin küreklerine tutunarak, avuçlarımızdaki gelgitlerle mutlanarak ve dudağımızdaki inleyiş türkülerine yaslanarak bir çığlık olup büyürüz hayata. Dilimizdeki o sevda mırıltısını asla terk etmeyerek. Bir sual yumağından kendimize en iyi rengi seçmek, sonrasında doyumsuz bir yolculuğa bırakmak gönlünü. Çok sesli bir vurdum duymazlığın dalgasındaki hüzün gibi. Çığlık olmak kendi içinde ve seslenmek yine kendi derinliklerine.
Gövdemizin katmerli yamaçlarına üşüşen bir dağ soluğudur gölgemizi önümüze düşüren. Hep ardımızdaki yasak mevsimlerin ılıman anlarını hayallere çizeriz, kırık yakarışların dudaklarından damlarken fısıltı gibi yaşamak. Hasret ölüm olur, tükenişlerin damağındaki sır içimizdeki lirik acı olur. En büyük zamanların prangalı avuçlarından sağarak düşeriz bir gün bir menzilin gölgesine, adımız koyu şafaklara asılır. Titrek bir aleve yürürüz gönlümüzdeki hicran masallarıyla, özlemden kavrulmuş avuçlarımıza kim bilir aşkın kınaları yakılır.
Hep o yorgun limanların iyot kokan kayalıklarında bekleriz yüreğimizin kırık nidalarını. Hep dargın bir ömür pasını siler ellerimiz dudaklarımızdan. Ayın gölgesi soğuktur oysa biz ılıman ülkelerin bakir adalarını yürek haritamızda saklar iken. Alışkanlığımız olur sonra pulsuz mektuplar, ’gelecek-gelmeyecek’ fallarına kapılır aklımız, içsel heveslerimize söz geçmez olur ve sahiplenmek istediğimiz her söz eninde sonunda şiirimiz olur.
Kanatlı düşlerimizin prangaları sevişlerinde bir tadımlık fallar atarız dilimize, şekerpare sevinçlerin fırtınalarında ısınmak için. Kırık bir saz olur yaşam ellerimizde, üşür damağımız, söz bulamazken biz türkülerimize. Yangın duvarı aşar ve gönül dünleri okşar, mırıltılı bir sessizlikle akarken canımızdan kopan bebek masumiyetindeki gülüşlere.
Rüzgâr masallarının özlendiği en iyi vakit, ruhumuzun harman mevsimlerine bileylendiği andır. Yıkık bir duvara vererek bedenimizi iç sızılarımızı bağlarız martıların kanatlarına, uzak diyarların pastillerini dilimizle eritirken. Gün döner, vakit aydınlıkla vedalaşarak karanlığı öper ve biz bir şiirin irininden yudumladığımız özlerle bir özlemin buruk gülümseyişlerini içeriz sevgi kadehimizden.
En onulmaz anlarda bir yolculuk turuna bağlıyorum bu yüreğin halatlarını, uçarı rüzgârların sırtına tutunarak. Kelimeler sıkışık bir ömrün içinden süzülerek arşa değiyor, ben ruhların gözyaşlarını biriktiriyorum. Her mevsim bir başka hazan sürüklenişi aslında, sürüklenmemek için ve düş dalgalarından düşmemek için önce ben sızıyorum derine, cemrelerden önce düşmek için bu emsalsiz küreye.
Dilimizin kaygan zeminlerine ışık düşer sevdanın ismini hecelediğimizde. Kıpır kıpır büyüyen bir hüzünle kol kola yürürken, gecenin atardamar nöbetlerinde mendilimizi gizlerken dünler ay düşer şiirlerin üzerine, yaprak dala sarılır, dal gövdeye. Koynumuzdaki hüzün ihtilallerinde tarumar bir esintidir güz gülüşleri, bakışlarımızla uzakları izler, yankımızın derin sularından inadına özlemi içeriz.
Selahattin YETGİN