- 2405 Okunma
- 16 Yorum
- 0 Beğeni
Ormancı
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Orman köylüsünün tek gelir kaynağı ormandır. E, gelir kaynağı orman olunca, ormancı da hem en çok saydıkları hem de korktukları kişi oluyor. Hâşâ(!) ormancıdan korktukları kadar Allah’tan korksalar, sorgusuz sualsiz cennetlik olurlar ya, neyse…
Şimdi konumuz, cennet cehennem değil, ormancı.
Vaktiyle orman köyünün birinde, bir ormancı görev yapmaktaymış. Konu ormancı olunca, köylünün saygısını, sevgisini kazanmamak mümkün mü? Bizim ormancı da köyün saygısını çabucak kazanmış; billâhsa yaşlıların…
Ormancının görev yaptığı köye, o bölgenin ormanlarından sorumlu müdür, ziyarete gelecekmiş. Ormancıyı bir telaş almış, sormayın. Köyde ne otel ne market, hiçbir şey yokmuş. Şimdilerde var mı bilmiyorum ama o zamanlar yokmuş.
Ormancı, oturduğu bir kütüğün üzerinde başını elleri arasına almış kara kara düşünürken, köyün karayanız delikanlısı Behçet yaklaşmış.
“Ne bu hal ormancı? Denizde gemilerin batmış gibisin.” Demiş.
İki de bir ormancı dememe takılmayın sakın, bu adamın adını sanını bilen yokmuş. Ormancı aşağı, ormancı yukarı… Ormancıymış ya yetmez mi?
Delikanlının sesiyle düşüncelerinden sıyrılan ormancı, saçlarını sıvazlayarak başından çekmiş elini. İki ayağının arasında kalan toprağa okkalı bir tükürük tükürdükten sonra, “Ben düşünmeyeyim de kim düşünsün Behçet? Müdürüm teftişe geliyor. Teftiş sıkıntısı ayrı, kalacak yer ayrı. Nerede ağırlarım ben onu şimdi.” Diyerek sıkıntısını dile getirmiş.
Behçet, gençliğinin verdiği çeviklikle ormancının oturduğu kütüğün ucuna kedi gibi ilişivermiş.
“Düşündüğün şeye bak! Biz ne güne dururuz ormancı!” demiş ve ilave etmiş. “Sen hiç tasa etme, çil horozu keser, tek ve yumuşak minderi altına atarım” deyip ormancıyı büyük bir sıkıntıdan kurtarmış.
Birkaç gün sonra beklenen konuk müdür teftişe gelmiş. Ormancı önde, müdür arkada, köylü etraflarında bütün orman gezilip denetlenmiş. Kesilip soyulan bütün tomruklar incelenmiş. Hava sıcak, orman büyük olduğu için teftiş hayli yorucu olmuş. Akşama doğru ormancı, müdürle birlikte Behçetlerin evinin yolunu tutmuş.
Ormancıyı kapılarında gören Behçet’in anasında bir sevinç, bir heyecan hemen eve buyur etmiş. O heyecanla yüklüğe koşup tek ve yumuşak minderi kapıp ormancının altına koymuş.
Behçet, anasının densizliğini kapatmak istercesine minderi ormancının altından çekip müdürün altına koymuş ama anası durur mu? Rekor derece hızla minderi müdürün altından çekip ormancının altına tekrar koymuş.
Behçet, bakmış ki bu iş böyle olmayacak, anasına açıklama yapma gereği duymuş “Ana, minderi çekme; o, müdür!” demiş.
Çok öfkelenen, ormancıya taparcasına saygı duyan anası,
“Ne yapalım müdürse? O da okuyup ormancı olaymış!”
Emine UYSAL/17.05.2013
YORUMLAR
Çocukluğumda okuyunca ne olmak istiyorsun diye sorulduğunda öğretmen olacağım derdim çünkü köy yerinde tek gördüğümüz okumuşlar öğretmenlerdi, elbette ki bugün ible çocuk olsam ve sorsalardı gene öğretmen olmayı tercih ederdim kendi kanımca en kutsal saydığım bir meslektir .. başarılı yazarımızı ve bu güzel yazıyı kutlarım hak ettiği yerde yerinde anlamlı bir eser sevgiler arkadaşıma..(yazını geç gördüm bağışla arkadaşım bir haftadır netim yoktu yeni geldi can.)
Değerli arkadaşlarım değerli seçki kurulu, bu yazıyı yazıp astığımda elektrikler kesildi ve sizlere cevap veremedim üzgünüm.
Güzel memleketimizde buna benzer öyküler dilden dile anlatılarak bugüne dek gelmiştir. Bu olayı ben yaşadım. Tabii ormancı olarak değil ama benzer bir şekilde.
Uzun yıllardır şefi, müdürü oldukça çok olan bir şirkette çalışmaktayım. Hani derler ya, elini sallasan şefe çarpacak. İşte o denli çok şefimiz var. Bu kadar şefi denetlemek için ara sıra da ormancının müdürü gibi müdürlerimiz de gelir.
Ormancı gibi bizim şirkette de telaş alır götürür herkesi. Ben hariç, her gün işimi aksatmadan yaptığım için müdür gelince ekstradan yapacak işim olmaz. Bana sadece “hoş geldiniz” demek düşer. Ah bu dil alışkanlığı, şefim demeye alışık dilim, gelen müdüre de şefim deyince olanlar oldu. Öykümdeki Behçet gibi, benim şefim de beni uyarıp, “o şef değil abla, müdür” dedi. Müdürümüze, dil alışkanlığı olduğunu söyleyip geçiştirmeye çalışsam da müdür bana ormancıya benzer bir fıkra anlattı. E, altında kalır mıyım, ben de ona müdür fıkrasını anlattım ve bizim müdür morardı. Bana dönüp, “bu fıkrayı başka müdürlerine de anlatma işinden olursun” dedi.
Altında mı kalacağım? Kalmadım, “atsınlar, bana da yeni bir yazı konusu çıkar müdürüm” dedim.